Çınar Vakası (Vaka-i Vakvakiye)

Tarihte Neler Oldu | | Ağustos 10, 2014 at 12:46 pm

Ayasofya ile Sultan Ahmed Camii arasındaki sahada bulunan ve ayaklananların öldürülmesini istedikleri 30 hükümet yetkilisinden bazılarının öldürülerek cesetleri asıldığı için Çınar Vakası denilen bu olayın bir adı da Vak’a-i Vakvakiye’dir (Vakvak Olayı). Vakvak, söylenceye göre, meyvesi insan başı olan bir cehennem ağacı olup İslam-Osmanlı Mitolojisinin önemli bir figürüdür. Birçok minyatüre konu olmuştur. Olaya, sonuçlarının Vakvak Ağacı ile benzeşmesinden dolayı, bu ad verilmiştir. Kanlı çınar denilen ve etrafında taşla örülmüş genişçe bir set bulunan, Ayasofya’ya doğru bakan kalın bir dalı düz şekilde uzanan bu uğursuz ağaç . daha uzun yıllar yaşayıp Cumhuriyet zamanına erişti. Bu güne intikal etmeyen ağacın yeri park sahası içinde kalmıştır. (Bu ağaç Topkapı Sarayı’nın 1. Avlusunda bulunan diğer bir meşhur çınar olan 'Yeniçeriler Çınarı' ile karıştırılıyorsa da ikisi farklıdır).
***
Soldaki minyatürde İskender, Vakvak Adasındaki Vakvak ağacının yanında Hz. Hızır ile birlikte görülüyor. İskendername’ye göre, buranın kraliçesinin, altı bin kızdan oluşan bir ordusu varmış. Buradaki Vakvak Ağacının meyveleri ise, çeşitli hayvan başlarından oluşuyormuş.

Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyılda IV. Mehmet‘in saltanatı sırasında 4-8 Mart 1656 günleri arasında İstanbul’da çıkan bir askeri ayaklanmadır.

19 Ağustos 1655′de sadrazam olan Süleyman Paşa, sürüp giden para darlığını gideremediği ve askerin aylığını, tağşiş edilmiş (ayarı bozuk) akçeyle verdiği için askerler, alışverişlerini bu parayla yapmak istediklerinde esnafla aralarında anlaşmazlık ve kavgalar çıkmaktaydı. Bu sırada Girit’ten dönen birkaç yüz yeniçeri de dokuz ay aylıklarını alamadıklarını ileri sürdüler. Sonunda hükümetin tutumundan hoşnut olmayan yeniçeriler ayaklandı. Bu ayaklanmaya sipahiler de katıldı.

Büyük Valide Kösem Sultan ve ocak ağalarının öldürülmesi (1651) ile sonuçlanan daha önceki ayaklanmanın neticesinde iktidar, içoğlanları ve onlarla işbirliği yapan bazı kişilerin eline geçmişti. Bunlar daha önceki ayaklanmalardan ders almayarak, devlet işlerine karışmak, hazineden gereksiz harcamalar yapmak, yetkilerini kötüye kullanarak kendilerini resmi görevlerinden üstün saymakta idiler. Bu arada Girit Savaşı’nın sürmesi ve başarı elde edilememesi hükümet otoritesini sarsmıştı. Paranın değer kaybetmesi iktidarı ellerine geçiren içağaları ve yardımcılarına karşı düşmanlığı arttırmıştır. Görevliler her aksayan işin sorumluluğunu bunlara yüklemekte idiler. Bu sebeple İstanbul’da halk ayaklanmaya hazır bulunuyordu. Bu ayaklanmaya önderlik edecek olanlar arasında Kaptan-ı Derya Zurnazen Mustafa Paşa ile bostancı başı Hasan Ağa bulunuyordu. Bu sırada Girit’ten dönen yeniçerilerin aylıklarının ödenmemesi üzerine Ağa Kapısı’na başvurduklarında Kul Kethüdası tarafından tahkir edilmeleri ve ödeneklerinin düşük akçe olarak dağıtılması hoşnutsuzluğu arttırmıştır.

Vakvak ağacı konusunda yazılı literatüre geçen en eski örnek 8. yüzyıla ait bir Çin kaynağıdır. Arapların kaynaklarında ise, ilk kez, bir sefer günlüğünde ortaya çıkmaktadır. Buna göre;
Bir denizci grubu, denizde 8 yıl yol aldıktan sonra, rastladıkları bir kara parçasında, kaya üzerinde bir ağaç görürler. Ağacın dalları kırmızı, yaprakları ise yeşildir. Üzerinde altı, yedi parmak boyunda çocuklar vardır. Elleri, ayakları ve başları ağaca yapışıktır. Gülmekte ve hareket etmektedirler. Dalından koparınca kuruyup siyahlaşırlar.
***
Bazı kaynaklara göre, Vakvak Ağacı, Hindistan’da bulunmaktadır. Bir başka kaynağa göre ise, Çin’e bağlı adalardan biri olan Vakvak Adası’ndaki bir ağaçtır. Bu ağacın meyveleri, hurma ağacınınki gibidir fakat olgunlaştıkça, kadına benzer. Ayakları, bacakları, dizleri ve kalçaları belirir. Mart ayında başlayan bu süreç, Mayıs ayının başında sona erer. Bu kızlar saçlarından asılı, çok güzel kızlardır. Haziran ayında yere düşerken “Vak Vak” diye ses çıkartır ve sonra toprak olurlar.
Bir başka yoruma göre Vakvak Ağacı hayvan ve bitkilerden oluşmuştur. Binbir Gece Masalları’nın ikisinde, iki değişik Vakvak Ağacı tasviri vardır. Camasb’ın serüvenlerindeki Bulukiye masalında, Bulukiye, altıncı denizde, iki çeşit ağaç görür. Birinin meyveleri saçlarından asılmış insan başları, diğerinin meyveleri ayaklarından asılmış kuşlar gibidir.
Cevahirci Basralı Hasan masalında ise, dalları insan başı gibi olan ve “Vak vak” diye ses çıkararak tanrıyı öven bir ağaçtan söz edilir.
***

