Yaratıcı Yıkım

Sözlük | | Eylül 21, 2018 at 11:27 am

Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter (1883-1950) parlak fikirlerini ve sivri zekâsını göstermekten hoşlanırdı. Bir keresinde, üç tutkusunun olduğunu söylemişti: Dünyanın en büyük ekonomisti olmak, Avusturya’nın en iyi at binicisi olmak ve Viyana’nın en iyi aşığı olmak istiyordu. Ve söylediğine göre, bunlardan yalnızca ikisini başarmış olmaktan ötürü üzüntü duyuyordu; çünkü son zamanlarda atlarla olan macerası ne yazık ki pek de iyi gitmemişti.

Bu anekdot, insan olarak Schumpeter’deki bir çelişkiye işaret ediyor. Bir yanıyla o en iyi okullarda okumuş ve yüksek sosyeteye karışmış biriydi. Bu ona, cüretli erkeklerin ortalıkta atla dolaştığı ve kızlara kur yaptığı zamanları hatırlatırcasına, eski moda bir hava katıyordu. Öte yandan ise o, ekonomi gibi son derece modem bir alanda, eski devirlerin felsefesi ve matematiği ile kıyaslanan çok yeni bir entelektüel disiplinde, büyük bir bilim insanı olmayı hedefliyordu.

Schumpeter’in öğrencileri, onun eski zamanlan andıran havası ve en ileri ekonomi teorisine tutkusu karşısında büyülenmiş gibiydi. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun kıyısında yer alan küçük bir kasabadaki üniversitede o, öğrencilerinin en son ekonomi kitaplarına erişiminin sağlanması için, kütüphaneci ile düelloya girişmişti. (Düelloyu kazanmış, kılıcıyla kütüphanecinin omzunda bir delik açmıştı.) Sonraları, Harvard Üniversitesinde, sınıfa teatral girişleriyle, adayı gözleriyle tarayışıyla, paltosunu, şapkasını ve en sonunda eldivenlerini –parmaklarından teker teker– çıkarışıyla, daha sonra yarım bir dönüş yaparak aristokratik Viyana aksanıyla ekonomik düşüncenin en ince ayrıntılarını anlattığı öğrencilerini kendisine hayran bırakışıyla hatırlanacaktı.

Onun eski ile yeniyi şahsında barındırarak yarattığı kontrast, ‘Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi’ kitabında ortaya koyduğu kapitalizm teorisinde de kendini gösterir. Schumpeter’e göre, modern kapitaIizmin meyveleri –sunulan müthiş çeşitlilikteki mal ve hizmetler ile onların üretiminde kullanılan yeni teknolojiler– eskinin gösterişli şövalyelerinin günümüzdeki versiyonları olan kahraman şahsiyetler tarafından yaratılmıştı. Bunlar girişimciler; demiryolu sahibi Cornelius Vanderbilt gibi ya da Amerikan demir çelik endüstrisini geliştirerek muazzam bir servet kazanmış Andrew Carnegie gibi adamlardı. Thorstein Veblen, Vanderbilt ile onun tipindeki insanları, saldırganlıklarıyla zengin olmuş ve bir bütün olarak topluma faydası olmayan, antik toplumların kana susamış barbarları olarak görüyordu. Ama Schumpeter, fazladan enerjilerini savaş yerine endüstriye kanalize ettikleri için onların toplumun zenginlik yaratıcıları olduklarını söylüyordu.

Ona göre, cesaret ve kararlılıklarıyla, ekonomik ilerleme için yenilikleri zorunlu kılan ve böylelikle uzun vadede yaşam standartlarının yükselmesine yardımcı olan bu girişimcilerdir. Onlar icatlar yaparak yeni ürünler yaratır (yeni icatlardan elektriği kullanarak ampul yapar) ya da malları daha kolay üretmek için yeni teknolojiler kullanırlar (mekanik kazma makinelerinin bir sonucu olarak daha ucuz kömür elde ederler). Onların motivasyonları Schumpeter’e göre, sadece para değildir. Onlar fethetmeyi, savaşmayı ve üstün insanlara kendilerini kanıtlamayı isterler. Schumpeter, kendi ailesinde bu kişilerden biriydi; büyük büyükbabası, Schumpeter’İn doğduğu kasabaya ilk buharlı makineyi getirmiş ve bu makineyi, o kasabada ilk tekstil işletmesine enerji sağlamak için kullanmış biriydi.

