STÖ, STK, Enciyo

Sözlük | | Kasım 19, 2011 at 1:42 pm

Sivil toplum örgütü (STÖ) veya Sivil Toplum Kuruluşu (STK) diye duyduğumuz bu kavram acaba bize tam olarak neyi ifade etmektedir? Dış kaynaklı metinlerde karşılaştığımız NGO (enciyo) “”Non-governmental Organisation”” akroniminin türkçeye çevirisi olmalı. Ben olsam bunu “”Hükümet kontrolunda olmayan teşkilat”” şeklinde çevirirdim. Ama tabii bu çevirideki “hükümet” ülkeye hükmeden güç anlamındadır ve bu ifade de türkçe için epey yetersiz kalır..

21 nisan 1967 darbesi ile Yunanistan'da 'Yogocuk' iktidara el koymuştu. Sivillik iktidara gelince darbeci cunta yargılandı. Cezasını buldu.


Eğer bir ülkede hükümeti de yöneten ordunun liderliğnde yargı ve sivil bürokrasiden oluşan bir tür bürokratik oligarşi varsa, ve bu oligarşi ülkedeki yasama, yürütme ve yargı erklerinin tamamını doğrudan ve dolaylı olarak kontrol altında tutmakta ise,.. o zaman hükümet tabiri buradaki durumu açıklamakta çok yetersiz kalır. Çünkü görünürdeki hükümet esas hükmeden gücün sadece önemsiz bir kısmını oluşturmaktadır. Nasıl giyinileceği, hangi dilin konuşulacağı, nasıl eğitim ve siyaset yapılacağı o ülkede “”herşeyi”” denetleyen, ve fakat hiç kimse tarafından denetlenemeyen bir bürokrasinin elinde ise, orada bu erk “hükümet” sözcüğüyle ifade edilebilir mi?.

Herkesin asker doğduğu ve sürekli koşullandırma ile “mecburen” asker milletin birer ferdi yapıldığı bir yerde “”sivil toplum”” var mıdır?. Varsa kim olabilir?. Eğer yok ise zaten olmayan bir sivil toplumun örgütü nasıl olabilir ki?.

Devletin onayladığı organizasyonların adı “teşkilat” oluyor, “teşekkül” oluyor. Onaylamadığı, ve kendisiyle arasına belirgin bir mesafe koymak istediği organizasyonlara “örgüt” adı verilmektedir. (“terör örgütü”, aşırı sol örgüt,.. gibi)

Devlet ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğuna göre, .. eğer orada ayrı bir teşkilat kurulmak gerekiyorsa bunu da tabii devlet, (yani “esas hükmeden güç”) kurmalıdır…. Tabii kurar da nitekim..

Öte yandan uluslararası jargonda devletin sivil görünümü altında dolaylı olarak organize ettiği teşkilatların da bir ismi var. GONGO (Government Organised Non-Governmental Organisation). Otoriter rejimlerde devlet kendi gücünü denetleyen gerçek “sivil” teşkilatları sevmediğinden sivil görünümlü olup, kendi kontrolunda olan teşkilatlar kurdurtuyor ve bu şekilde başarılı bir şekilde gerçek sivil toplum örgütlenmeleri oluşumunun bizzat önüne geçmiş oluyor. Bizdeki “kızılay” gibi sivil toplum örgütü görünümünde olan, ancak devlet tarafından kurulup bizzat devletin kontrolunda örgütlenen ve işletilen teşkilatlara batıda GONGO (Government-Organized Nongovernmental Organization) deniliyor.

Yasa, yönetmelik, kararnameler marifetiyle önce kurulacak teşkilat için gelir kaynakları tahsis edilip örgütün neyi nasıl yapacağını bağlayan esaslar belirleniyor. Sonra el altından yandaşlara kurdurtuluyor. Vatandaşın onun içine dışarıdan demokratik bir şekilde sızması mümkün değil. İplerin nereden ve nasıl idare edileceği de mevzuat tarafından önceden belirlenmiş.. Adı nedir derseniz; “”Sivil Toplum Örgütü””dür. GONGO yokkk.. cıss. Sakın ha.. Hepsi “”Sivil Toplum Örgütü / Kuruluşu””

Aslında bu örgütlerin heppsi silahlı kuvvetlerimiz kadar sivil, Türk Ortodoks kilisesi kadar Ortodoks, Tanrı dağı kadar Türk ve Hira dağı kadar müslümandırlar.. Hepsi birer ÖR & GÜT dürler.. Örülür ve güdülürler..

