Osmanlı’nın ilk Sultanı Sultan Osman’ın Saltanatı

Tarihte Neler Oldu | | Temmuz 28, 2017 at 12:15 pm

MS. 1300 Osman’ın Kökeni
Rum yazarlarında Osman’ın kökeni hakkında, belki Türklerin yazdıkları tarihlerdekinden daha doğru fakat yine de onlarla pekâlâ bağdaştırılabilecek bir hikayeye rastlıyoruz. Chalcondyles’in anlattıklarına göre Oğuzlar Anadolu’ya geldikten sonra Misya sınırlarında, Söğüt adında, aynı adı taşıyan bir nehrin kıyısındaki küçük bir kasaba veya köye yerleşmişlerdi. Eski adı Haea olan bu kasaba Marmara Denizi’ne altmış beş kilometre kadar uzaklıktadır. Osmanlı padişahlarının bu kasabaya karşı öteden beri büyük bir saygı besledikleri, onu sık sık ziyaret ettikleri ve ahalisine özel ayrıcalıklar tanıdıkları bilinmektedir.

İlk Başa Geçen Osman Yedi Türk Büyüğünden Biriydi
Oğuzlar uzun süre burada kaldıktan sonra, Osman gönü alıcı davranışları ve eli açıklığıyla kabilesinin ileri gelenlerinin kalbini kazanmasını bildi ve onlar tarafından önder seçildi. Hemen emrindekilerle silaha sarıldı ve her yandan, daha önce aralarında uyuşmazlıklar çıkan Bizanslıların üzerine yürüdü. Kimini bozguna uğrattı, kimini topraklarından kovarak bunları ele geçirdi. Osman, bundan sonra üst üste zaferler kazandı ve bu Alâeddin’in kulağına gidince Osman’ı başkomutanı yaptı. Alâeddin kısa bir süre sonra öldü ve ölümü başlıca komutanları arasında büyük çatışmalara yol açtı. Sonunda aralarında uzlaştılar ve birlikte fetihler yapmaya ve aldıkları topraklan aralarında paylaşmaya karar verdiler. Bu seferlerde Osman cesareti, yiğitliği ve davranışıyla hepsine baskın çıktı. Yedi komutan fethettikleri topraklan hemen paylaştılar:

1. Karaman’ın payına, Kilikya ve Philadelphia (Alaşehir) sınırlarına kadar Frigya düştü. 2. Saruhan İzmir şehrine kadar uzanan İonia’nın kıyı şeridini aldı. 3. Misya’nın sınırlarına kadar Lidya, Kalamuz (Kalem Bey veya Kalemşah) ve oğlu Karaz veya Karaf’ın (Karesi Bey) payına düştü. 4. Bitinya, Olympos dağına (Uludağ) kadar uzanan topraklarla, Osman ve Tecies’in (Teke) oldu. 5. Paflagonya, Marmara denizine kadar uzanan başka topraklarla birlikte Omur’un (Umur Bey) çocuklarına kaldı. Germiyan’a gelince, Anadolu topraklarını paylaşanlar arasında olmadığı söylenmektedir; bu ihtilallerin başlangıcında Konya’yı ele geçirmiş, daha sonra da buradan çıkarılarak Ionıa’ya çekilmiş ve burada özel bir hayat yaşamış.

Aşağıda göreceğimiz gibi, bu Heptarki (Yediler Erki) Pachmere ve Ducas tarafından doğrulandığı gibi Türk tarihinin koşullarına da uygun düşmektedir. Osman her ne kadar fetihlerini daha ileri götürmüş ve payını belki öteki Türk beylerine oranla daha çok büyütmüşse de aslında ötekilerle eşit durumdaydı. Onlara göre üstün unvanlar ya da daha büyük yetkiler aldığı görülmemiştir.

Yalnızca güçlü bir imparatorluğun temellerini atmış olduğundan, saltanatını, Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Anadolu topraklarının Türk komutanları arasında paylaşıldığı, ve Osman’ın da böylece bağımsız bir hükümdar olmasından dolayı bu tarihten başlatmak doğaldır. Bu da aşağı yukarı 1300 yılına rastlar.

Bilecik’in Alınması
Osman’ın, Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılmasından önceki faaliyetleri ve başarıları arasında, Bilecik’in alınması ayrıca anlatılmaya değer özel bir yer tutar. Türk tarihçilerinin anlattıklarına göre, Hicri 698, Miladi 1298 yılında Bilecik Valisi Köse Mihal, Osman’ı kızının düğününe davet etmiş ve diğer komşu Bizans valileri onu burada yakalayıp esir almayı tasarlamışlardır. Osman’ın dostu olan Köse Mihal durumu kendisine haber verdiğinden, Osman birkaç yüz askerine düğün yerinin yakınlarında saklanmalarını emreder; tepeden tırnağa silahlı ve kadın kılığında kırk kadar genç, akşama doğru Yarhisar Kalesi’ne doğru yürür. Görevleri, gece komşu evleri ateşe vermektir. Osman’ın kendisi de az sayıda adamıyla Çakırpınar’a, şehrin varoşlarında düğün için hazırlanan yere gelir. Saptanan saatte, kadın kılığındaki kırk genç, garnizonu bulunmayan şehri ateşe verir. Osman evleri görür görmez pusuda bekleyen askerlere işaret verir, bunlar da şaraptan sarhoş olan davetlilerin üstüne saldırır. Kadın erkek farkı gözetmeksizin hepsi kılıçtan geçirilir. Sadece Mihal ve daha birkaç kişi esirgenir. Sağ bırakılan kadınlar arasında Holofira (Nilüfer Hatun) adında soylu bir kız olan gelin de bulunmaktadır. Osman, sonradan onu oğlu Orhan’a alır. Bu evlilikten Süleyman Paşa ve Murat dünyaya gelmiştir.

Hıristiyan tarihçiler bu olayı biraz farklı anlatırlar. Onlara göre, Hirmen Kata (Harman Kaya) kumandanı Mihal Köse yakın dostu olan Osman’ı ve onunla birlikte komşu kalelerin Hıristiyan komutanlarını kızının düğününe davet eder. Hıristiyan komutanlar, Osman’ın gelenek uyarınca damat ve geline verdiği hediyelerin kendilerininkinden çok daha göz kamaştırıcı olduğunu görünce onu ortadan kaldırmaya karar verirler. Bu komplo böylece düzenlendikten sonra, içlerinde en güçlüleri olan Bilecik Valisi, bunu uygulamak için Yarhisar kumandanının kızıyla evleneceği günü seçer. Osman’ı düğüne davet eder ve kendisini getirmek üzere Köse’yi yollar. Köse, Osman’ın düğüne gitmeye istekli olduğunu görür. Ancak bu kadar yiğit bir insanın böyle bir komploya kurban gitmesine gönlü razı olmadığı için kendisine her şeyi anlatır. İntikam almaya karar veren Osman, Köse’den düğünde hazır bulunacağını Bilecik Valisine haber vermesini rica eder. Ayrıca Köse’yi, Valiye, komşu prenslerden biriyle savaş halinde olduğunu ve yokluğu sırasında bir sürprizle karşılaşmaktan çekindiğini de bildirmekle görevlendirir ve Bilecik’e kaynanasıyla karısını, maiyetlerini ve en kıymetli eşyalarını göndermek için izin ister. Vali bu isteği güçlük çıkarmadan kabul eder.

