Kar Tanesi ve Özgür İrade

Zeitgeist / Denemeler | | Ağustos 21, 2010 at 10:55 am

Dışarıda kar atıştırıyor. Lapa lapa* mı, sulusepken** mi, bana sorarsanız tarifi imkansız. Havada rüzgâr yok, ama kar tanelerinin her biri ayrı havada. Kiminin acelesi var gibi. Diğerlerinin yanından iki misli hızla seğirtip gitmekte. Kimi yağıp yağmamakta kararsız. Bir yöne gitmekte iken aniden yön değiştiriyor, bu arada öbürüyle çarpışıyor. Bazen bir arada, bazen de birçok parçaya ayrılmış halde yola devam ediyorlar.

Önümdeki işleri bırakıp, dışarıda yağan kara şöyle bir dikkatlice bakıyorum. Talimli askerler gibi uygun adım, diğer yoldaş kar taneleriyle tam bir birlik ve beraberlik içinde hareket eden hiçbir kar tanesi yok. Yok. Neden acaba?

Sorular zihnimde düzensiz kar taneleri gibi birbiri ardı sıra beliriyor. Kar taneleri arasında birlik ve beraberlik ruhu olmaması, her birinin nefsini güden özgür iradelere sahip olması nedeniyle olabilir mi? Ya her birinin büyüklük ve biçimleri çok farklı olduğu gibi, gidiş istikamet ve hedeflerinin da asla tahmin edilemez durumda olması acaba nedendir? Neden her biri ayrı yöne kaçıyorlar? Neden hepsinin hızı birbirinden çok farklı? Ortada kaç kar tanesi varsa o kadar farklı seyrüsefer hareketine şahit olmaktayım. Peki ama bu kadar büyük farklılıkları, tüm bu çeşitliliği oluşturan nedir? Bunların hepsini birden idare eden bir hak-teala var mıdır? Var ise acaba o neye icabet etmektedir?

Bu son derece garip durumu düşünürken, zihnimde bambaşka bir çağrışım beliriyor: Kar tanelerinin hareketleri, sizce de sabahın yoğun saatinde istasyonda karşılaşan insancıkların hareketlerine benzemiyor mu? Kazara gerçekleşen çarpışmalar kar tanelerindeki kadar seyrek. Hangi yönden gelenin hangi yöne devam edeceğini önceden kestirmek, kar taneleri için olduğu kadar imkânsız. İnsanların (çarpışma sonrasındaki sayılarında artma azalma olmaması gibi küçük ayrıntılardaki farklarını dikkate almazsak) kar tanelerinin davranışlarını aynen taklit ettikleri söylenebilir.

Yoksa tersi mi söz konusu? Telaşla koşuşturanlar, nispeten sakin seyredenler, çoğunluk asık suratlı. Eğer asık surat insanların o anki ruh halini gösteriyorsa, kar tanelerinin de bir ruhu ve onu işaret eden bir suret ifadesi mevcut mudur? Eğer insan ile kar tanesi arasında bir taklit söz konusu ise hangisi, hangisini taklit etmekte? Ve neden? Eğer bu davranışları birbiriyle tamamen ilgisiz ve bağımsız ise aralarındaki bu benzerliğin kaynağı nedir? Farklılıkların kaynağı özgür irade midir? Eğer öyle ise kar tanelerinin davranışlarını izlemek insanlardaki özgür iradenin kaynağını araştırmakta bize yardımcı olabilir mi?

Her bir kar tanesinin bize “sağı solu hiç belli olmaz, kafasına göre takılıyor işte” gibi görünen hareketinin arkasında, aslında son derece somut bazı doğa değişkenleri olduğunu biliyoruz. Kar kristallerinin geometrisi, miktarı, içinde hapsettiği hava, yüzey genişliği ve formu, yanından geçtiği diğer kar tanelerinin özellikleri ona mesafesi, hızı ve dolayısıyla ortaya çıkan kohezyon ve küçük hava akımlarının etkisi, havadaki nem miktarı, ortam sıcaklığı, say sayabildiğin kadar. Bunların her biri, başlı başına belirleyici birer farklı parametre.

Olayı çok basitleştirmek için kar tanesini “tek” yapsak ve tüm bu ortam parametrelerini mevcut en güçlü bilgisayara yükleyerek bize gerçek zamanlı olarak o kar tanesinin havada izleyeceği güzergahı, yerdeki varış noktasını ve zamanını hesaplamasını istesek acaba sonuç ne olabilir? Bana büyük olasılıkla ya parametrelerin hepsini hesaba katamadığımızdan, ya da olayların birbiriyle ilişkilerini hesaplamaya bilgisayarımızın gücü yetmeyeceğinden sonuç başarısız olurdu gibi geliyor.

İşte insanların tarzı hareketlerinde de görülen bu belirlenemezlik ve hesaplanamazlığa biz “özgür irade” adını veriyor olabilir miyiz acaba?

İnsanların tüm günlük kararlarının gerisinde yatan da aslında o çok boyutlu ve karmaşık verilerin bilinemezliği ve hesaplanamazlığından ibaret olan bir determinizm değil midir? Bizler sonuçta tüm davranış ve işlemlerinde “automata” teorisinin geçerli olduğu o soyut makinelerden ibaret miyiz? Ve o çok önem verdiğimiz hayatlarımız aslında sadece bu makinelerin birbiriyle ilişkisinden ibaret midir? Bizler bu belirlemenin neresindeyiz, var mıyız? Veya aslında hiç yok muyuz? Eğer var isek tüm bu olayın neresinde gerçekten var olabiliriz? Acaba “yok” olduğumuz noktalarda da kendimizi yeniden var etmenin bir yolu var mıdır?

