Bizi kim birbirimizle konuşup anlaşamaz hale getirdi? – III

Sözlük | | Ocak 28, 2015 at 5:50 pm

Osmanlı dili bir ülke, bir millet, bir halkın dili değildir, bir ırkı, dini, kavmi temsil etmez. Osmanlı sadece bir Hanedanın bir Saltanatın (Sultanate) ismidir.


Avrupa’daki, Bourbon’lar, Habsburg’lar, Romanov’lar gibi Osmanlı da bir coğrafyaya iktidarıyla hâkim olmuş bir sülaledir ama onlardan farklı olarak hanedan ismi imparatorluğun da ismi olmuştur. Diğer imparatorlukların hepsinde ülke ismi hanedan isminden ayrıdır. 1281–1923 yılları arasında hüküm süren bu sülalenin gerçek anlamda bir ülkesi, kavmi, ırkı ve dili de hiç olmamıştır. Son Sultan Vahideddin’in İngiliz donanmasına ait bir savaş gemisiyle ülkeyi terk etmek zorunda kalmasının ardından burada Osmanlı diye bir şey kalmadı. Osmanoğlu sülalesinin bu güne kalan torunları dahi bize ecnebi oldular. Hiçbiri artık Osmanlıca konuşmuyorlar.

– Neden ki?

– Bugün dünyada böyle bir dil artık kalmamıştır. Osmanlıca ölü bir dildir. İmparatorluğun parçalanmasından sonra dili de yıkılmıştır. Ortaya çıkan (Türkiye dahil) bu günkü otuz küsur ülkeden hiçbirinde artık böyle bir dil konuşulmuyor.

– Osmanlıca sayın başbakanın söylediği gibi “bugün kullandığımız Türkçenin başka bir alfabe ile yazımı” değil miydi?

– Kesinlikle değildir. Bunu söylemek eğer bilinçli bir demagoji değilse düpedüz cehalet göstergesidir. Osmanlıca denilen dil yoğun olarak Arapça ve Farsçanın harmanlanmasından oluşan ve içine az oranda başka dillerin de katıştırıldığı hibrit (melez) bir imparatorluk dilidir. Bugünkü “Öztürkçemiz” ile “Osmanlıca” arasında ortak sözcük ve cümle yapısı artık hemen hemen kalmamıştır. Eskiden Osmanlı topraklarında hepsi farklı dil konuşan ırk ve kavimlerden 72,5 millet yaşardı. Türkçe dilinin Osmanlıcaya katkısı yok denecek kadar azdır. Arap/Fars harfleri ile yazılan bu dili Osmanlı devlet erbabı ve saray çevresi dışında hiç kimse konuşmazdı. Hiçbir zaman hiçbir yerde bir bilim, sanat, teknoloji dili olmamıştır. Bu dilde üretilmiş dişe dokunur, okunmağa değer eser yok denecek kadar azdır.

Birileri getiriyor 'bak sen de bir ye bu ne güzel' diyor. Keşfedip, icat edip sana getirenlerin sayesinde sen de onu yiyebiliyorsun. Eğer onu birileri daha önce keşfetmemiş olsa sen onu bilip tanıyıp yiyemeyeceksin, senin için onun bir adı da olmayacak. Mesela İzmir'in yerel lezzetlerinden Boyoz'u İspanya'dan gelen (Sefarad) Yahudi göçmenler (getirmiş o yüzden adı mecburen İspanyolca (Bollos) kökenli olmuş. Mesela patates, domates gibi birçok sebze Güney Amerika'nın Ant dağları çevresinde yetişirken, oraları ilk defa keşfeden (16. yy) İspanyol ve Portekizliler oranın yerlilerinden alıp Avrupa'ya getiriyorlar. Tüm Avrupaya yayıldıktan sonra Osmanlı topaklarında da ilk olarak Yunanlar keşfediyor. Osmanlı diline isimlerinin Patates, Domates diye rumcadan geçmesi o yüzden. Aslında her kim neyi icat eder, keşfederse adını koyuyor. Osmanlı hiçbirşeyi keşfetmeyen, sadece fethettiği ülkeleri haraca keserek geçinen bir hanedan olduğu için adı orijinal Osmanlıca verilmiş bir yiyecek adı da hiç bilmiyoruz. Osmanlıdan bugün bize kalan sadece bu hiçbirşey icat etmeyen, üretmeyen ve sadece üretenlerden kesilecek haraç (rant) peşinde koşan bir saltanat geleneğidir.