Osman, kırk genci kadın kılığına sokar ve bunlara küçük balyalar gibi istiflenmiş görünen silah yüklü arabalara bindirir. Kendisi de bunları takip eder ve düğünden bir gün önce kaleye yakın bir ovaya varır. Sözde hanımlar, yanlarındakilerle Bilecik’e girer girmez, askerler meydana çıkar ve az bir çabayla kaleyi ele geçirirler. Kumandan yatmak için odasına çekilince Osman, kalenin adamları tarafından ele geçirilmiş olduğunu sanarak dostu Köse ile birlikte ata biner ve oradan hemen uzaklaşır. Osman’ın alelacele ayrıldığını haber alan kumandan arkasından koşar ve kendisini yakalar. Adamlarının çoğu sarhoş olduğundan hepsini dağıtmakta güçlük çekmezler. Kumandan ilk çatışmada Osman tarafından öldürülür. Böylece Bilecik’e hâkim olur ve zaman kaybetmeden hemen o sabah Yarhisar Kalesi’ni alır ve kızı olan güzel gelinle düğüne gitmeye hazırlanan kumandanı esir eder.

Türk Tarihindeki Boşluk
Türk tarihi, Osman’ın saltanatının ilk on yedi yılı içindeki eylemlerinden hemen hemen hiç söz etmemektedir. Bu da o dönem için büyük bir tarihi boşluktur. Bu boşluğu doldurmak için, sarayını Yenişehir’e naklettikten sonra bir süre İmparatorluğun iç işleriyle uğraştığı söylenmekle yetinilmektedir. Eksikleri Bizans tarihçileriyle tamamlamaya ve Osman’ın ortaya çıktığı dönemde Bizanslıların Asya’daki yürekler acısı durumunu göstermeye çalışacağız.

Bizans İmparatoru’nun Geri Çekilmesi – 1302
Selçuklular tarihinin sonlarına doğru, Tarconiate’ın bir süre için düzelttiği Doğu işlerinin nasıl yeniden sarpa sardığını anlatmıştık. Bir süre sonra, Tatar Nogay’ın hizmetinde bulunan on altı bin Alan, imparator Andronikos’a hizmetlerini arz etmeye geldiler. İmparator bunları Allah tarafından gönderilmiş bir nimet gibi kabul etti ve üç kola ayırdı: En büyük kısmını doğuya gönderdi ve içlerinden en yiğitlerini oğlu genç imparator Mikhael’in emrine verdi. Bu ateşli hükümdar çok geçmeden Alanlarla doğuya yürüdü ve Magnesia’da, çöle yakın bir yerde konakladı. Buradan düşman ülkelerine müfrezeler gönderdi ve ganimet topladı. Türkler bu sırada dağlara ya da müstahkem mevkilere çekilmişlerdi. Daha sonra ovada toplanınca Rum ordusunun komutanları, düşman kuvvetlerini olduğundan çok göstererek imparatoru geri çekilmeye zorladılar.

Bu utanç verici geri çekilme Türklerin cesaretini artırdı; Menemen ovasına kadar akınlar yaptılar ve bütün ülkeyi yağma ettiler. İmparator bu sırada Magnesia’ya kapanmıştı. Alanlar bundan sonra ayrılmak için izin istediler. İmparatorluğun bütün savunması onlara bağlı olduğundan ve imparator onları daha fazla alıkoymanın olanaksız olduğunu gördüğünden, karanlık ve fırtınalı bir gecede gizlice Magnesia’dan ayrıldı. Türkler Bergama’nın üst tarafındaki ülkeyi öylesine istila etmişlerdi ki halk her şeyini bırakıp kimi Bergama’ya, kimi Edremit’e (Endromite), kimi Lapseki (Lampsakos) civarında deniz kıyısına kaçtı. Birçokları korkularından Çanakkale Boğazı’nı geçtiler.

Osman’ın Bithynia’yı Yağma Edişi – 1302
Doğu böylece bir denizden bir denize kadar Türkler tarafından kuşatılmış bulunduğu sırada, Osman 27 Temmuz’da büyük ve kalabalık bir ordunun başında İzmit yakınlarında göründü. İznik civarını yağma ettikten sonra, dağları aşarak Alisonların topraklarını yakıp yıktı. Paflagonia’dan ordusuna yeni birlikler katıldı. Osman, Rumların elinden her yeri almaya kararlı görünüyordu. Muzalon’un emrinde bu kadar güçlü bir düşmanın karşısına çıkaracak topu topu iki bin kadar asker vardı. Bunların kimi Rum kimi Alandı. Birbirleriyle geçinemiyorlardı. Rumlar sadece zayıf bir direnme gösterebildiler. Türkler bazılarını öldürdüler, kalanlar ise utanç verici bir şekilde İzmit’e çekildiler. Birçok Alan da Rumların geri çekilmesini engellemek isterken öldü. Bu geri çekilmeden sonra, kırsal bölgelerde oturanların hepsi İzmir’e sığındı; Türkler Bursa, İznik ve Edremit kapılarına kadar hiçbir direnmeyle karşılaşmadan ülkeyi yakıp yıktılar. İmparator bu sırada Edremit’te bulunuyordu. Doğunun tümü, müstahkem mevkiler dışında, silah zoruyla ele geçirildi. Sadece Achirao, Cysique (Erdek), Biga ve Lopadion (Ulubad) dolaylarında denize daha yakin küçük bir saha yağmanın dışında kalabilmişti. Korsanlar uzun süre kendilerine sığınak hizmeti görmüş olan Tenedos’u (Bozcaada) terk ettikten sonra, Türkler bu adayı ele geçirdiler ve burada gemiler yaparak bunlarla takımadalarının tümünü, Samos’u (Sisam), Karpatos’u (Kerpe) ve hatta Rodos’u işgal ettiler, daha doğrusu baştanbaşa, taş üstünde taş bırakmamacasına yıktılar.

