Sansür konusunda Saltanat mı haklı İttihat mı?

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Aralık 7, 2015 at 3:26 pm

Belgelerle Türk Tarihi Dergisi/'nin Şubat 1968 sayısında yayınlanan Prof. Dr. Münür Aktepe imzalı makalede, Yıldız Sarayı'nın görüş ve kararını sadarete bildiren ve gereğinin yapılmasını isteyen 1887 tarihli bir belge üzerinden II. Abdülhamit dönemindeki yayın yasakları ve kitap toplatmalar anlatılmaktadır. Abdülhamit küçük çocuklara Osmanlı Tarihi niyetine kendi sülalesi olan hanedanla ilgili olayların anlatıldığı bunun da yanlışlıkla yapılamayacak kadar fahiş hatalar(hatîat-ı fahişe) ile dolu olduğunu, sanki hanedanın imajını bilhassa zedelemek amacıyla yazılmış olabileceğini, ve bunu yapanların cezalandırılmasını istediğini söylemektedir. Sanırım haklıdır da, ancak kendisinin gücünü elinden almak isteyenler sonunda başarılı olabildikleri içindir ki saltanatı aşağılayan bir resmi tarih yazımı daha sonra da sürdürülmüştür. Makale bana işaret ettiği 3 gerçek dolayısıyla çok ilginç geldi. Birincisi devletlilerin konuşma dilinin1887 ― 1968 ― 2015 yılları arasında ne kadar büyük ölçüde değiştirildiği. İkincisi resmi tarih yazımının iktidar sahipleri üzerinden siyasi manipülasyon (imaj operasyonu) amaçlı olarak sürdürülmesinin ne kadar hiçbir değişime uğramadığı. Üçüncüsü de halka uzak kandırma, korkutma, kışkırtma nitelikli iktidar yapısının Saltanat / İttihat ve Cumhuriyet dönemlerinde hemen hemen aynen ve hiç değişmeden sürdürülebilmiş olduğu.

Selim Sabit Efendiye ait Muhtasar Osmanlı Tarihi’nin toplattırılması

II. Abdülhamid devrinde milli eğitim mes’eleleri ve bilhassa yayın işleri geniş ölçüde sansüre tabi bulunuyordu. Okullarda gösterilecek derslerin programları hükûmetin, hatta Saray’ın kontrolünden geçmeden uygulanmıyordu. Edebiyat ve tarih dersleri gibi millî şuur ve kültürü geliştirecek dersler de, çok sınırlı bir şekilde okutuluyordu. 17 İkinci K â n u n 1302 (1886) tarihli irade-i seniyyeye dikkat edilecek olursa, padişahın Mülkiye’deki ders programlarına açıkça müdahale ettiği ve öğrencilere daha ziyade din derslerinin okutulmasını tavsiye eylediği görülür. Abdülhamid, başka bir iradesinde de okulların ıslahı ve bir düzene sokulması için, hususi komisyon tarafından hazırlanacak lâyihanın, vükela meclisine gitmeden kendisine gösterilmesini ve bu komisyona üyelerin isimlerinin bildirilmesini istiyordu. Sadrazam Sait Paşa’nın, 1 defasında «Meclis-i kebir-i maarif» in yaptığı ve Şûrây-ı devlet’in tetkik ettiği ders programlarını aynen kabul ve bu devrin milli eğitim bakanına tatbik ettirmek istemesi üzerine, padişah derhal meseleye el koymuş ve programlardaki bazı dersleri değiştirdiği gibi, bir kısım dersleri de tamamen kaldırmıştı. Hâlbuki Sait Paşa, ders programlarının her okulun kuruluş gayesine uygun olarak hazırlanmasına taraftar bulunuyordu.

Okullarda olduğu gibi, basında dahi sarayın baskısı fazla idi. Gazeteler ve dergiler basılmadan önce sansürden geçirilir ve ancak müsa’de çıktıkdan sonra yayınlanırdı. Kitab ve risâleler de ayni işleme tabi bulunuyordu. Encümen-i teftiş ve muayene komisyonu izin vermedikçe bir kitap basılamazdı. Ekseri kitapların tehlikeli görülen satır ve sahifeleri çıkarıldıktan sonra basımına müsâde olunurdu.