– Osmanlılar Türk değiller miydi?

– Değillerdi. Türkler Osmanlı topraklarında yaşayan 72,5 kavimden devlet işlerinde en az güç ve etkisi olanı idi. Osmanlıyı Türk saymamız için temelde iki şey gerekir. Birincisi genetik olarak Türk ırkından olan anne ve babalardan doğmaları. Ki değiller. İkincisi de Türk kültürü diye bir kültürü benimsemeleri ve temsil etmeleri. Ki o da değil. Yani Osmanlı bizim soydaşımız değil, ecdadımız hiç değildir. Çünkü ecdadımız saymamız için soydaşlıktan daha da ötesi gerekir. Temsil ettiği değerler ve dünya görüşü ile hiçbir empati kuramadığımız, sevip benimsemediğimiz bir hanedanı nasıl ecdadımız kabul edebiliriz ? Biliyoruz ki, Osmanlı sultanlarının hemen hiçbirisi Türk anadan doğma değildir. Sultan analarının hemen hepsi çeşitli ülkelerden cebir ve şiddet kullanılarak alınıp getirilen, küçük yaştaki köle kızlardır. Tüm Osmanlı Sultanları bugünkü yasalarımızda “çocuğun sureti cebirle nitelikli cinsel istismarı” olarak tanımlanan ağır suç fiillerinin mahsulü olup hepsi gayrimeşru doğmuşlardır. Siyasi iktidar için kardeş katili olup, iktidarları boyunca da siyasi cinayetler başta olmak üzere sayısız insanlık suçunun doğrudan veya dolaylı failidirler. Türklüğün düşmanı oldukları, Türkleri hakir gördükleri ve aşağıladıkları hiç su götürmez. Bunların “”o zamanlar adet öyleymiş”” diye savunulması mümkün değil. Osmanlı Sultanları çağımızın insani değerlerine taban tabana zıt bir kültürü benimsemişler. Daha doğrusu belki aslında onların şahsi iradelerinin de dışında imparatorluk rejiminin değerleri bugünkü insanlık değerlerimize taban tabana zıt biçimde gelişmiş. Osmanlılık denilen şeyin gerçek yüzünü tanıyınca sevmemiz ve kabul etmemiz hiç mümkün değil.

– Osmanlılar Türkçe bilmezler miydi?

– Bilmezlerdi. Etnik Türk kökenliler İmparatorluk içindeki bir azınlık. Askere alınanlar dışındakiler kırsal alanda tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar. Günlük konuşma dilindeki sözcük dağarcığı 150 kelimeyi geçmiyor. Bu dille ne Osmanlı Türkü anlayabilir ne de Türk Osmanlıyı. Aslında bu dili konuşan ve Türk dediğimiz de Azeri, Kazak, Kırgız, Tatar, Nogay, Özbek, Tuva, Türkmen, Uygur vb yetmiş iki buçuk millet var. Ama ortak dağarcığımızda bu güne kalmış pek az sözcük bulunuyor. Bugünkü Türkçe dediğimiz dille maalesef biz halen bu Türki kavimlerin hiçbiriyle konuşup anlaşamıyoruz. Onların dili de çevre etkisiyle çok fazla değişmiş bizimki de. Ama bizim Türkiye Türkçemiz için çok daha vahim radikal bir durum söz konusu. Cumhuriyet sonrasında Osmanlıca diye Arap, Fars, Frenk kökenli (bu arada Türkçe) çok sayıda kelimeyi atıp yerine sistemli olarak yeni kelimeler uydurmuşuz. Zamanla bu yaklaşım Türkçe’ye yabancı dillerden (yeni gelen) tüm kelimeleri de sistematik olarak ayıklayıp yerlerine sürekli uydurukça yeni kelimeler yerleştirme çabasına dönüşmüş. “Öztürkçe” dediğimiz bu uydurma kelimeler zamanla bizim esas dilimiz haline gelmiş. Bu yeni dil doğal olarak Osmanlıcadan farklı olduğu gibi Türkçeden de çok farklı. Öyle ki Türkiye dışında yaşayan Türklerden hiçbiri bu öztürkçe dilden bir şey anlamıyorlar. Dilimiz yüzünden kültürel olarak hem kendi tarihimizden hem bugün yaşayan soydaşlarımızdan ve hem de dünyanın geri kalanından tamamen kopartılıp izole şekilde yaşamaya mahkum hale getiriliyoruz.

