Yavuz Sultan Selim’in İcraatleri

Tarihte Neler Oldu | | Haziran 29, 2013 at 1:40 pm

Osmanlı Devleti’nin 9. Sultan’ı olan Yavuz Selim Han hakkında bugün bile farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Kimileri onu göklere çıkarmakta ve yüce atamız sayarak ululamakta ayrıca günümüzün en büyük yatırımlarına dahi onun ismini vermek istemektedir. Onun en fazla övgü alan özelliğinin Osmanlı topraklarını üç katına çıkartması ve Osmanlı Sultanlarına İslam Halifeliği ünvanı’nı getirmesi olduğunu da biliyoruz. Peki onun kişiliği hakkında ne biliyoruz?.

Önce lakabı ile başlayalım isterseniz. Yavuz ne demek?. Kafa karışıklığımız bu kavrama yüklediğimiz anlamlardan başlıyor. . Güçlü, çetin, sert, fevkalade.. gibi anlamlarıyla çocuklarına isim olarak verebilecek kadar olumlu değerlendirenlerimiz var. Oysa bu kavramın asıl kökeni daha çok “kötü zalim, korkunç, gaddar, çirkin” ağırlıklıdır. (Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır deyişindeki gibi)

Bu yazıyı okuduktan sonra böyle Yavuz Selim gibi bir evladınız, atanız veya yakınınız olsun isteyip istemediğinize kendiniz karar vereceksiniz.

Fatih’in yerine yirmi dokuz yaşında hükümdar olan Sultan Beyazıt-i Velî, otuz yıllık iktidarı sonunda bir hayli yorulmuş ve ruhsal çöküntülere düşmüştü. Sekiz oğlu olmuş, kendisi altmış yaşına geldiğinde, bunların sadece üçü hayatta kalmıştı: Ahmet, Korkut ve Selim… ; Kendisi sağlığında iktidarı bırakmayacağına dair küçük oğlu Selim’e söz vermiş olduğu halde bir gün o sözü yok sayıp “…Muaccelen Ahmet Han’ı getürün ve mülkü sahibine vîrem, tahtı vârisine teslim kılam” diye bir ferman buyurmuştu”

Selim, babasının fermanını haber aldı ve kendisine verilmiş olan sözün çiğnendiğini görerek, kırk bin kişilik bir kuvvetle Çorlu’da babasının kuvvetlerinin bulunduğu “Karıştıran” ovasına geldi. Sözde babasını ziyaret ederek elini öpmeye gelmişti.

Şehzade Ahmet’in padişah olmasını isteyenler, II. Beyazıt’ı Selim’e karşı kışkırtmak için, padişahın içinde bulunduğu saltanat arabasının perdelerini açtılar ve: Elinizi öpmeye gelen oğlunuzun kuvvetini görün; tertipli ve silahlı askerlerle oğul, babayı böyle mi ziyaret eder, dediler. Sonuçta, II. Beyazıt’la oğlu Selim arasında savaş başladı. Selim’in kuvvetleri bozuldu. Selim de kaçtı.

Artık Ahmet’in hükümdarlığı kesinleşmiş gibiydi. Padişah olmak için kalktı, İstanbul yakınlarına geldi. Ne var ki Ahmet’in İstanbul’a girmek için babasından izin istediği akşam, üç bin yeniçeri “Ahmet’i istemezük” diye ayaklandı.
Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa’nın, ikinci vezir Koca Mustafa Paşa’nın, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’nın, Kazaskerlerden Müeyyedzade Abdurahman ve Nişancı Tacizade Cafer Çelebi’lerin evlerini yağma ettiler. Veziriazam, korkudan saklandı ve hemen azledildi.

Ahmet de Anadolu’ya geri döndü ve yeğeni şehzade Mehmet’in vali olduğu Konya’yı kuşattı. Yeniçeriler, Selim’in padişah olmasında diretiyordu. Sultan II. Beyazıt, çaresiz Selim’i İstanbul’a davet etti.

Selim kalkıp geldi İstanbul’a, ama babasıyla sarayda değil, açık havada at üstünde konuşmayı kabul etti. Saraya girerse tuzağa düşürülmekten korkuyordu. Baba oğul konuştular. II. Beyazıt, “Asker neredeyse ben oradayım” diyerek, tahtı oğlu Yavuz Selim’e ister istemez terk etti. II. Beyazıt, Yavuz’a tahtı bırakırken ufak bir ricada bulunmuştu: “Sana karşı koymadıkları sürece kardeşlerini öldürme”. Yavuz: Hı… hı… demişti. Eski padişahın artık tek isteği yılda iki milyon akçe maaşla, Dimetoka’ya gitmekti.