II. Abdülhamid’in titizlikle üzerinde durduğu ve şüpheye düştüğü başlıca kelimeler hal’ ile Yıldız ve Abdülaziz, Murad kelimeleriydi; hatta hal’ sözü bu devirde dua kitaplarından çıkartılacak veya bu nevi’ kitaplar bazen toplattırılacak kadar ileri gidilmişti. Daha tuhafı, devletin resmi gazetesi olan Takvim-i vekayi, bir mürettib hatası yüzünden, bir cümlenin istenilmeyen şekilde yayını dolayısile, yıllarca kapalı kalmıştı. Devlet daireleri arasında, resmi işler için gönderilen tezkereler dahi casuslar tarafından kontrol ediliyordu. Bazen teftiş ve muayene komisyonlarından geçerek yayımlanan eserlerin de, bilâhire yapılan jurnâller sebebile derhal toplattırıldığı ve yazarlarının, devletin yüksek makamlarını işgal eden kişiler olsa dahi, cezalandırıldığı, sürgüne gönderildiği görülüyordu. Daha çok sultan Abdülaziz’in hal’i ve ölümü, V. Murad’ın tahta çıkarılması ve tahttan indirilmesi, II. Abdülhamid’in padişahlığı ve I. Meşrutiyetin ilanı ile Osmanlı – Rus savaşına ait bilgileri ihtiva eden kitaplar, padişah üzerinde bir alerji husüle getirdiğinden, mekteplerden, kitapcı dükkânlarından, hatta evlerden zaman zaman toplatılıp imha ediliyordu. Bilhassa Namık Kemal’ın, Ziya Paşa’nın, Abdülhak Hâmid’in, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın. Ahmet Midhat Efendi’nin, Vefik Paşa’nın, Cevdet Paşa’nın ve nihayet SeIim Sabit Efendi’nin bazı eserleri, zararlı kitaplar arasında bulunuyordu. Bunlardan biri olan, büyük maarif meclisi üyelerinden Selim Sabit Efendi’nin umumi mahiyette yazdığı Osmanlı tarihi hakkında, Yıldız Sarayı’nın görüşünü Sadaret’e bildiren yazıyı, ayni zamanda bu devirde cereyan eden muamele tarzını dahi resmi şekilde isbat eden bir belge olduğu için, önemine binaen buraya almayı ve aynen yayınlamayı faydalı bulduk.

Bahis konusu belge, sadece bir eserin toplatılması ve yazarı hakkında icra edilen muamele tarzını değil, ayni zamanda bu devrin diğer bir kısım olayları hakkında da açıklamalarda bulunması bakımından ilgi çekici görülmüştür. Mezkûr belgede bilhassa Abdülaziz’in ölümü mes’elesi üzerinde durulmuş ve Selim Sabit Efendi’nin eserin de ifade ettiği «kendi kendisini telef etmiştir» cümlesi ele alınarak, bunun aksi, yâni Abdülâziz’in öldürüldüğü hususu isbat edilmeye çalışılmıştır. Belgede bundan maada Murad V.nin hal’i olayı üzerinde dahi durulmaktadır. Selim Sabit Efendi’nin «esbab-ı mücbire: yani zorlayıcı sebepler karşısında V. Murad’ın tahtdan indirildiğini yazmasına karşılık, Yıldız Sarayı, Murad’ın raporlara dayanarak, doğrudan doğruya, deli olduğunu ve bu yüzden padişahlıkdan uzaklaştırıldığını söylemektedir. Nihayet hakikâtların hilafında beyanlarda bulunduğundan dolayı da Selim Sabit Efendi ile bu kitabın yayınlanmasında vazifelerini yapmıyanların cezalandırılması ve eserin derhâl toplattırılması istenilmektedir.

