Şeriat Adil midir ?

Adalet - Hak, Hukuk, Hakkaniyet | | Kasım 9, 2012 at 4:17 pm

Günlerden bir gün eski Afyonkarahisar müddeiumumilerinden olan rahmetli dedem Halis Bey’den bana intikal etmiş birkaç eski kitaptan birinin içinde katlanıp unutulmuş (şimdiki A4-A5 arası o zamanki evrak kağıdı ebadında) üzeri elyazısı bir kağıt buldum. Kağıtta Arap harfleriyle şöyle yazıyor;

Kağıt deyip geçmeyin.. Bu kağıt eski müftünün kızı Esma’nın zorla ırzına geçildiğinin belgesidir. Ebe Fatma eline diviti alıp gacır gucur yazınca, altına da tumanından çıkartığı mührü hohlayıp vurunca, işte oldu sana hukuki belge..

Karahisar Müddeiumumi Muavinliği Canib-i Alisine (savcı yardımcılığı yüksek makamlarına)

Sandıklı kazasının Çukurca kariyesinden(köyünden) Karahisar-i esbak müfti kerimesi(eski müftünün kızı) Esma muayene olundukta bundan tahminen 15 gün akdem(önce) bekrinin suret-i cebirle izale olunduğu(bekaretinin zor kullanarak bozulduğu) görülen alayimden numayan(belirtilerden apaçık) olduğu anlaşılmakla işbu rapor takdim kılındı.

18 Mart 320 (25 Haz 1902) Karahisar belediye kabilesi(ebesi)
Fatma Hayriye

Kızı sürükleye sürükleye bir meydana getirirler. Hafif bedenini meydanda kazılan bir çukurun içine gömerler. Yalnızca beyaz örtülü başı dışarıda kalır. Sonra orada bu iş için toplaşan ahali küfürler içinde taş atmaya başlar. Başındaki beyaz örtü kıpkırmızı kesilinceye kadar.

Bu kağıt aslında hayatının baharındaki bir genç kızın “recmedilerek” öldürülmesi gerektiğinin belgesidir. Belki de kızcağız bu infazı ahaliye bırakmak istemeyen ailesi tarafından sürüklenerek kuytu bir köşeye götürülecek ve katli bizzat kendi aile fertleri tarafından oracıkta gerçekleştirilecektir. Kimilerine göre Tanrı, kimilerine göre töre bunu emretmektedir… Ebenin hazırladığı belge şeriat için fazlasıyla yeterlidir. Şeriatın kestiği parmak acımaz!… Adalet gerçekleştiricilerin ne kadar da çok olduklarını biliyoruz değil mi?

Benzeri tarzda bir ölüm normalde bunu yaptığından şüphelenilen genç erkek için de söz konusu olabilir. Ancak tecavüzü gerçekleştiren erkek eğer güçlü bir aileye mensup biri ise ve “ben yapmadım” derse cezasız kurtulabilir. (Çünkü belge hangi erkeğin yaptığını söylemiyor. Şahit de yok. Tek başına kızın ifadesi ise şeriate göre bir delil olarak kabul edilmiyor.)

Oysa, ebe Fatma’nın Ferç’e(vulvaya) bakarak hazırladığı belgenin teknik dayanağını bugünkü bilgilerimize göre hiçbir teknoloji doğrulayamıyor. Tıbbi deliller raporun iddia ettiği şeyin ne fiilen gerçekleşmiş olduğunu, ne zorla olduğunu ne de tarihini belirleyebilir. Belki – teknik olarak- kızın bakire olmadığı söylenebilir. Ama bunun 15 gün önceki bir duhul sonucu olduğunun hem de zorla olduğunun söylenebilmesi imkansız. (Üstelik söz konusu cinsel birleşme belki aslında hiç olmamış dahi olabilir.)

Elhak, şeriat mahkemesi “mağdurun bedensel ve ruhsal sağlığının bozulup bozulmadığını, kemik yaşının kaç olduğunu felan sormuyor”. Yoksa, Ebe Fatma’ya bunların da sorulması halinde vereceği cevaba göre belki Recm sırasında üzerlerine atılması gerekecek taş miktarı iki veya dört katına çıkabilirdi.

Bunlar şimdiki 21nci yüzyılın “laik” hukuk mahkemeleri tarafından “adli tıbba” sorulmaktadır. Adli tıp bu tip soruları cevaplamaya yetişemediği için cevaplar genellikle birkaç yılda alınsa da yine de sonunda şıp diye “bedensel ve ruhsal sağlığı bozulmuştur” kararı verebiliyor. Mağdurun resmine bakıp kemik yaşına şıp diye karar verebiliyor. Kullanılan bilimsel kanıt ve deliller Engizisyon Mahkemelerinin bir kadının “Cadı” olduğunu çabucak anlamakta kullandığı kriterler kadar ciddi.

Verilen teknik ve bilimsel karar eğer kamu oyunu tatmin etmezse kadınlar yürüyor. Adalet bakanı kurulu görevden alıyor. Görevlendirilen yeni kurul iki misli taş atılması için gereken “bozulmuştur, yaşı küçüktür” kararını bilimsel bilimsel hemen verebilyor.

Ebe Fatma Hayriye’nin raporu arkasına bir kayıt tarih no’su almasına rağmen mahkemedeki ilgili dosyasına gireceğine (bir gaflet veya dalalet ve hatta hıyanet sonucu) benim elimdeki kitabın arasında unutulmakla acaba adalet mi engellenmiş yoksa çok iyi birşey mi yapılmıştır?? Eğer hukuk adaletsiz ise adaletin tecellisi için o hukukun engellenmesi gerekmez mi?