– Bir örnek vermek gerekirse; “Muasır medeniyet seviyesinin fevkine vasıl olmak” son dönem Osmanlıcası yani Atatürk’ün dilidir. Bugün ise bu cümledeki kelimelerin hemen hepsi değişmiş tümce yeni sözcükleriyle “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne ulaşmak” olmuştur. Bugün eğitimli Türklerin Nutuk’u orijinal diliyle okuyup anlamaları mümkün değil. Öte yandan Osmanlı parçalanınca ortaya çıkan 30 kadar ülkeden hiçbirinde de bugün Osmanlıca konuşulmamaktadır. İmparatorluk ölünce dilinin de ölmesi o dilin aslında hiçbir halka ait olmamasından. Ama bugünkü Türkiye öztürkçemiz için de ayni şey söylenebilir. Osmanlıca gibi öztürkçe de bilim sanat, teknoloji üreten, inovasyon yapan insanların, dünyayı etkileyen edebiyatçıların ürettiği geliştirdiği bir dil değil maalesef. Adını duymadığımız, hiçbir eserini görmediğimiz profesörler kelime uyduruyorlar. Oluyor öztürkçe. Mesela dünyada birileri “Selfie” diye bir kavram ortaya çıkarıyor. Bizde “Türkçe Karşılık Uydurma Yarkurulu” hemen oturup buna “özçekim” diye bir karşılık uyduruyor. Bundan bir dil de kültür de ortaya çıkmaz. Dünyanın başka herhangi ülkesindeki dilin başına musalat olan bu tür bürokratik kurullar var mıdır bilmiyorum. Sanırım bize mahsus.

İkiliDüşün (DoubleThink) George Orwell’in 1949’da yayınlanan ve dünyada 1923’den bu yana yazılan en iyi 100 eserden biri (ve en etkileyici distopya) olarak kabul edilen 1984 isimli eserinin hayal dünyamıza getirdiği kavramlardan biri. İkiliDüşün kavramı iki zıt fikri aynı anda taşıma, ve herikisine de körü körüne bağlanma halini ifade etmektedir. Eserde dünya Oşinya, Avrasya ve Uzasya isimli üç büyük ülkeden oluşmaktadır. Bu mucize (ikilidüşün kavramı) Oşinya devletinin geliştirdiği Yenikonuş (NewSpeak) dili sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Ülkedeki barış bakanlığı savaşları, bolluk bakanlığı fukaralığı, sevgi bakanlığı da işkence işlerini düzenlemektedir. Düşünce polisi halkın henüz eyleme geçmemiş düşüncelerini yakalamakla görevlidir. Buna göre savaş barıştır ve mutsuzluk da mutluluktur. YeniKonuş dilinde birşeyin hem siyah hem de ayni zamanda beyaz olduğunu ifade eden SiyahBeyaz gibi kavramlar çokça bulunmaktadır. Tüm bunlar size de çok tanıdık gelmiyor mu?Savaş barıştır / Özgürlük köleliktir / Cehalet Güçtür
(Kamu biziz, Ülke bizim, Hukuk adalettir vb)


Önceki Yazı

sonraki yazı

Sonraki yazı

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.