Konuyu  karışıklaştıran şeyin hayatımızla ilgili tüm gerçeklerin içinde kendi aksini barındırmasından kaynaklandığına inanıyorum. Örneğin hapishaneye düşen bir insan özgürlüğünün o en fazla kısıtlandığı bir durumda iken, aslında özgürken olan hayatını kısıtlayan sayısız özgürsüzlüklerden de kurtulmaktadır. Hangisi daha özgür? Sabah 8 akşam 5 amire memurluk, memura amirlik yükümlülüğü ve bir aile babalığı ile geçen özgür hayat mı? Yoksa hapishane duvarlarının arasında geçen sınırsız özgürlük günleri mi?

Hayatımız otomatiğe bağlanmış!

O yüzden izninizle bazı özel tanımlamalar yaparak tüm bu kavramları nispeten içinden çıkılabilir basitliğe getirmek istiyorum;

Maksimum özgürsüzlük olarak ortaçağdaki bir kölenin durumunu örnekleyeceğim. Maksimum özgürlük olarak da, sözgelimi günümüzde açlık grevi yapan tekel işçilerinin durumunu seçelim.

Kuşkusuz her ikisinin de imrenilecek bir durumu yok. Ama “özgür irade kullanma imkânları bakımından” biri diğerinin tam aksi bir durumu yansıtmakta. Sabah 8, akşam 5 mükellefiyetinden azat edilmiş olan tekel işçisi oradan kalkıp istediği yere gitmek ve istediği şekil davranabilme imkânına sahip. Köle ise adı üstünde prangaya vurulmuş ve eli kolu bağlı bir haldedir.

Tam özgürlüksüz haldeki kölenin işsiz, aç ve açıkta kalma şansı yok. Sahibi onu vaktinden önce ölmemesi için besleyecek, hatta işinde yeterli verimi sağlayabilmesi için seks ihtiyaçlarını karşılayacak fırsatlar da tanıyacaktır. Ona düşen sadece önünde çizili hayatın sınırlı mükellefiyetlerini yerine getirmekten ibaret.

Bundan 6 bin yıl kadar öncesinin Mısır’ına gidelim. Yarı tanrı firavunlar, onun hemen altında yüksek bürokrasi ve rahipler, onun altında tüccar ve esnaf, teknik elemanlar, asker ve işçilerden oluşan özgür halk, daha aşağıda ise köleler bulunmaktadır. Bir yöneticinin tuttuğu kayıtlara göre özgür halktan çalışan bir emekçi veya askerin aylık ücreti “2 sığır” olarak kayda girmiştir.

Bugünün Türkiye’si ile karşılaştırdığımızda bu ücret beyaz yakalı üst sınıftan bir yöneticinin ücretine denk gelmektedir. Yani bugün Türkiye’deki emek piyasasının 6 bin yıl öncesinin Mısır medeniyetine göre oldukça aleyhte bir durumda olduğu söylenebilir.

Teknolojinin getirdiği imkanları bir tarafa bırakacak olursak, bugün Türkiye’de dar gelirli bir çalışanın durumu gerek refah, gerekse hak ve özgürlükler bakımından 6 bin yıl öncesinin Mısır’lı kölesinin durumu ile karşılaştırılabilir, hatta bir bakıma onun oldukça daha gerisinde olduğu bile düşünülebilir.

Öte yandan bu özgürsüzlük durumunun özgür irade diye bir şeyin olmadığı şeklinde  yorumlanması mümkün mü? Kar tanesi ile kendimizi karşılaştırırken düştüğümüz en temel hata ondan farklı olarak 639 kas ve onlara hükmeden bir beyne, ona da hükmedebilen bir düşünce sistemine ve farklı durumları irdeleyip her defasında farklı kararlar verebilen bir zeka ve yaratıcılığa sahip olduğumuzdur. Kuşkusuz ki kararlarımızı etkileyen, yönlendiren sayısız dış etken de var. Bunlar içsel yapımızdan ve kendi özelliklerimizden kaynaklanan şeyler olabileceği gibi dışsal olarak başka canlıların bizim irademiz üzerindeki eylemleri olabilir.

Kar tanesinin özgür iradesi var. Biz onun nasıl hareket edeceğini önceden kesinlikle bilemediğimiz sürece onun bir özgür iradesi olduğunu kabul etmemiz gerekir. Eğer bilebiliyorsak o zaman da kar tanesi zaten kalmamış demektir. Diğer tanelerle iradesini birleştirip bir yığın oluşturduğunda ve tamamen onlarla birlikte hareket ettiğinde zaten biz ona artık kar tanesi adını vermiyoruz. O bir lapanın parçası olmuştur, tamamen başka bir şey olmuştur. Varlığı lapanın varlığına armağan edildikten sonra artık kendisi tamamen  anlamsızlaşmıştır. Yok olmuştur.  Onu var eden şey özgür iradesinden başka bir şey değil. Özgür iradesi doğrudan doğruya onun varlığını temsil ve tescil eden tek şey.

Yüzümü uzunca bir süredir seyrettiğim kar tanelerinden, bilgisayarımın ekranına çevirirken, “aslında bizim de öyle” diyorum içimden.

“Sahi, kar tanelerinden ne farkımız var ki?”

****

***

**

*

* Lapa lapa kar yağması: Sıcaklık sıfırın altında birkaç derece olduğunda karın ağır, nemli, ebatları bir santimetreye ulaşan parçalar halinde gerçekleşmesi.

** Sulusepken: Yağmur ve karın aynı anda yağış olarak yere düşmesi olayı.

Tags:

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.