İmparatorun Politikası
Düşmanı yenecek gücü kendinde bulamayan imparator, Türklerin Boğaziçi’ne kadar yaptıkları akınlara seyirci kalırken Nogay ile çok yakın ilişkileri olmuş, onun ölümünden sonra karısı ve çocuklarıyla doğuya kaçmış bir Tatar olan Kuxim Paxis rüzgârın etkisiyle Herakleia Pontika’ya (Karadeniz Ereğlisi) sürüklendi: İmparator’un himayesine sığındı ve bu şerefle Hıristiyan dinini kabul etti. Andronikos Kuxim Paxis’in kızını sınıra en yakın Türklerin başı olan Süleyman Paxis’le (Süleyman Paşa) evlendirdi ve Kuxim Paxis’e İzmit civarının yönetimini verdi. Böylelikle kayınpederine saygısı nedeniyle Rumların topraklarına dokunmayacağını düşündü. Fakat bu politika ona umduğu başarıyı sağlamadı, çünkü Süleyman yağmadan kaçtıysa da Türklerin bir başka komutanı olan Murat’ın akınlar düzenlemesine engel olamadı. Çünkü bu komutanlar birbirinden bağımsızdılar ve ayrı ayrı hareket ediyorlardı. Böylece biri dinlenirken askerleri bir başkasının ordusuna yazılıyor ve bu kez onun komutası altında akınlar devam ediyordu. Aynı şekilde, Süleyman Paxis’in askerleri de kendi komutanlarının sancağı altında değil de bir başkasının veya başkalarının sancağı altında akın ve yağma eylemlerini sürdürdüler.

Türklerin Liderleri
O zamanlarda, Atman veya Osman, Atine (Aydın), Alisuras (Alişir?), Mantakhia, Lamises, Sfondile, Pagdin ve daha başkaları gibi çeşitli önderlerin komutası altında bulunan çok sayıda silahlı Türk birliği vardı ve bunlar kasıp kavuran bir ateş gibi bütün ülkeyi yakıp yıkmışlardı. İmparatorun ne düşmana karşı koyacak askeri ne de asker devşirmek için kaynakları vardı; selefi imparatorun kiliselere, manastırlara ve hatta muhafız birliklerine ödediği aylıklara el koymak zorunda kaldı. İmparator Mikhael, Bergama’da kendini güven altında hissetmediğinden askerleriyle Cysique’e (Erdek) gitti. Türklerin elinden canlarını kurtarmış olanlar eşyalarıyla birlikte buraya sığınmışlardı. İmparator, burada kuşatılmaktan korktuğundan denize yakin küçük bir şehir olan Biga’ya çekildi ve üzüntüden ağır bir hastalığa yakalandı. Bir süre önce (8 Ağustos’ta) bir yer sarsıntısı olmuştu; İstanbul civarında hafif geçmiş ve hemen hemen hiç hissedilmemişti. Fakat Rodos’ta çok şiddetli bir şekilde hissedilmiş ve şimdiye kadar eşi görülmemiş yıkımlara yol açmıştı. Korone’yi, Methone’yi, Mora yarımadasıyla Kandiya (Girit) adasının bir kısmını sarsmış ve bu yerlerde büyük hasarlara sebep olmuştu. İskenderiye ve dolaylarında da önemli zararlar ve kayıplar meydana gelmişti.

Katalanların Gelişi
İmparator Mikhael’in ricası üzerine eylül ayında, Roger’nin (Kimine göre Ronzorius veya Rouzerius) geldiğini görüyoruz. Komutası altında yedi savaş gemisi ve yarı yarıya Katalan ve Amogavarlardan (Almogavir) oluşan aşağı yukarı sekiz bin kişilik bir müttefik filosu vardı. Bu Roger, daha önce Sicilya ve Napoli kralları arasında gelişen savaşlarda hizmet etmişti. Bu savaşlar son bulunca kendisini isteyen Papa’nın eline düşmemek için imparatora başvurmuştu. Fernand Ximenez, paralı askerleriyle imparatorun hizmetinde Türklere karşı savaşmak üzere kendisinden önce gelmişti. Bu kadar güçlü bir yardım sağlamış olduğuna çok sevinen İmparator, Roger’ye Büyük Duka unvanını verdi ve onu yeğeniyle evlendirdi. Ancak askerleri Cycique’e girince her türlü zorbalığı yaptılar; şehirleri yağmaladılar, kadınları kaçırdılar ve halka esir muamelesi yaptılar. Fernand, bu düzensizlikleri durdurmak için elinden geleni yaptı ama bir başarı elde edemeyince askerleriyle birlikte ülkesine döndü ve imparator Mikhael kendisini ziyaret etmek için Biga’ya gelen Büyük Duka’yı kabul etmedi.

Sardes Kalesi
İmparator Mikhael’in düşmana karşı koyacak kadar askeri bulunmadığından, Tatarların Kazan Hanı’na başvurdu ve ona ittifak teklif etti. Kazan Han, bu teklifi kabul etti ve imparatorluk topraklarına saldıracak olanları cezalandıracağına söz verdi. Bunun haberi, Türklerin akınlarını durdurdu ve Alais (İlyas?) Misya’da biriktirdiği zengin ganimeti muhafaza etmenin yollarını aradı.

Sardes’te (Sard) önceleri hisar hizmeti görmüş müstahkem bir kale vardı. Bir tarafı kayalıklarla, öbür tarafı ise uçurumlarla çevrildiğinden yaklaşılması imkânsızdı. Sağlam bir duvarla iki bölüme ayrılmıştı ve ikisi arasında bir kapı vardı. Alais, Rumlara kalenin yarısını kendisine bırakmalarını önerdi, buna karşılık topraklarını rahatça işlemelerine izin vereceğini bildirdi. Rumlar ister istemez buna razı oldular. Ancak Tatarların tehditleri ortadan kalkar kalkmaz Alais kalenin öteki kısmını da ele geçirmeyi tasarladı. Rumlar bunu haber aldılar ve engellemeye karar verdiler; civarda bulunan askerlerden yardım istediler, Türkleri uykuda bastırdılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler.

Bununla birlikte doğudaki gaileler günden güne artıyordu; düşmanlar (Cele, Astrabite ve Hiero’yu (Lesbos adasında Anadolu yakasında körfez) aldılar ve halka çok gaddarca davrandılar; İzmit açlık ve susuzlukla karşı karşıya kaldı. Belokome (Bilecik), Angelokome, Anargurde Platane ve Melage ıssızlığa gömüldü. Crulle ve Catesie daha da kötü durumdaydı. İznik ile Herakleia ve Nemicome arasındaki yollar eskiden kalabalıktan geçilmezken adeta çöle dönmüşlerdi. Kios’tan (Gemlik) bir ormandan geçilerek gelinen bir tek dar yol kalmıştı. Asya’ya denizden gelenler, Kios’tan denize kadar uzanan kara şeridini geceleyin geçerek tek açık liman olan İznik’e yanaşıyorlardı.