“Her türk asker doğar” v.b. telkinler altında yetiştirildiğimden olacak bu “sivil” sözcüğü küçüklüğümden beri oldum olası hep kafamı karıştırmaktadır. Asker olmak için gerekenleri biliyorum. Peki sivil olmak için ne gerekir?. Yani ya ben asker doğmadıysam? Sivil = çıplak, çırılçıplak demek olduğuna göre sivil olabilmek için üstümüzdeki herşeyi çıkarmamız mı gerekiyor?. Korkarım ki bu doğru. Eğer “Osmanlı” gibi bir fetihçi kültürün içinde yaşamakta iseniz daima kim ve ne olduğunuza göre özel bir kıyafet giymeniz gerekir. Özgür iradenize göre istediğinizi giymeniz, istediğinizi yapmanız asla sözkonusu değil. Kıyafetiniz sizin üniformanızdır.

Ulül emre itaatiniz de gerektir. Seküler bir yaşam sürmeniz asla söz konusu değil. Kulluğunuzu bilip emirlere uymuyorsanız eğer “birileri sizi uydururlar”. Emir demiri keser. Daima bir üstünüz vardır. Köylü iseniz ağanız, şehirli iseniz loncanız ve piriniz olacak. Amirin hikmetinden sual olunmaz(mantık da yoktur, asla akıl yürütmeyeceksiniz.) Üniformanızı giyinip ağanızın karşısında elpençe divan duracaksınız. Sizin hayatınız ve emeğiniz üzerinden kazanma hesapları yapan birilerinin askersiniz hep..

Bu duruş sizin “ömür boyu” esas duruşunuzdur. Boynu kıldan ince kulluk konumunuz yani….. Sivil olmak için ise soyunmalısınız. Yani çırılçıplak…. Devletin verdiği her türlü ünvandan ve üniformadan sıyrılmış halde olmalısınız.

Müslüman bir toplumda sivil yaşamak başka türlü hiç mümkün değil. Eğer allahın bir kulu iseniz, yeryüzünde allahın bir sureti gibi hareket eden ve size onun namına emirler yağdıran, karşısında boynunuzun kıldan ince olduğu bazı komutanlarınız da mutlaka olacaktır.

Etimolojisine baktım. Bu sözcük bize batı dillerinden geliyor. Civil, Civile, Civilian, Zivil . “dinci veya militer olmayan, seküler (laik) kişiler” kasdediliyor. Din yetkilileri ve subaylar kıyafetlerini çıkartıp sivil olamıyorlar. Çünkü olay bir kıyafet ve üniforma meselesi değil. Sivil aynı zamanda medeni demek. Aslında zaten medeniyet(uygarlık) sözcüğü de sivilleşme(civilization) demek oluyor. Sivilleşmeden medeni olunamıyormuş yani (mi acaba??).

Sivil Mühendis(Civil Engineer): Mühendisin bina(inşaat) yapanıdır. Bina ile zina her ne kadar “kıyamet alameti” olsalar da medeniyet onsuz olamıyormuş…

Sivil Savaş(Civil war): Ordular yabancı ülkenin askerleriyle savaşmak için. Ülke içinde birbirine düşman taraflar oluşmuşsa, asker bu taraflardan birini milli dost öbürünü “iç düşman” ilan edemez. Yani onlarla savaşamaz. Kendi halkıyla savaşırsa hemen üniforması üstünden düşer…. O yüzden Sivil vatandaşların iki kampa ayrılıp birbiriyle savaşmasına Sivil (iç) savaş deniyor.

Sivil Hizmetçi (Civil Servant): Kamu (devlet) görevlisi. Memur. İşte burada vatandaşla hükümeti içiçe getiren bir kavramla karşı karşıyayız. Sanki devlete hizmet ile halka hizmet ayni şeymiş gibi göstermecesine..

Sivil “kimsenin askerî olmayan”dır. Üniforma veya özel giysi giymemiş kendi başına buyruk bir kişidir. Kimseye emir komuta zinciriyle bağlı değildir. Özgür iradesiyle hareket edebilmesi onu medeni yapan asıl özelliğidir.

Çünki asker doğan toplum sivil olamayınca(doğal olarak) sivilceli oluyor.

Sivil toplum kavramı bize batı dilindeki “civil society” lafından apartılmış. Kuşkusuz ki bizde toplum kavramı hemen her zaman “”nation / millet”” anlamında kullanıldığı için burada ciddi bir kavram kargaşası yaratmaktadır. Türk toplumu olarak böyle 72.5 milyon millet epey farklı bir kavramdır ve bir “society” olarak anılabilemez. Şüphesiz “society” kavramının oradaki anlamı “insanların ortak değerleri, amaçları, paylaşılan ortak yarar ve ilgileri doğrultusunda topluca “bilinçli eylemlilik” gösterdikleri bir arena” olarak tanımlanıyor. Sınırlarını tanımlamak güç olsa da insanların bu şekilde kendi bilinçli eylemlilikleriyle oluşturdukları kurumlar devlet, aile ve pazaryeri kurumlarından epey farklı olmalı.