İsteği kabul edildi ve görkemli bir heyetle yola çıkarıldı. Yeni padişah Yavuz Selim de, babasını uğurladı. Ama II. Beyazıt, daha Dimetoka’ya varmadan Çorlu civarında ansızın ölüverdi. Çünkü Yavuz, babasını hem tahttan indirmiş, hem de zehirletmişti. Böylece I. Beyazıt’tan sonra zorla tahttan indirilmiş ikinci padişah da II. Beyazıt oluyordu. I. Beyazıt’ı Ankara Savaşı’nda Timur devirmişti. II. Beyazıt’ı da oğlu Yavuz Selim devirmiş oldu. Tarih, Nisan 1512.

Yavuz, şehzade boğdurmaya önce ölmüş ağabeylerinin çocuklarından başladı. Bursa’ya geldi… Ve… İlk olarak merhum ağabeyi Şehinşah’ın oğlu Mehmet’i boğdurdu. Sonra merhum ağabeyi Mahmut’un oğulları Musa, Emin ve Orhan’ı boğdurdu. Sonra merhum ağabeyi Alemşah’ın oğlu Osman’ı boğdurdu. Sonra da sıra hayattaki iki ağabeyine geldi, Korkut’la, Ahmet’e…

Gerçi şehzade Korkut (Fatih’in rehin tuttuğu torunu): Benim vicdanımda mülk ve devlete cidden rağbet yoktur, muradım bir köşede huzur edip devam-ı devletiniz duasına muvazebettir, diyordu ama…
Yavuz da yaş tahtaya basmak istemiyordu. Tuttu önde gelen kişilerin ağzından şehzade Korkut’a “başkaldırmayı öneren” kışkırtıcı mektuplar yazdı…

Korkut da bu oyuna düştü ve gerekirse saltanata sahip çıkabileceğini açığa vurdu.

VAY… Demek hâlâ hırsı vardı şehzade Korkut’un… Yavuz, Bursa’dan kalkıp doğru Manisa’ya şehzade Korkut’un sarayını kuşatmaya gitti.
Korkut haber aldı Yavuz’un geldiğini. Yükte hafif pahada ağır ne varsa toparlayıp, sakalını da beyaza boyayarak sarayının arka kapısından tüydü. Üç hafta kadar mağaralarda saklandı. Bir köylü saklandığı yeri ihbar etti. Yavuz’un adamları yakaladılar Korkut’u. Bursa’ya getirilirken de bir gece Emet kasabasında uyuduğu sırada, Kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından kementle boğuldu. Cesedi Bursa’da Orhan Gazi türbesine gömüldü.

Şehzade Korkut’un oğlu, Yavuz Selim’in yanında rehin duruyordu. Yavuz onu da boğdurdu. Sıra geldi Yavuz’un ikinci ağabeyi şehzade Ahmet’e… Yavuz önce şehzade Ahmet’le gizli gizli mektuplaşan veziriazam Koca Mustafa Paşa’yı Bursa’da boğdurdu.

Sonra şehzade Korkut’a uyguladığı yöntemi, şehzade Ahmet’e de uyguladı. Devlet adamlarının ağzından kendisine şu mealde mektuplar yazdı: “Şehzadelerin ve veziriazam Koca Mustafa Paşa’nın katlinden çok muzdarip ve zor durumdayız. Ordunuzla Bursa’ya gelirseniz, size hemen İltihak edeceğiz…”

Şehzade Ahmet inandı bu mektuplara… Ve Bursa’yı kuşatmak için yola çıktı.

Yenişehir Ovası’nda ordular karşılaştı. Şehzade Ahmet, yazılan mektupların uydurma olduğunu anlamıştı ama iş işten geçmişti. Savaşı sürdürmek zorunda kaldı. Ordusu bozuldu, kendisi de attan düşerek yakalandı.