Hayallerini gerçeğe dönüştürmek –yeni tür buzdolapları ve radyolar üretmek üzere fabrikalar inşa etmek– için girişimciler tuğlayı, demiri ve işçileri temin etmek durumundadır. Tüketicilerin şimdi istediği malları üretmek için, diğer iş adamları tarafından hâli hazırda kullanılıyorken, yeni şeyleri, insanların henüz istediklerini bilmedikleri malları üretmek için kullanmak üzere onları nasıl elde edeceklerdi? Onlar bunu yapabilirler; çünkü bankalar onlara istedikleri şeyleri almalarına imkân tanıyan borç parayı verir. Bu yüzden para, satın almayı ve satmayı kolaylaştıran bir şeyden öte bir şeydir; beyin, yani girişimci tarafından yönetilen ekonomik organizmaya kan pompalayan, kalp ve damar sistemidir. Schumpeter, 1920’lerde bir Avusturya bankasına müdür olduğunda bunu bizzat deneyimleyerek öğrenmiştir. O bu pozisyonunu her türden girişime para yatırmak için kullanmıştır. (Deneyimi, girişimciliğin risklerini göstermesi bakımından da önemlidir; 1924’te ekonomi kötüye gitmiş ve uzun yıllar boyunca ödemek zorunda kaldığı büyük bir borç yüküyle işi bırakmıştır.)

Başarılı girişimciler zengin olurlar. Onların yeni malları, gramofonu ya da televizyonu sevdiklerini fark edip insanlar onlardan birer tane aldıkça ekonomide dalgalanma yaratır. Henry Ford kitleler için ucuz arabalar üretmeyi keşfederek, Andrew Carnegie de çelik üretiminin yeni yöntemlerini geliştirerek büyük bir servet kazanmıştır.

Çok geçmeden taklitçiler, onların geliştirdiğine benzer arabalar, fırınlar ya da boyalar üreterek orijinal girişimcileri kopyalar. Yeni mallar bütün ekonomiyi ayaklandırır ve ekonomi gelişir. Sonunda bazı işler başarısızlığa uğrar ve yeni bir yenilik döngüsü başlayana kadar ekonomi kasılmaya başlar. Patlama ve göçme, kapitalist ekonominin aşağı yukarı salınan döngüleri, girişimciliğin ve taklitçiliğin yükselişi ve geriye çekilişi art arda gelen yenilik dalgalan sonucunda ortaya çıkar. Yeni teknolojiler eskileri atıl bırakır; atların çektiği arabalar yerlerini otomobillere bırakır, mumun yerini ampul alır. Kamera filmi imalatçısı Kodak gibi şirketler yükselir, sonra düşer ve cep telefonlarına dijital kamera yerleştiren Samsung gibi yeni liderler ortaya çıkar. Schumpeter buna “yaratıcı yıkım (schöpferische Zerstörung/creative destruction)” der. Schumpeter’e göre, kapitalizm huzursuz girişimcilerin neden olduğu daimi değişimden başka bir şey değildir.


Birçok ekonomistin aksine, Schumpeter tekellerin ekonominin ilerlemesine yardımcı olduğunu düşünür. Ekonomistler genellikle tekelleri verimsiz bulurlar; çünkü tekeller yüksek fiyat talep ederken çok az üretirler. Yine de birkaç istisnayı kabul ederler. Bazı endüstri dallarında, bir malı üretmeye başlamak için muazzam yatırımların yapılması gerekir. Örneğin bir su tedarikçisi su satmadan önce bir boru şebekesi döşemek zorundadır. Bir malı ya da hizmeti bütün piyasaya sunacak tek bir firma, boru döşeme maliyetini büyük bir çıktıya dağıtabilir ve böylelikle düşük bir maliyetle su tedarik edebilir. Piyasanın onda birine su arz etmek için on firmanın da kendi boru şebekesini döşemesi çok masraflı olacaktır. Schumpeter, tekellerin özellikle yenilik yapmada önemli olduğuna inanır; çünkü yenilikler, yeni şeyler yaratmayı denemek gibi riskli faaliyetlere kalkışan girişimcilere büyük ödüller getirir. Bir girişimci yeni bir motor supabı icat ederse, o supabın tek tedarikçisi olur: O mal için bir tekeldir ve bundan yüksek kar elde eder. Yüksek kar elde etme ihtimali, girişimcileri her türden yeni ürün yapmaya teşvik eder. Tekeller olmasa, yeni teknolojilerin icat edilmesi bile daha zor olacaktır. Tekeller, ekonomiyi dönüştüren teknolojik ilerlemeyi ateşler ve sonuçta daha çok ve daha ucuz ürünlere yol açar.