Elinde satırla karşınıza çıkıp 'Türkler kesti deme seni keseriz !' diyen, papa suikastçısı ile gurur duyan bir Türklük bizi nereye götürebilir ki?. Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Birliği başkanı Ramazan Bakkal, Hukukçular Birliği başkanı Kemal Kerinçsiz, Danıştay cinayeti ilgililerinden Zekeriya Öztürk gibileriyle sivil toplum nasıl temsil edilebilir ki?.

Bizde toplumsal bilincin merkezinde devletin kendisi oturduğundan böyle bir sosyete bilincinin olabildiğinden ben çok şüpheliyim şahsen.. Olsa idi eğer “civil affair, civil liberty, civic duty, civic pride” gibi kavramların da neredeyse tümden yabancısı olmayacaktık.

Ülke medeni değilse eğer,.. vatandaşın medeni hakları (civil rights) da, sivil toplumları (civil societies) da olamıyor doğal olarak. Oysa sivil toplumun en önemli işlevi devleti denetlemesidir. Denetlenemeyen, hikmeti kendinden menkul, kutsal, hantal, ve otoriter bir yüce devlet kavramindan; denetlenebilen, adil, küçük, pratik, ve etkin bir devletin bulunduğu bir yapiya geçiş toplumda ancak çok büyük bir kültürel transformasyonla mümkün olabilir.

Öncelikle böyle bir konumun olmaza olmaz altyapı gereklerinin sağlanması gerekli;

    1. Devletin “şeffaflık” (glasnost) esasına göre yeniden yapılandırılması (perestroika) ilk koşuldur.
    2. Devlet yaptığı her işin bilgisini üretip “online” herkese yayınlayacak mekanizmaları kurmalıdır. Her soruya cevap vermeye de hazır olmalı, halkından hiçbir gizlisi bulunmamalıdır.
    3. Toplumsal denetim mekanizmaları kurulmalı ve yeterli olgunluğa ulaştırılmalıdır. Halkın her alanda kurdugu NGO’lar(sivil toplum örgütleri) tüm devlet kurumlarını yönlendirebilecek, denetliyebilecek güce ulaştırılmalıdır.
    4. Devlet bankacılık dahil tüm ekonomik faaliyet alanlarından çekilmeli, özellikle “kamu tekeli” konumunda hiçbir kamu kuruluşu bırakılmamalı, ve devlet parayla oynayan, güçleri elinde toplayıp yeniden dağıtan bir yapı olmaktan çıkarılmalıdır.
    5. 'Benim oğlum öldü seninki de ölsün' zihniyetindeki Şehit Anneleri Derneği Başkanı, Vicdani reddi savunan yazısı nedeniyle genelkurmay tarafından hakkında 'halkı askerlikten soğutma' suçlamasıyla dava açılan Perihan Mağden’in duruşmasına gidip orada Mağden’e 'Cariye' diyor.

      5.   Sadece adalet, güvenlik, eğitim gibi çok temel birkaç alana çekilecek devlet gerekli denetim mekanizmalarina sahip bir toplum tarafindan sürekli denetlenebilirse ancak o zaman en verimli ve etkili bir konumda tutulabilir.

Türkiyede sivilleşmenin karşısında kale gibi duran çok ciddi bir kurumsal yapılanmanın mevcut bulunduğunu görüyoruz. İşte tüm bunlar bizi sivilceli toplum yapmaktadır. Sivil olmak… Çıplak ve güçsüz olmak mı? Medeni olmak… Kılıbık ve korkak olmak mı? Güçle doğup, sertlikle büyüyen bir toplumda sivil olmanın, medeni olmanın, hukuğa saygılı olmanın fazla bir önemi olmadığı muhakkak. Temel bir hukuk anlayışı sorunumuz olan, sivilliğin olmadığı bir ülkede…Herkes kendi adaletini uygular, sonra da adaletin işlemediğinden dem vurur.

1 Yorum

  1. Liberteryen dedi ki:

    Devlet’in olması gereken alanlarda eğitimi yanlışlıkla eklediniz herhalde, Türkiyede devlet mekanizmasının çuvalladığı başlıca alanlardan biridir Eğitim, Devletin tüm dünyada Minark seviyesinden öteye geçmeyen sınırlandırılmış bir kurum olması gerekir.

    Ki aslında Minark dediğimiz güvenlik ve hukuk yetkileriyle sınırlanmış devlet bile insanlığın sosyal evrimiyle birlikte kalan yetkilerini de özel sektör ve gönüllü topluma devrederek tarihin tozlu raflarında yerini alması gereken bir kurumdur (Yani insanlık yeterli seviyeye ulaştığında Anarko Kapitalist sistem).

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.