Osman’ın Bilecik’i Alması
İmparator askerlerini Catesie’ye gönderdi. Fakat daha varır varmaz karşılarında Osman’ın komutasında beş bin Türk askeri buldular. Askerler kaçtı ve çok sayıda kadın ve çocuk kalenin surları altında toplandı. Sonra da düşman ülkeyi yakıp yıktı. Osman geri dönerken Belocome sakinlerinin bozguna uğratılan Rumlarla birleştiklerini ve böylece kalenin korumasız kaldığını öğrendi. Kaleyi zorladı, ahalinin bir kısmını öldürdü ve muazzam bir servet ele geçirdi.

Philadelphia’nın Kuşatılması
Katalanlar Cycique’de en korkunç zulümleri işlerlerken Alisuras, Türklerin en güçlüleri olan Karamanlılardan kurulu bir orduyla Philadelphia’yı kuşattı. Civardaki kaleleri ele geçirdi ve halkı yoksulluk içinde bıraktı. Mayıs ayında bin Rum, altı bin ıtalyan, yani Katalan ve Amogavar ve bin Alan olmak üzere sekiz bin kişilik bir ordu Cycique’den ayrıldı. Marule, Rumlara komuta ediyor, Büyük Duka Roger ise mutlak bir otoriteyle başkomutanlığı üstlenmiş bulunuyordu. Germe’ye yaklaştığında Türkler utanç verici bir biçimde kalelerini terk ettiler ve her şeylerini bırakıp kaçtılar. Roger’in ordusu daha sonra Cliare’den ve daha birkaç yerden geçerek Philadelphia’yı kurtarmaya gitti. Karamanlıların bir süre önce ele geçirmiş oldukları Tripolis (Tirebolu) şehri sakinlerinin Roger’den yardım istemeleri üzerine, Avlaka’da Türklere saldırdı ve kendilerini bozguna uğrattı. Türklerin komutanı Alisuras yaralandı ve Umur’un yanına kaçtı; Philadelphia kuşatması böylece kaldırılmış oldu.

Tripolis’in (Tirebolu) Hileyle Ele Geçirilmesi
Eskiden sadece doğudaki hisarlardan biri olan Tripolis, İmparator Ducas tarafından büyütülmüş, tahkim edilmiş ve böylece hem Philadelphia’ya geçit vermesi hem de güvenliğini sağlaması istenmişti. Bu şehrin tufandan beri kimse tarafından zapt edilmediği söyleniyordu ve bu gelenek şehrin sakinlerine öylesine bir güven vermişti ki Türklerin silahlarını küçümsüyorlardı. Fakat Tripolis yine de kuşatıldı. Aç kalan ve yardım görmeyen şehir halkı Türklerle uzlaşmak zorunda kaldı. Bu arada, hem kendilerinin ihtiyaçlarını satın almak için dışarı çıkabilmelerini hem de Türklerin kendilerine yiyecek getirmelerini şart koştular. Türkler şehre girip yiyecek satabilmelerinden yararlanarak birkaç kişiyi elde ettiler ve buğday yerine içlerine davullar, borazanlar ve başka savaş araçları doldurdukları çuvalları şehre soktular. Gece yarısına doğru, çuvallarla şehre giren Türkler aletlerini çalmaya başladılar ve halk arasında büyük bir panik yarattılar. Hainler kapıları açtılar ve Alisuras’ı içeri aldılar. Ondan sonra artık bu Bey, Karamanlılarla akınlar düzenlemek için bu kaleden bir sığınak olarak yararlandı. Sözünü ettiğimiz zaferi kazandıktan sonra, Roger, Cule ve Furne kalelerinden geçerek Philadelphia’ya döndü ve halktan zorla çok büyük paralar topladı. Aynı haydutlukları Pyrgos (Burgaz) ve Efes’te, Chios (Sakız), Lemnos (limni) ve Mitylene (Midilli) adalarında da yaptı. Gizledikleri şeylerin yerini öğrenmek için insanlara işkenceler yaptırıyor ve söylemeyenleri ölümle cezalandırıyordu. İmparatorun ve valilerin memurları bile bu şiddet hareketlerinin dışında tutulmuyordu. Aynı şekilde kötü davrandığı Magnesia halkı, Rum askerlerinin gelişinden yararlanarak bu İtalyanlardan birkaçını öldürmüş ve ötekilerini de hapsetmişlerdi. Roger bunu öğrenir öğrenmez şehri kuşatmaya gitti; sonuçsuz kalan birçok saldırıdan sonra şehri bir türlü ele geçiremeyeceğini anlayınca içerde bıraktığı parasının, araç ve gereçlerinin kendisine iade edilmesi şartıyla kuşatmayı kaldırmayı önerdi ancak halk bu öneriyi büyük bir gururla reddetti. Roger, Magnesia’yi kuşatmakla uğraşırken Türkler hiçbir direnmeyle karşılaşmadan imparatorluk topraklarını yağma ediyorlardı, İmparator Büyük Duka Roger’ye kuşatmayı kaldırması için tekrar tekrar emirler göndermesine rağmen, Roger bunlara kulak asmıyordu. Sonunda uzamasından sıkılarak kuşatmayı kaldırmaya mecbur oldu; geri dönerken, Asya’nın birçok şehrinde halkın varını yoğunu elinden aldıktan sonra Midilli’ye gitti, oradan da askerleriyle önce Lampsakos’a (Lapseki) sonra da Gelibolu’ya geçti.

İkinci Philadelphia Kuşatması
Bu yabancılar Avrupa’da bunca karışıklıklar çıkartırken, doğu kaderiyle baş başa bırakılmıştı. Bu arada Türkler Philadelphia (Alaşehir) şehrini öyle bir kuşatmışlardı ki ahali açlıktan cesetleri yemek zorunda kalmıştı. Türkler ayni zamanda aşağı yukarı otuz savaş gemisiyle Chios (Sakız) adasını işgal ettiler, bir kaleye kapanan küçük bir grubun dışında bütün sakinlerini kılıçtan geçirdiler.