Demiri ise, Vakvak Ağacı’nın, Cezayir dolaylarında bir adada bulunduğundan, her organı ile insana benzeyen, saçlarından ağaca asılı çok güzel kızlardan bahseder. Olgunlaşınca, saçlarından kesilirek ağaçtan alınır ve bir gün yaşarlarmış. Onunla çiftleşildiğinde insanlar büyük zevk duyarmış.

***
Diğer bir ilginç minyatür ise Amerika kıtasını tanıtan ve 1583’te 3. Murad’a sunulan Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev’deki Vakvak Ağacı’dır. Minyatürde, ağaca asılı pek çok çıplak kız gözükmektedir. Metinde, Amerika’daki Vakvak Adası’nda insan yaşamadığından, burada çeşitli güzel meyve ağaçlarının yanında, meyveleri güzel cariyeler olan bir ağaçtan söz edilmektedir. Bunlar da, zaman zaman “Vak vak” diye ses çıkarmaktadırlar. Cariyeler, ağaçtan kesildiklerinde, iki güne yakın yaşamakta, sonra güzellikleri bozularak yok olmaktadırlar. Bu kaynakta da, adaya giden insanların, bu cariyelerle ilişkiye girdiklerinden ve bundan çok hoşnut kaldıklarından söz edilmektedir.


29 Şubat 1656 günü Hasan Ağa, Şamlı Mehmed Ağa ile Galata voyvodalarından Karakuş Mehmed Ağa, maaşlarını alamayan sipahiler ve maaşlarını aldıklarında hırpalanmış olan yeniçerileri ayaklandırdılar. 4 Mart 1656 cumartesi günü isteklerini saraya bildirdiler. Asilerin istekleri doğrultusunda yeniçeri ağası, kul kethüdası ve bazı ocak subayları değiştirildi. Nasihat için asilerin toplandıkları At Meydanı’na (bugünkü Sultanahmet Meydanı) o gün ve ertesi gün gönderilen görevlilerin çabaları sonuç vermedi. Ayaklanmanın kolaylıkla bastırılamayacağı anlaşılınca padişah, ayaklananların elebaşlarını Alay Köşkü’nde kabul etti.

Olay üzerine toplanan ayak divanında Mihter Hasan Ağa söz alarak, henüz genç yaştaki IV. Mehmed’e kendisine karşı olmadıklarını bildiren bir duadan sonra isteklerini anlatarak idamlarını talep ettikleri kişilerin adları yazılı bir defteri padişaha verdi. Padişah listede olanların canlarının bağışlanmasını istediyse de ayaklananlar direndiler. Bunun üzerine İstekleri kabul edildi ve asilerin öldürülmesini istediği 30 hükümet yetkilisinden büyük bir kısmı bostancıbaşı tarafından öldürülerek cesetleri ayaklananlara teslim edildi. Bu cesetler Atmeydanı’na götürülerek orada bulunan çınar ağacına asıldı.

O yüzden bu olaya “Çınar Vakası” denildi. Üzerine cesetler asılmış bu ağacın İslam inancında adı geçen, Cehennem’de bulunan ve meyveleri insan kafası olan Vakvak ağacına benzetilmesi sebebiyle olay Vaka-i Vakvakiye (Vakvak Olayı) olarak da adlandırılmıştır. Çınar ağacına asılan insanlardan ötürü benzetme yapılarak olaya bu ad verildi.

Ayaklananlar, 8 Mart 1656 günü, adları listede yer aldığı halde hâlâ yakalanıp katledilmemiş olan öteki yetkililerin de bilahare bulunup idam edilmeleri sözünü alarak dağıldılar. Ayaklanma bitti, dükkânlar açıldı.

Ayaklanmacı elebaşılar bu olaydan sonra meydan ağaları olarak ün salıp büyük etki kazandılarsa da 8 Mayıs 1656′da, Sadrazam Boynuyaralı Mehmet Paşa tarafından sarayda toplantı bahanesiyle divana çağırılıp öldürüldüler. Ayaklanmanın öteki ileri gelenleri de kent kapıları iki gün kapatılıp ele geçirilerek öldürüldüler.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.