Belgenin metni şöyledir:

 
BELGE: I
Selim Sabit Efendi’nin Tarih-i Osmanîsi ve merhum Sultan Abdülaziz Han vak asına dâir Başkitabe’den sadârete yazılan 24 Kasım 1887 (8 rebiülevvel 1305 – 12 Teşrin II 1303) tarihli tezkirenin tasdik olunmuş sureti. Yıldız Saray-ı hümâyunu Başkitabet dairesi: Sadarete gönderilen tezkire-i hususiyenin suretidir

Selâtin-i izâm-ı Osmaniye hazerâtının ta’mim ve neşr-i me’ârif ve ulüm hakkındaki efkar-ı âliyeleri ve bahusus veli ni’met-i bi-minnetimiz zât-ı hilafet-simât efendimiz hazretlerinin mebde-i saadet-i mülk ü millet olan cülûs-ı meyâmin me’nûs-ı hümayûnlarından berû müstazıll-i sâye-i şâhaneleri olan teb’a ve zîr-i destân-ı etfâlinin ni’am-ı me’arif ve fünundan bi hakkın hisseyab olmaları emrinde lütfen ve inâyeten bi’z-zat tarafı bâhirü’ş-şeref-i şâhânelerinden bi-driğ ve şâyân buyrulan himem ve müsaadat-ı celîle-i mülû’kaneleri teslim kerde-i yâr ü ağyâr olarak bundan maksad-ı hümâyûn-ı şehinşâhîleri Devlet-i aliyye-i osmaniyye-ye hidemât-ı nafi’a ibrazına muktedir ve hayırhah sadık bendegânının teşekkür ve teaddüdü kaziye-i hayriyyesi olduğu ve binâenaleyh mekâtib-i osmâniyyede tedris edilecek kütüb ve resâil münderecatının bu maksad-ı âliye(yüce amaca) hâdim(hizmet eder) ve hakikat-ı hâle mübteni(gerçek duruma dayalı) olması lâzîmeden(gereklerinden) bulunduğu halde Meclis-i kebir-i me’arif azasından (eğitim yüksek Kurulu üyelerinden) Selim Sabit Efendi tarafından sıbyan mekteblerine (ilköğretim okullarına) mahsus olmak üzere tertib ve te’lif edilmiş(düzenlenmiş ve yazılmış) olan muhtasar Tarih-i Osmâni’ (Kısa Osmanlı Tarihi) nin otuz yedinci sahifesinde cennet mekan sultan Abdülaziz Han hazretlerinin zaman-ı saltanatlarından bahsedildiği sırada selatin-i îzâm hazerâtının unvan-ı meali nişanları ile gayr-i mütenâsib ta’birât ile «Abdillaziz’in evâhir-ı saltanatlarında umûr-ı idâreye ba’zı mertebe sekte geldiğinden müşarünileyh hal’olunup yerine sultan Murad-ı hâmis iclâs edilmiş ve bir ay sonra Abdülaziz kendi kendisini telef etmiştir» fıkrası muharrer olup cennet-mekan müşarünileyh hazretlerinin hengâm-ı saltanatlarında Devlet-i aliyye’nin i’tilây-ı şân u şevket ve bâ-husus kuvay-i berriye ve bahrîye-i şahanenin tezyid-i satveti emrinde masrûf olan himem ve mesâiy-i mahsusası kabil-i inkar olmamasile müşarünileyh hazretlerinin evâhir-i saltanatlarında umûr-ı idâreye sekte geldiği sözü bedhâhanı taraflarından tertib ve tasnî’ edilmiş iftiray-ı mahz olduğu gibi «bir ay sonra kendi kendisini telef etmiştir» sözü dahi külliyen mugayir-ı hakikat olup, çünki müşarünileyh hazretlerinin bedhâhanı taraflarından şehid edildiği zaten cümlece ma’Iûm iken bu fezâhat ve denâeti irtikab eden canilerin adliyece usûl ve nizamı dairesinde icrâ kılınan muhakeme-i aleniyyede tayi’en vuku’ bulan ikrar ve i’tirafları üzerine mahkeme-i cinayet ve temyizce mahkûmiyetleri ve ba’dehu Mâbeyn’i hümayûn-ı mülûkânce mansûbın ve ma’zûlin-i vükela ve vüzera ile mütehayyizân-ı ulemadan mürekkeb olarak bi’d-defaat teşekkül eden heyet-i mahsûsa-ı tedkikiyenin arîz ve amîk icrâ eyledikleri tadkikat netâyici ve cânilerin iş bu