Karılarını, çocuklarını ve eşyalarını kırk gemiye bindirerek kaçmaya çalışanlar ise Skyros adası yakınlarında sulara gömüldüler. İmparator, Roger’nin ihtirasını tatmin etmek ve doğuyu Türklere karşı savunmasını sağlamak için kendisine Sezar unvanını vermiş olduğu halde, Roger her zamanki hileleriyle yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçındı. Bu unvanla birlikte imparatordan on bir bin altın akçe aldığında, doğuya sadece üç bin askerle girmeyi ve bütün öbürlerini terhis etmeyi vaat etmişti, ama sözünde duracağı yerde bunları Cycique’e, Biga’ya, Lopadion’a gönderdi ve ücretlerini almamış oldukları bahanesiyle Katalanları yanında alıkoydu.

Roger’nin Katli
Daha sonra yanına yüz elli adam alarak sözde İmparator Mikhael’e saygılarını sunmak ve denize açılmadan önce kendisine veda etmek bahanesiyle, fakat aslında ordusunun gücünü öğrenmek amacıyla Edirne’ye gitti. Gelişine şaşıran imparator, Roger’ye iltifat üzerine iltifat yağdırdı, ancak iki üç gün sonra, oğlu Cycique’de Katalanlar tarafından öldürülen Alanların Komutanı George, imparatoriçe’nin dairesine yalnız başına girmekte olan Roger’yi görünce bu fırsattan yararlanarak kılıcını böğrüne saplamak suretiyle oğlunun intikamını aldı. Yazarımıza göre, bu küstah olduğu kadar zalim, fakat ateşli ve gözü pek barbar böylece öldü. Yakınlarına yaptığı zulümleri anımsayarak büyük bir öfkeye kapılan doğulular cesedini parçaladılar ve İtalyanlar da yakalanıp hapse atıldılar.

Katalan’ların İntikamı
Komutanlarının ölümünü haber alan Katalanlar Gelibolu’da toplandılar buraya uzun süreden beri egemendiler ve Edirne’de bulunan kendi adamları dışında tüm ahaliyi katlettiler. İmparator Gelibolu’yu kuşatmak için birkaç birlik gönderdi, ancak Katalanlar bundan korkmak şöyle dursun, Asya’ya geçtiler ve Perinthos’ta (Ereğli) kıyıya çıkarak çocukların dışında herkesi kılıçtan geçirdiler ve tüm ülkeyi ateş ve kana buladılar; kurtulabilenler İstanbul’a kaçtılar. İstanbul, o tarihte Türklerin ve diğer düşmanların kıyım ve yıkımına karşı eyalet halkının tek sığınağıydı.

İmparator Mikhael’in Bozguna Uğraması
İmparatorun, Amogavarlar tarafından kuşatılmış olan Gelibolu’yu mutlaka kurtarmak isteyişi biraz da kuşatanların yardım beklemekte oldukları ve Türkleri çağırdıkları söylentisinin dolaşmasından ileri geliyordu. İmparator üç komutan ve düşmanı yenecek kadar asker gönderdi, fakat Amogavarlar, kalenin dışında sürüler bırakarak bunları pusuya düşürdüler ve bozguna uğratarak birçoğunu öldürdü. İmparator bu yenilginin utancını silmek için, Edirne’den yola çıktı ve İmeri adında bir yerin yakınlarında ordusunu savaş düzenine soktu: Öncüleri Alanlarla ve Turcoplelardan, muharebe birliği Makedonyalılarla ve doğudan gelmiş askerlerden, artçılar ise valaklarla gönüllülerden oluşmuştu. Rum ordusu beş lejyondan, düşman ordusu ise biri Türk olan dört lejyondan kuruluydu.

(Turcoplelar, on ikinci Selçuk Rum Sultan, İzzeddin’in Aynum’dan kaçarken Trakya’da bırakmış olduğu Türklerdi. Hıristiyan olmuşlar ve Rumlann tarafını tutmuşlardı.)Alanlar ve Turcoplelar muharebeyi başlattılar ve önce Katalanların üzerine çullandılar. Fakat bunlar yerlerinden kıpırdamadılar ve sonunda saldırganlar dönüp kaçmak zorunda kaldılar. Bu öteki askerlerin de cesaretini kırdı. Genç imparator, onlara örnek olarak kaçmalarına engel olmaya çalıştı, tehlikenin ortasında dimdik durarak öldürülmek ya da tutsak alınmayı göze aldı. Kendisini geri çekilmeye ikna etmek çok zor oldu. Maiyeti bunu ancak gözyaşları dökme ve saçını başını yolma pahasına başarabildi. Bu bozgun çok vahim sonuçlar doğurabilirdi, fakat düşman pusuya düşürülmekten korkarak Rumların peşine düşmedi. Diğer yandan, Alanlar öteki yabancılar gibi ülkeyi talan etmeye koyuldular.

Abide Boğazı’nı koruyan birlikler, Türkleri yaklaşmaktan alıkoymakla birlikte Türkler diğer kıyıyı ellerinde tutuyorlardı. Ancak Zakharias Manuel Türkleri, Edremit ve Foça’ya yanaştırmadı: Bayrağı altında savaşan İtalyanlar bahadırlıkları ile ün salmışlardı.

Bir süre sonra Türkler, ganimetin paylaşılmasında İtalyanlarla anlaşamayınca, içlerinden bir kısmı Gelibolu’dan Çanakkale’yi geçmek üzere denize açıldı; yolda Vestiyer (gardıropçu) Andre Murisque ile karşılaştılar ve kılıçtan geçirildiler. Bu felaketin haberi diğer Türkleri İtalyanlarla kalmak ve onlarla birlikte Trakya’yı talan etmek zorunda bıraktı.

Amogavarlann İhaneti -1308
Bu sırada Misya’da bulunan Cu Buclee adında bir kale Türkler tarafından zorlanmaktaydı. Lopadion Valisi Macrene, kaleye altmış Amogavar gönderdi. Bunlar gizlice düşmanla anlaştılar ve kaleye girer girmez garnizonun kalan kısmını öldürdüler, içerdekileri dışarı attılar ve kaleyi Türklere teslim ettiler. Bu marifetten sonra, Lampsakos’a (Lapseki) götürüldüler ve buradan Çanakkale’yi geçtiler.

Murisque başarılarının mükafatı olarak amiral payesiyle onurlandırılmıştı ancak topu topu iki gemisi bulunduğundan, bir süre önce savaşıp esir ettiği Philippe adında birinin komutasındaki düşmanla karşılaştı ve bu kez öncekinin tersi oldu. Murisque’in bütün adamları öldürüldü ve kendisi ancak Philippe’in civanmertliği sayesinde canını kurtarabildi. Vaktiyle Murisque’den iyi muamele görmüş olan Philippe bunu unutmayarak kendisini üç bin ekü (altın sikke) karşılığında serbest bıraktı.

