Verena’nın Fajita’sı

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Haziran 4, 2011 at 3:41 pm


Romeo and Juliet

*

**

***

Verena: Hamburg Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu (HAW), Sosyal Hizmet ve Bakım Fakültesinde okuyor, 22 yaşında.

Verena, Adriyatik denizinin tuzlu suyunu cildinde hissediyor. Kıyıdan yaklaşık yirmi metre uzaklaşıyor ve suyun üstünde yüzü güneşe dönük yatıyor. Kulakları suyun içine girdiğinde oteller ve plajdan gelen sesler kesiliyor. Sadece bir sürat teknesinin uzaktan gelen bas tonda motor sesini işitiyor.

Bu oyunu seviyor ve birkaç kere daha tekrarlıyor: Yüzünü sudan dışarı çıkarıyor, yeniden tüm sahilin gürültüsünü üzerine geliyor, suya dalıyor ve sevdiği sessizlik.

Güneşe elini siper edip sahile baktığında Nino’yu şezlonga uzanmış, gözleri kapalı, elinde bir sigara ile görüyor. Verona’nın denize girdiğinden habersiz gibi. Aslında yeryüzünde olan biten hiçbir şeyle ilgilenmiyor gibi, kendinden öylesine emin bir tavrı var.

Kafasını yeniden suya sokuyor ve gürültü yeniden kesiliyor.

Nino: Zagreb Üniversitesi Makine Mühendisliği ve Gemi İnşaatı (FSB) bölümünde okuyor, 24 yaşında.

Nino gözlerini kapıyor ve güneşin gözkapaklarından yansıyan kızıllığında önceki geceyi düşünüyor. Zihninde kesik kesik görüntüler canlanıyor. Elleriyle Verena’nın bacaklarını havaya kaldırışı… Orgazm olurken yüzündeki o şaşkın ifade… O anda canı tekrar onunla olmak istiyor. Biraz daha beklemesi gerektiğini biliyor.

Gözlerini açmadan elindeki sigara izmaritini sahilin kumuna gömüyor.

Mekân: Rabac, Maslinica Sahili, Hırvatistan

Uzun sahil boyunca yüzlerce kişi öğlen güneşinin keyfini çıkarmakla meşgul. İspanyol bir genç kız, sahilin bir ucundan diğer ucuna umutsuzca erkek arkadaşını arıyor. Uzaktan plaj voleybolu oynayanların sesleri geliyor.

Bir Rus, bira satıcısına sesleniyor, ikinci birasına başlamak üzere. Orta yaşlı bir Alman kadın, içtiği biralardan burnu ve yanakları kızaran Rus’un sesindeki hoyratlıktan duyduğu rahatsızlığı kocasına iletiyor. Adam düşüncelerini elindeki Bild’den kadına çevirmiyor bile.

Tarih: 2 Ağustos 2005, Salı.

Alman çiftin önünde okunmadan bir kenara bırakılmış Frankfurter Allgemeine gazetesi. Başlıkta Suudi Kralı Fahd’ın öldüğü haberi göze çarpıyor. Daha aşağıda bir Rus nükleer denizaltısında meydana gelen kazanın ve Sudan’ın başkenti Hartum’da ölümlerle sonuçlanan isyanların haberleri var. İç sayfalarda Kolombiya’nın Birleşik Savunması örgütünün silahsızlanmaya başladığı haberi var. Bir de Avrupa Birliğinin basın, radyo ve internet üzerinden sigara reklâmına getirdiği yasak kararının.

Verena dengesiz hareketlerle denizden çıkıyor. Yüzünde Nino’ya yönelik bir gülümseme. Çevrede meraklı birkaç kişi sarışın ve uzun boylu kıza ister istemez bakışlarını çeviriyor. Verena daha çok kadınların meraklı gözlerini hissediyor üzerinde.

Ses çıkarmadan Nino’nun yanına yaklaşıyor, bikinisinin üstünü çıkarıyor. Hızla yüzünün üstüne getiriyor ve sıkıyor. Nino sakin bir ifadeyle gözlerini açıyor. Sanki yapacağı hareketi bekliyormuş gibi, hiçbir rahatsızlık belli etmiyor.

– Su nasıl?

– Harika, keşke gelseydin.

– Daha kendime gelemedim, dün geceden kalan votkayı hazmetmeye çalışıyorum.

Nino gülümsüyor. Verena şezlongdaki havluya uzanırken, Nino’nun gülümsemesine dudaklarına kondurduğu bir öpücükle karşılık veriyor. Saçını kuruluyor, sonra ayrı bir havluyla vücudunu. Şezlonga bacaklarını iki tarafa ayıracak bir biçimde oturuyor, çantasından saçına ve yüzüne süreceği kremleri çıkarıyor. Hassas cildinin ve saçlarının serseri Hırvat güneşinden korunması gerekiyor.