heyet-i tedkikiyenin huzurlarında dahi cürm ve cinayetlerini müzakerreren i’tiraf eylemeleri bu hakikati temamile isbat edüp müşarünileyh hazretlerinin kendi kendisini telef eylediği sözünün sırf iftira olduğu mertebe-i tahakkuka vasıl olmuş ve cennet mekan müşarünileyh hazretlerinin vak’a-ı mü’ellime-i şehadeti ise hal’inin haftasında vuku’ bulmuş olduğu gibi veli ni’met-i bi-minnetimiz padişahımız efendimiz hazretlerinin biraderlerinin dahi mübtela olduğu illet-i dimağıyeden dolayı burada bulunan ve sûret-i mahsusada Avrupa’dan celb edilen en meşhur ve hazik etibbâ ma’rifetile üç mah müddet kemal-i i’tina ile muayene ve tedavi edildiği halde fi-maba’d kesb-i ifâkat edemiyeceği olbabda etibbâ tarafından bi’l-ittihad fennî raporlarla beyan kılınması üzerine mecnun-ı mutbık olduğuna hükm-i şer’î lâhik olarak binaenaleyh münhali’ olduğu resmen ilan edilmiş olduğu halde bu hususda dahi «esbab-ı mücbire» gibi ta’birat-ı müpheme isti’mâl ve pek yakın zamanın vuku’at-ı meşhure ve ma’Iûmesi hakkında bu derecelerde hilâf-ı vakı’ ma’lûmat-ı tarihiye ihda kılınması mücib-i teessüf-i âlî olarak etfal-i osmaniye ezhânının bu misillû yalan yanlış rivâyâtla tağlıt edilmemesi için mekâtibde tedris olunacak kitablar münderecatının sıhhatine me’arif nezaretince ve bahusus me’mûrin-i âidesince fevkal’ade dikkat ve i’tina kılınmak vazife-i me’mûriyet ve mütehattim-i uhde-i ubûdiyyet ve sadakat olduğu halde nasıl olup da bu kitabın tab’ ve neşrine ve mekteblerde tedrisine me’arif nezaretince ruhsat verilmiştir ve Selim Efendi mütenayyizân-ı me’mûrin-i mearifden olmasına mebni başkası tarafından te’lif olunmuş bir kitabın sehv ve hatasını kendisi tashih ve ihtar eylemek lazım gelir iken böyle hatîat-ı fahişeyi hâvi bir kitabı kendi nâmına nasıl tab’ ve neşredebilmiştir. Buraları şâyân-ı nazar-ı dikkat olup bu keyfiyet müşarünileyh Selim Efendi’nin su’–i niyetini ve bu kitabı görüp de iğmaz-ı ayn eden me’ârif me’murlarının dahi su’i niyette efendi müşarinüleyh ile iştiraklerini isbat ettiğinden mezkûr kitab hemen toplattırılarak hatiatının tashihi ile nüsha-i müsashahası menzûr-ı dekayık mevrür-ı hazret-i hilâfet penâhî buyrulmak üzere arz-ı atebe-i ûlya, kılınmağla beraber bu babda tahkikat-ı mükemmel terası ile mezkûr kitabın teftiş ve muayenesinde adem-i takayyüd ve sun’-i niyetleri tebeyyün edenler hakkında muamele-i lâzimenin terası ve elyevm bi’l-cümle mekatibde tedris olunan kütüp ve risâli içinde din ve mezhebe ve menafi’-i devlet ve memlekete muhalif müellifât bulunduğu halde toplattırılıp mahv edilmek üzere ne gibi tedabir ittihazı muktezi ise hemen atebe-i ülyaya arz olunması ve bundan sonra bu misülü kitabları tab’ ve neşreden veya tab’ ve neşrine ruhsat verenlerin memalik-i mahrûsa-i şahanece ika-ı ihtilâle sâ’i nazarı ile bakılarak mes’üliyet-i şedide tahtına alınmaları serersâdır olan emr ü ferman-ı hümayûn-ı hazret-i hilafet-penâhî iktizây-ı alisinden bulunmuş olmağla ol babda, Fi 8 Rebi’ülevvel sene 1305. fi 12 Teşrin II sene 1303.

Aslına mutamıktır / Abd-i memlûkleri / Süreyya

 


Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.