Murisque’in gözden düşmesi üzerine küstahlıkları artan Amogavarlar, Atina(Aydın) komutasındaki Türklerle anlaştılar ve bunların iki binini Avrupa’ya geçirdiler. Bunlara birçok Rum da katılınca ülkeyi kasıp kavuran korkunç bir güç haline geldiler.

Bir Katalan’ın Tuzağı
Türkler Examiles kalesini ele geçirdiklerinden imparator, daha fazla ilerlemelerine engel olmak için Marulos’u toplayabildiği kadar askerle oraya gönderdi. Apros’ta (Enez) konakladığında, Türklerle birlikte bulunan Rocafort adında bir Katalan, gizlice Marulos’a başvurarak kendisine beş bin ekü verildiği takdirde iki yüz askeriyle imparatora teslim olmak ve Avrupa’da bulunan Türklerin büyük bir kısmını ortadan kaldırmak niyetinde olduğunu bildirdi.

Marulos kendisine bu kadar çok sayıda Türk’ü nasıl öldürebileceğini sordu. Rocafort, onları böleceğini, üzerlerine ayrı ayrı saldırarak amacına ulaşacağını bildirdi ve bir kanıt olmak üzere daha önce öldürdüğünü söylediği birkaç Türk’ün kesik başlarını kendisine gönderdi. Marulos az kalsın bu tuzağa düşüyordu, ama bereket versin bir kadın son çatışmalardan birinde öldürülen kocasının başını tanıyıverdi.

Saysan Efes’i Alıyor
Doğu sorununa bir çözüm arayan imparator, garnizonlara yiyecek gönderdi ve Tatar Hanı Karbaga’dan da halefi Kazan Han’dan istediği yardımın aynısını istedi. Elçileri, Karbaga’nın isteğini yerine getirme eğiliminde olduğunu haber verdiler. Ayrıca, gelen haberlerden Karbaga’nın kırk bin kişilik bir ordu topladığı, yeğeninin daha şimdiden Cogni (Konya) dolaylarında yirmi bin askerin başında bulunduğu ve imparatorun bütün isteklerini yerine getirmek için emir aldığı anlaşılıyordu. Hediyeler hazırlamak ve elçilere talimat vermekle meşgul bulunduğu sırada, imparatora Efes’in, amcası Karaman Mantakhia’ya karşı ayaklanmış, güçlü bir duruma gelmiş Sultan Saysan tarafından alındığı haberi geldi. Efes halkı savaşın felaketlerinden çekinerek uzlaşma yoluyla teslim olmuştu. Fakat teslim şartlarına uyulmadı ve çoğu ayaklanmasınlar diye Tire kalesine götürüldü hatta birkaçı öldürüldü.

İshak Malik’in Teklifleri
Bu sıralarda, İshak Malik (Isaac Malek) (Melik Ishak) adında bir Türk, gizlice imparatora haber göndererek Rumların tarafına geçme isteğini bildirdi. İşine yarayabilecek her şeye dört elle sarılan bu hükümdar Ishak Malik’in teklifini kabul etti ve onu bir başka Malik’in kızıyla evlendirip bu münasebetle kendisine değerli hediyeler vermeyi vaat etti. Malik’in İmparatora arz ettiği hizmetlerden biri de Turcopleları Katalanlardan ayırmaktı; yalnız bunun için imparatorun, Turcopleların karılarını ve çocuklarını iade etmesini şart koştu. Bu görüşmeler meydana çıktı ve Rocafort, Malik ile ortaklarından birkaçını ihanetle suçladı.

Fakat bunlar kendilerini savunarak tek amaçlarının, kadınların ve çocuklarını imparatorun elinden kurtarmak istedikleri Turcople’lara yardım etmek olduğunu söylediler. Malik yine de Katalanların denizlerde korsanlıkla ve karada İstanbul kapılarına kadar dayanarak yağma yapmakla meşgul bulundukları bir sırada Asya’ya geçmeyi başardı.

Cenevizlilerin Korkaklıkları
Bu sırada Cenevizliler, imparatorun isteği üzerine Gelibolu’yu kuşatmayı üstlendiler. Gerçekten de şehre yaklaştılar ve dış mahallelerden birindeki bir pazarı ateşe verdiler. Ancak uluslarının ileri gelenlerinden birinin ölümü, Amiral Andre Murisque’in aldığı bir yara ve kuşatılanların muhasarayı yarmak için yaptıkları hazırlıklar Cenevizlileri öylesine paniğe uğrattı ki pılı pırtılarını toplayıp ülkelerine döndüler. Bu geri çekilişle cesaretleri artan Katalanlar, bütün istekleri kabul edilmedikçe imparatorla barış yapmaya yanaşmadılar. Ayrıca dört yüz Türk’ün gelişi cesaretlerini büsbütün kamçıladı. Mont Gane Hisarı’nı ele geçirdiler ve Rodosto (Tekirdağ) ve Bizye’ye (Vize) kadar akınlar düzenlediler. İmparator, Katalanların İstanbul’a biraz daha yaklaşmalarına engel olmak için, Silivri’ye ve hatta daha ötesine kadar olan toprakları bütün üstündekilerle yakmak zorunda kaldı.

Türklerin Geri Çekilişi
İshak Malik bir kez daha imparator Andronikos’a haber göndererek amcası Malik’in kızını kendisiyle evlendirmesi ve Malik’e de sultan unvanını vermesi şartıyla onun tarafını tutmaya hazır olduğunu bildirdi. Andronikos bu isteğini kabul etmeyi uygun bulmadı; sadece Malik’i kızıyla Biga’ya gönderdi ve ona bu şehrin valiliğini verdi. Aynı zamanda, İshak Malik’in geri çekilmeye ikna ettiği Türkleri Asya’ya taşımak için gemiler hazırlandı. Katalanlar ve Türkler bu sırada Rodosto önündeydiler ve Trakya’da akınlar düzenlemek için buraya egemen olmaya can atıyorlardı. İmparator işe yaramayan insanları geri çekmek için iki gemi gönderdi ve Türkler kaçar gibi yaparak bu tasarının gerçekleştirilmesini kolaylaşırdılar. Kuşatılanlara yeniden cesaret geldi ve Katalanları geri çekilmeye zorladılar. Gerçi Rocafort kısa bir süre sonra bu kaleyi ele geçirmekten geri kalmadı fakat kale daha sonra Büyük Heteriyark Ducas tarafından geri alındı.