Güneş, Verena’nın tam arkasından vuruyor ve o haliyle muhteşem bir görüntüsü var. Nino, Verena’nın hala sular damlayan omuzlarına uzanıyor. Genç teni bir gece önce olduğundan farklı, soğuk ve dinç geliyor ellerine. Oturur pozisyona geçtiğinde başının tekrar döndüğünü fark ediyor.

– Kremlenmene yardım edeyim mi?

– Gerek yok sanırım…

Nino yeniden şezlonga uzanıyor. Verena 10 dakikaya yakın bir süre saçı ve cildiyle uğraşmaya devam ettikten sonra yanına yaklaşıyor:

– Dün gece Maslinica’nın en gürültülü barında karşılaştığım, daha benimle tanışmadan vücuduma en yakın danslarla yaklaşan fırlama gitmiş, yerini sakin birine bırakmış sanırım.

– Ahh, bana geceyi hatırlatma.

– Neden? Utanıyor musun yaptıklarından?

– Hayır, başım dönmeye başlıyor sadece.

Nino, Verena’nın dudaklarına usul bir öpücük daha konduruyor. Dudaklarında yeniden beliren bir gece öncesinin hınzır gülümsemesi Verena’nın sorusuyla son buluyor:

– Ne kadar az tanıyoruz birbirimizi değil mi?

Nino sorudaki tuzağın farkında. Aslında gerçek öyle olsa da, içgüdüleriyle bunu kabul etmemesi gerektiğini biliyor. Birbirleri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar, Nino Verena’nın kaç gün Maslinica’da kalacağını bile bilmiyor.

Konuyu akşam Verona için düşündüğü sürprize -Fajita yiyecekleri bir Meksika lokantası- ve o gidecekleri çılgın bir mekâna değiştiriyor.

Sohbet politikaya geldiğinde Verena ne kadar bilgili bir genç kız olduğunu kanıtlamak istercesine, Hırvatistan – Avrupa Birliği ilişkilerindeki gelişmelerden bahsediyor. Savaş suçlusu General Ante Gotovina*’nın ismini doğru telaffuz ettiğinden emin olarak, neden Hırvatistan’ın “o adamı” bulup da, teslim etmediğini soruyor. Nino ülkesini savunmak zorunda hissediyor kendini:

– Sanırım bulamıyorlar, o yüzden. Çünkü bulmak istediklerini söylüyorlar hep. Belki de birliğe girmek istemeyen, girdiklerinde eski güçlerini yitirecek kimi gruplar saklıyorlar adamı. Onlara kalırsa iç politikamıza karışıyorlar ve gereksiz yere bir ulusal kahramana saldırıyorlar. Ama azınlıktalar, arkalarında medya gücü yok ve halkın çoğunluğu ileri adım atmak istiyor. Adım atacaklar, göreceksin bak. Politikacıların Gotovina’dan kurtulmak istediğine eminim.

– Yapma, buna inanmıyorsun değil mi? Adamın karısı hamile kalmış geçenlerde.

– Ya karısı inanılmaz derecede sadakatsizse? Çocuk başkasından olamaz mı?

– Dün geceden sonra bu ülkede her şeyin olabileceğine inanırım.

Nino’nun omzunu ısırmasıyla Verena bir çığlık atıyor.

– Tamam, şaka yapıyorum.

– Sesini o kadar yükseltme bakayım, şu karşı şezlongda uyuyan Gotovina’yı uyandıracaksın.

– Hah, o göbekli Bavyeralı mı? Yoksa, şu birasını yudumlayan Rus’u mu kastediyorsun? (Birden omzunu fark ederek) Senin dişlerin ne kadar keskinmiş… Uuu, acıdı. Öp bari.

– AB’nin yaralarını sarmak en temel görevimizdir, matmazel…

Verena gülümsüyor. Nino güçlü kollarıyla hafifçe Verena’yı kendine doğru çekiyor, kendini daha yüksekçe bir konuma yerleştiriyor. Güneş gözlüğünü kaldırıyor ve dudaklarını Verena’ya yaklaştırıyor. Dudaklarına gelen denizin tuzlu tadı içini burkuyor.

Bir süre sahildekilerin bakışlarına aldırmadan öpüşüyorlar. Sonra yeniden Verena’nın otel odasına dönmeye karar veriyorlar.

Odaya doğru kısa, fakat heyecanlı yolculuklarına koyulmadan önce, Nino da bikinisinin üstünü bıraktığı yerden alıyor, kaslı vücudunda iki fazlalık gibi duran küçük göğüslerinin üzerine yerleştiriyor.

***

**

*

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.