 

****************

 

Tanrı Adaleti (İlahî adalet)

Töton şovalyeleri aynı zamanda inançlı (Katolik Hıristiyan) insanlardı ve bu kavram onlar için çok önemliydi. Çünkü iki taraf arasında karşılıklı iddiaya dayalı bir anlaşmazlık olduğunda çözümlemek için tanrı adaleti’ne sığınılması bir gelenekti.

Bu şöyle olurdu; İki taraf şafak vakti tam eşit koşullarda düello için karşı karşıya gelirler, yapacakları dövüşte tanrının (hiçbir şey gözünden kaçmadığı için) haklı olan tarafı kayırması, ve kazanmasını sağlaması beklenirdi.

Tanrının haklı olandan adaletini esirgemeyeceğine o kadar inanılırdı ki, mağdur olduğunu iddia eden tarafın yakınlarından biri düello kendi yakınının aleyhine sonuçlandığında,
“Vay canına, meğer haksızmış, oysa ben de onun haklı olduğuna inanıyordum” diye düşünüp vicdanını tenzih ederdi.

Oysa gerçekte “ilahi adalet diye birşey yoktur ve adalet tanrının hiç umurunda bile değildir”.

Adaletin tanrıdan beklendiği durumlarda “”sıklıkla”” mağdur olan haklı taraf bir de düelloda yenilip canından olur, mağduriyeti de katlanarak artardı.

Bu durumun ispatlı delilli örnekleri arttıkça, kötüler de hep planlarını ona göre yapıp “tanrı adaletini özellikle tercih eden taraf” durumuna geldikçe insanlar tanrının adaletinden şüphe eder oldular. Yine de, kötülerin etkili propagandası yüzünden insanların çoğunluğunun bunu anlaması oldukça uzun sürdü. Taa ki ondokuzuncu yüzyıla kadar…

Müslüman dünyasında ise kimi insanlar halen daha adaleti “Tanrıya havale etmekte ısrarlıdır. Oysa Tanrının adaleti diye bir şey yok; hiçbir zaman da olmamıştır…. Tanrı sadece medeniyetin yanındadır. Medeniyet ise asla Allah vergisi değildir. İnsanlar tarafından emekle üretilir. Doğuştan gelmez, Zorlukla kazanılır. Ama kolayca da kaybedilebilir, kıymetli bir şeydir medeniyet.

 

****************

 

Adamın biri, Hoca’nın yanına gelir. “Hocam, elimdeki cevizleri adil bir şekilde dağıtmak istiyorum! Bana yardımcı olur musun?” der. Hoca; “Allah adaleti mi olsun, kul adaleti mi olsun?” diye sorar.
Adam, “Allah adaleti olsun!” der. Hoca alır cevizleri, kimine beş tane, kimine 2 tane, kimine 10 tane verir. Kimine de hiç vermez. Adam sinirlenir; “Hoca, bu yaptığın iş mi senin! Hani adil bir şekilde dağıtacaktın? Kimseye eşit dağıtmadın” der.
Hoca da der ki; “Bak bakalım, Allah herkesi eşit yaratmış mı?
***
Nasreddin Hoca’dan bir fıkra da tanrının adaletini kısaca özetlemektedir aslında.

 

Katifli kız

Suudi Arabistan’da toplu tecavüze uğrayan 19 yaşında bir kadına verilen 200 kırbaç ve altı ay hapis cezası uluslararası infial yaratması üzerine Kral Abdullah’tan döndü. İnsan hakları örgütlerinin tepki göstermesinin yanı sıra ABD Başkanı George W. Bush’un da kınadığı yargı kararı kral tarafından geçersiz kılındı. Haberi veren El Cezire gazetesine konuşan Adalet Bakanı Abdullah bin Muhammed el Şeyk, kralın gerekirse yargı kararlarını iptal edebileceğini söyledi.

Kral Abdullah uluslararası çağrılar karşısında \’Katifli kız\’ı affetti (19.12.2007).

Şiilerin yaşadığı doğudaki Katif bölgesinde yaşadığından ‘Katifli kız’ diye anılan kurban, 18 ay önce saldırıya uğradığında 18 yaşındaydı. Akrabası olmayan bir erkekle otomobildeyken bir çetenin bıçaklı tehdidiyle karşılaşıp yedi erkeğin 14 kez tecavüzüne uğramıştı. Vahhabi yasaları uyarınca Katifli kız namahrem erkekle aynı araca bindiği gerekçesiyle Ekim 2006’da 90 kırbaç cezasına çarptırıldı. Erkek arkadaşı da aynı cezayı aldı. Kararı temziye götüren ve olayı medyaya sızdıran kızın cezası, geçen ay 200 kırbaç ve altı ay hapse yükseltildi. Yargıçlar, bunu, kurbanın, ‘davayı medya yoluyla abartarak, mahkeme üzerine baskı kurmaya çalışmasıyla’ gerekçelendirdi. Başta bir-beş yıl hapse çarptırılan tecavüzcülerin cezası iki-dokuz yıla çıkarılsa da ‘tanık yokluğundan’ normalde istenen idama başvurulmadı.

Kral’ın vatandaşlarına lütfu…
Suudi Adalet Bakanı, yargı kararlarının gayriadil olmadığını savunup, affı kralın kullarına lütfuymuş gibi sundu: “Kral, kararların adilliğine ikna olsa bile, mahkûmlar üzerinde psikolojik etkilere neden olacağından emin olduğunda, hep vatandaşların ıstırabını yatıştırmanın yollarını arar.” Katifli kız, nikâhlanmak üzere olduğunden eski sevgilisiyle buluşup ona verdiği resimlerini geri istediğini, ikisi arabada oturup konuşurken çete tarafından kaçırıldıklarını anlatmıştı. (Gazeteler)

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.