Malik’in Vefatı
İshak Malik verdiği sözü yerine getirerek ulusunun ileri gelenleriyle birlikte Çanakkale’yi geçti. Türkleri Katalanlardan ayırmaya ikna etmekte zorluk çekmedi. Türkler, Katalanlara komuta etmekte olan İtalyanlara yiğitçe saldırdılar, hepsini öldürdüler ve imparatorun gemilerine binerek Asya’ya geçmek amacıyla sahile koştular. Ne yazık ki bu olaylara erken haber alan Katalanlar, Türklerin peşine düştüler, üstlerine saldırdılar, iki yüzden fazlasını öldürdüler ve kalanları teslim olmaya zorladılar. Türkler, bu kez galiplerin merhametine sığındılar, onlara eskisi gibi hizmet etmeyi önerdiler fakat Katalanlar, ishak Malik’i, kardeşini ve Turcoplelara komuta eden ve onları isyana teşvik ettiğinden şüphelendikleri Tacantziaris’i teslim etmedikçe onlara güvenmeye yanaşmadılar. Türkler bunları Katalanlara teslim eder etmez, İshak’ın ve kardeşinin başları kesildi. Üstleri arandığında, İshak’ in koltuğunun altında imparatorun Türkleri kendi saflarına geçmeye çağıran bir mektubu bulundu.

Turcopleların Geri Çekilişi
Türklerle Katalanlar bu şekilde barışınca Chiorli’nin (Çorlu) kuşatılması önerildi. Ancak Turcoplelar, önce kumandanları serbest bırakılmadıkça hizmet etmeyeceklerini bildirdiler. Bu istekleri yerine getirildi, böylece askerler arasında tam bir birlik meydana gelmiş gibi göründü. Fakat çok geçmeden yeni bir bölünme baş gösterdi. Katalanlar Çorlu’ya saldırdılar fakat garnizon tarafından püskürtüldüler. Tacantziaris, Turcoplelarla Apros (Enez) kalesine çekildi ve Çorlu tarafında kalan Türkler, kıyıda Katalan gemileri bulunduğunu haber alınca Asya’ya geçebilmek için bunları ele geçirmek istediler ancak gemide bulunanlar, bu amaçlarını gerçekleştirmelerine engel oldular.

Osman’ın ilerlemeleri
Katalanlar Avrupa’daki yağmalarını sürdüredursunlar, Osman da Anadolu’yu kasıp kavurmaktan geri kalmıyordu. Bunun da nedeni, imparatorun kız kardeşi ve Moğol Kraliçesi Maria’nın kendisine yüz vermemesi ve davranışlarından ötürü Karbaga’ya yakınmış olmasıydı. Karbaga İran’dan kırk bin asker gönderdi ve bunlar imparatorun doğu sınırlarına yaklaştılar. İmparator Andronikos kendilerine değerli hediyeler verdi. Fakat Karbaga’nın askerlerinin gelişi Osman’ı yatıştırmak şöyle dursun, büsbütün azdırdı. Tricoccia (Kocahisar) kalesini ele geçirdi, İznik ve Pithie dolaylarını ta denize kadar ateşe verdi ve kana buladı.

Anadolu’nun Durumu
Ducas’dan, Andronikos Paleologos’un saltanatının otuzuncu yılında (1313) Anadolu’nun durumunun ne olduğunu öğreniyoruz. Asya’nın başkenti olan Efes şehri ve Karia eyaleti Karaman’ın egemenliği altındaydı. Aydın ise Lydia’yı İzmir’e kadar egemenliği altına almıştı. Saruhan, Manisa veya Magnesia’yı, Bergama’ya kadar bütün dolaylarını ve tüm Magedon eyaletini ele geçirmişti. Germiyan, Frigya’yı, Karesi Assos şehrinden Çanakkale Boğazı’na kadar uzanan Büyük Frigya’yı zapt etmişlerdi. Osman tüm Bithynia ile Paflagonya’nın bir kısmını elinde bulunduruyordu. Bizans tarihçilerinin anlattıklarını gözden geçirdikten sonra, yeniden Türk tarihçilerine dönelim.

İznik’in Kuşatılması
Osman bir süre imparatorluğun iç işleriyle uğraştıktan sonra, askerleri tembelliğe alışmasın diye ordusunu İzmit üzerine yürüttü, fakat uzun ve yorucu bir kuşatmadan sonra, öyle güçlü bir direnmeyle karşılaştı ki geri çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen şehrin karşısında, yüksek bir dağın tepesinde, Yenişehir tarafında bir kale inşa ettirdi ve kumandanlığını ünlü Tarkan’a verdi. Sonra ordusunu kış konaklamasına soktu.

Kütahya’yı Alması
Bu sıralarda, Bizans eyaletlerinin valileri, başlarında Bursa Valisi Ornus veya Honorius olmak üzere, Osman’ın ordularının ilerlemesinden telaşa kapılarak gizlice, güçlerini Koyunhisar surlarının altında birleştirmeye ve aniden saldırıya geçmeye karar verdiler. Ancak Osman bunu haber aldığından askerlerini topladı, düşmanı basarak bozguna uğrattı. Costel Valisi, çarpışmalar sırasında daha başkalarıyla birlikte öldü. Ornus ile Kütahya Valisi kaçarak kurtuldular. Osman kendilerini takip etti fakat yakalamaktan umudunu kesince Bizanslıların bir süre önce Türklerden geri aldıkları Kütahya’yı kuşattı ve yeniden zapt etti. Burada torunu Dogris’i kaybetti. Osman’ın torunu birçok askerle ordunun geçmekte olduğu bir tahta köprünün çökmesiyle ırmağa düşüp boğuldu. Cesedi çıkarılarak Koyunhisar’ın dış mahallelerinden birine gömüldü.

Bursa’nın Kuşatılması
Aşağı yukarı bütün Bithynia’ya egemen olan Osman, Hicri 717’de başkent (Bithynia’nın merkezi) Bursa’yı kuşattı. Ancak çok iyi tahkim edilmiş ve kalabalık bir garnizon tarafından korunmakta bulunan şehri almaktan umudunu kesti. Tek yapabildiği, yardım gelmesini önlemek için iki kaleyle kenti abluka altına almak oldu. Bu kalelerin muhafazasını yeğeni Aktimur Beye ve ünlü komutan Balancık’a verdi ve ülke sakinlerinin hiçbir şekilde tedirgin edilmemesini buyurdu. Osman’ın izlediği bu yumuşak politika civardaki birçok Rum’u buraya çekti. Osman’a sığınan Rumlar kendisine gönüllü olarak biat ettiler.