Padişah olan küçük kardeşi Yavuz Selim’in karşısına getirdiler şehzade Ahmet’i. Hayatının bağışlanmasını rica etti Yavuz’dan… Sultan Selim kulak asmadı bu ricaya ve şehzade Ahmet’i hemen boğdurttu. Ahmet’i de, Korkut’u boğmuş olan Kapıcıbaşı Sinan Ağa boğdu kementle…

Şehzade Ahmet’in oğullarına gelince: Süleyman ile Aleaddin, Kahire’ye kaçıp orada vebadan öldüler. Murat, Şah İsmail’in yanına kaçtı, orada öldü. On beş yaşındaki Kasım da Memluk Sultanı Gavri’nin yanına kaçtı.
Yavuz Selim, Mısır’ı zapte gidince… Kasım, kölelerinin ihbarı üstüne Yavuz’un adamları tarafından yakalandı ve zindana kondu.

O sırada Sultan Selim Şam’daydı. Kasım’ın yakalandığını kendisine bildirme olanağı yoktu. Üstelik Kasım’ın her an kaçırılması da söz konusuydu… Yavuz Selim’in adamları, düşündüler, taşındılar, şehzade Ahmet’in oğlu şehzade Kasım’ı öldürmeye karar verdiler ve kendisini boğduktan sonra, başını keserek bir çekmece içinde Yavuz Selim’e götürdüler…
Şehzade Ahmet’in Osman adındaki oğlunun ne olduğu ise pek bilinmiyor.

Fatih yasası, sadece “karındaşların” katline izin verirken, uygulamada “öldürme eylemi” şehzadelerin çocuklarını da kapsamıştır. O kadar ki Hammer’a göre, sade şehzadeler ve şehzadelerin oğulları değil, padişah kızlarının oğulları dahi doğar doğmaz boğularak öldürülüyorlardı. Bütün bu siyasal cinayet bolluğu yine de Osmanlı İmparatorluğunda iktidar kavgalarıyla, sık sık baş gösteren ve gitgide kronikleşen ayaklanmaları önleyememiştir. Yavuz Selim de işlediği onca siyasal cinayete rağmen toplam ancak sekiz yıl kalabildi iktidarda. Elli yaşında sırtında çıkan bir “şiri pençe”(Şarbon) yüzünden ayrıldı dünyadan… Tarih 1520

Onun Osmanlı topraklarını üç katına çıkartan büyük zaferleri esas itibariyle o sıralarda yeni geliştirilmiş durumda olan ve Safevilerin henüz sahip olmadığı ateşli silah teknolojisi (top barut ve misket teknolojisine sahip olma avantajını kullanarak) Safevi Sultanı Şah İsmail’e karşı kazandığı Çaldıran (1514) ve Memlük Sultanı’na karşı kazandığı Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) zaferleri sayesindedir. Osmanlı’nın ilk ve İslam’ın 71. Halifesi olarak aldığı “Hadim Ul Haremeyn İş Şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin Hizmetkarı) unvanı kuşkusuz oraların eski sahiplerini (sayısız diğer insanlarla birlikte) öldürerek alınmıştır. Yani tabii bu gibi unvanlar o zamanlar bilime ve insanlığa hizmetler sonucu alınmıyordu.

Şah İsmail ile savaşa girişmeden önce Sünni Şeyhülislam İbni Kemal’e bir fetva çıkarttırarak Anadolu’daki tüm Alevileri (Kızılbaş) kafir ilan ettirip “katli vacip” hale getirdi. Bizzat Sultan’ın bir ifadesine göre bir Alevi’yi öldürmek 70 hıristiyan’ı öldürmekten daha büyük bir sevaptır.

Topladığı 200bin kişilik ordu yürürken, ülke içinde Kızılbaş ilan edilen her yaştan 40bin kadar vatandaşı katlettirdi. Selimşâh-name adlı o zamana ait kayıt defterinde şöyle yazılıdır.

Her şeyi bilen Sultan, o kavmin etbâını kısım kısım ve isim isim yazmak üzere, memleketin her tarafına bilgiç katipler gönderdi; yedi yaşından yetmiş yaşına kadar olanların defterleri divâna getirilmek üzere emredildi; getirilen defterlere nazaran, ihtiyar-genç kırk bin kişi yazılmıştı; ondan sonra her memleketin hâkimlerine memurlar defterler getirdiler; bunların gittikleri yerlerde kılıç kullanılarak, bu memleketlerdeki maktullerin adedi kırk bini geçti.

Selim’in “Yavuz” ünvanını almasının asıl kaynağını bu katliam icraati teşkil der.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.