Osman’ın Mektubu
Birkaç şehir fethettikten sonra bir süre dinlenmek ve yeni kazançlarını sağlamlaştırmak Osman’ın adetiydi. Böylece birkaç yıl barış içinde geçiren askerleri, boş oturmaktan usanarak sabırsızlanıp Bizanslılara karşı yeni fetihlere çıkarılmaları için kendisine yalvarmaya başladılar. Osman isteklerini kabul etti, fakat aynı zamanda kendilerine, Muhammed’in kanununa göre, önce Hıristiyanları İslam dinini kabul etmeye çağırmak gerektiğini bildirdi. Ancak bunu reddetmeleri halinde onları Allah’ın ve gerçeğin düşmanları ilan etmek ve cezalandırmak için ateşe ve demire başvurmak caiz olabilirdi. Bu nedenle, bir süre sonra habercileriyle Anadolu’nun bütün Hıristiyan valilerine bir mektup göndererek ya İslam dinini kabul etmelerini ya haraç ödemelerini ya da açıkça saldırıya uğramaya göze almalarını bildirdi. Bu dehşet saçan emre ilk boyun eğen ve Kur’an’ı kabul eden Bilecik hâkimi Köse Mihal oldu. Leblebici (Leblebicihisar), Lefka (Lefke) ve Chadariy (Çadırlık) şehirrerinin valileri haraca bağlandılar.

Teslim Olan Şehirler
Birçok şehir, bu arada Mortuni (Mudurnu), Goinik (Göynük), Taraklı, Engijesi, Kayahisar, Hekeji, Akhisar, Karacın, Tekkurbanari (Tekkepınarı) ve daha başkaları, Osman’ın egemenliği altına girdiler. Eskiden Ertuğrul’un emrinde bulunan Chausibeg (Savcı bey?) tarafından sık sık yapılan akınlar bu şehirleri öyle zayıf düşürmüştü ki bunları imparatorluğuna katmak, Osman için hiç zor olmadı. Bu zaferlerle meşgul bulunduğu sırada, Germiyan’dan çıkan ve adına Çavdar denilen bir Tatar kavmi birdenbire Osman’ın topaklarına yayıldı ve Karahisar kapılarına kadar her yeri ateşe verdi, kana buladı. O sırada Yenişehir’i kendisine başkent edinen Osman, hemen seferber durumuna geçti. Karahisar civarında yıkılmış bir şehir olan Orinas (Oynaşhisar) yakınlarında Tatarlara saldırdı ve ordularını bozguna uğrattı. Kılıçtan geçirilmemiş herkesi esir aldı. Bunlar yeniden özgürlüklerine kavuşabilmek için İslam dinini benimsediler ve Karahisar havalisine yerleştirildiler.

Erdemleri ve yiğitliğiyle Osman’ın bütün öteki oğullarından üstün olduğunu kanıtlayan Orhan, Caratchebech (Karacabey), Alebsui, Pyrgos (Burgaz) ve Tekinhisarı şehirlerini egemenliği altına aldı. Daha sonra askerlerinin komutasını Cognuzalbem’e (Konur Alp olacak) bıraktı. O da Akari (Akyazı) ve Tuzpazarı kalelerini ele geçirdi ve Nicomedia (lzmit) şehrinin kapısına kadar lznimit (İzmit) eyaletini kırıp geçirdi. Şehrin karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi validen öğrenen Bizans imparatoru mükemmel bir şekilde silahlanmış birkaç bin kişiyi yardımına gönderdi ancak Orhan’ın bir başka kumandanı olan Abdurrahman aniden karşılarına çıktı. Yailazova (Yalova, Yalakova) ovasında kendilerine saldırdı ve kimini bozguna uğrattı, kimini esir etti.

Bu yazının (görseller ve posterler hariç) tamamı Historia Üniversitesi Tarih Kurumu tarafından 1783 yılında Paris'te yayınlanan 30 ciltlik Dünya Tarihi eserinin Osmanlı İmparatorluğunu anlatan 19. cildinin ilk bölümünden alınmıştır.)

Bursa’nın Zaptı – 1327
Uzun çalışmalarının sonunda yorgun ve bitkin düşmüş ve nikris(damla) hastalığından muzdarip bulunmasına rağmen zihninin cevvaliyetinden bir şey kaybetmeyen Osman, talihinin yaver gitmesinden yararlanmak istedi ve oğlu Orhan’ı kalabalık bir ordunun başında bir kez daha Bursa’yı almaya çalışmakla görevlendirdi. Bursa, Bithynia’nın merkeziydi ve valisi Ornus’tu. Ornus, muharebe kabul edecek durumda olmadığını anlayarak Bursa şehrinin içine çekildi. Hiçbir eksiği yoktu ve sekiz yıl dayanabilecek yiyecek stoklara vardı. Şiddetle direndi ve Orhan’ın bütün saldırılarını yiğitçe püskürttü. Ancak Orhan’ın baş danışmanı durumuna gelen Köse Mihal uzun ve inatçı bir kuşatmadan sonra, Ornus’u kurnazlıkla teslim olmaya ikna etti. Otuz bin altın karşılığında ahalinin canı bağışlandı. Böylece Hicret’in 726. yılında Bursa, Türklere tek bir damla kana mal olmadan Orhan’a teslim edilmiş oldu. (Chalcondyles ve onu izleyen Hıristiyan tarihçilerinin çoğu Bursa’yı alanın Osman olduğunu ve oraya gömüldüğünü söyler. Başkalarına göre ise, şehir düştükten sonra kale hala dayanmakta olduğundan, Sultan, öldüğü ve kaledeki Rum keşişlerinin manastırına gömülmek istediği haberini yaymış. Naaşına sadece kırk kişinin refakat etmesi ve isteğinin yerine getirilmesi halinde ordunun çekilmesi kararlaştırılmış. Tuzağa düşen keşişler silah dolusu bir tabutun kaleye girmesine izin vermişler ve Osman’ın kendisi de kılık değiştirmiş olarak, otuz dokuz kişinin arasında bulunuyormuş. Bunlar hemen kapıları açıp kaleyi ele geçirecek kadar askerin içeri girmesini sağlamışlar. Paul Lucas, Voyage du Levam (Doğu Yolculuğu) adlı eserinde aynı hikâyeyi anlatmıştır.)

Osman’ın Ölümü
Bu sıralarda Orhan’a babasından haber geldi. Hemen gelmesi isteniyordu. Yanına az sayıda adam alarak Yenişehir’e hareket etti ve Osman’ı ölüm döşeğinde buldu. Osman oğluna hayır dua etti, tahtını ona bıraktığını bildirdi ve Ramazan ayı içinde, yirmi altı yıl üç ay ve on gün süren bir saltanatın sonunda altmış dokuz yaşında öldü.

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.