Schumpeter’in, daha önce gördüğümüz, Marshall ve Jevons tarafından savunulan muhafazakâr görüşten farklı bir kapitalizm anlayışı da vardır. Onların görüşü sabit bir ekonomiye, anlık bir görüntüye dayanıyordu. Schumpeter ise ekonomiyi her an değişen bir film olarak görür. Standart tek bir durgun karede, herkes alınacak ve satılacak malların ne olduğunu bilir ve çoğu zaman talep arzı dengeler. Firmalar yüksek karlar elde etmezler; çünkü piyasada, tüketicilere malları arz eden, rekabet halinde çok sayıda firma vardır. Ekonominin “denge” durumunda olduğu söylenir. Geleneksel ekonomi, ekonomideki kaynaklan veri olarak kabul eder ve sonra bütün her şeyin nasıl dengeye oturduğuna bakar. Yeni bir şeyler icat eden girişimciler yoktur; yalnızca, elde edecekleri faydayı azamiye çıkaracaklarını bildikleri şeyleri alıp satan insanlar vardır. Schumpeter, dengenin gerçekten, dondurulmuş bir görüntüye sıkıştırılmış bir ekonomi olduğunu bize gösterir. Şöyle der: “Her zaman büyük bir endişeyle bir denge arayan bir ekonomik fail ne zavallı bir yaratıktır. Ne bir tutkusu ne de girişimci bir ruhu vardır. Kısacası bu adam güçsüz ve cansızdır.” Schumpeter’e göre, kapitalizmin en önemli özelliği, girişimcilerin durmaksızın havuza taş atmalarıdır. Yaratıcı yıkım dalgaları hiçbir zaman durulmaz. Marshall’ın ekonomisinde firmalar kandil lambalarının fiyatları hususunda rekabete girişirler. Schumpeter’de ise, başarılı girişimciler ampulü icat ederek rakiplerini darmaduman ederler.

Aslında, kapitalizm biraz da Schumpeter’in kendisidir. Cesur ve hayat doludur, yeni fikirlerle dolup taşar ve asla durup dinlenmez. Bununla birlikte, Schumpeter’in dışarıya yansıyan parlak zekasının derinlerinde endişeli bir zihin vardır ve anlamaya çalıştığı kapitalizmin karanlık bir yüzü olduğunu görmektedir. “Kapitalizm yaşayabilir mi?” diye sorar Schumpeter ve yanıtlar: “Hayır. Yaşayabileceğini sanmıyorum.”

Kapitalizmin canlılığı, kendisini yıkacak olan kasvet tohumlarını barındırır. Bunun nedenini açıklamak için, Schumpeter bir ekonomist için olağandışı sayılacak bir şey yapar. Kapitalist toplumun, ekonomisi değil de, politikası ve kültürü hakkında bir tez ileri sürer. Karl Marx, kapitalizmin neden çökeceğini ekonomik bakımdan açıklamıştır: Kapitalistler üretilen şeyden kar olarak giderek daha çok alırken, işçiler giderek daha az alırlar ve bütün sistem çökene kadar bu böyle sürer. Ne var ki, Schumpeter açısından kapitalizmin ekonomisiyle ilgili bir sorun yoktur. Sorun, kapitalizmin, özellikle de firmalar büyüdükçe, insanların genel davranışları üzerindeki etkisidir. Girişimciler başarılı olursa, firmalar büyür. Sonunda dev korporasyonlar ortaya çıkar. Bunlar yeni malları bolca üretmek için yeni teknolojiler kullanırlar. Sonra, çoğunlukla uzmanlaşmış şirket araştırma departmanlarında rasyonel yöntemler kullanılarak yenilikler hayata geçirilir. Günümüzün dev şirketlerinden birini, mesela Apple’ı düşünün. Bu şirketin çeşitli araştırma ekipleri var; bazıları yeni yazılımlar üretiyor, bazıları daha hızlı ve daha hafif iPhone’lar geliştiriyor, bazıları da daha güçlü dizüstü bilgisayarlar yaratıyor. Bir zamanlar bir girişimcinin deha parıltısında hayal olarak beliren şey, şimdi süreçler halinde denenerek, işlenerek, ekiplerce yapılıyor. Ekonomik ilerleme artık şirket politikalarında ve komite toplantılarında otomatiğe bağlanmış durumda.


Ekonomi penceresinden bakıldığında, bütün bunlar güzel şeylerdir: Yeni ürünlerin yaratılması önceden planlanır ve önceden kestirilebilir bir hale gelir. Sorun şudur ki, bu çok sıkıcıdır! Firmalar, gri takım elbiseler (ya da Apple örneğinde olduğu gibi, uyumlu tişörtler) giymiş insanlarla dolu, dev örgütlenmelere dönüşmüştür. Schumpeter’in girişimcileri, cesur birer kahraman olarak ortaya çıkmış; ancak sonunda, okuldan nefret eden ve ev ödevlerini yapmayan, can sıkıcı birer yeniyetme olup çıkmıştır. Onlar boyunlarına kravat takıp işe gitmekten ve sıkıcı toplantılara katılmaktan nefret etmektedir. Kapitalizmde hayatın bu kadar anlamsız ve sıkıcı hale gelmesi onların canını çok sıkmaktadır. Bu yüzden onlar, iş dünyasına ve genel olarak da para kazanmaya olan güvenlerini kaybetmeye başlarlar. Bazıları, üniversitelerde hocalık yapan ve kapitalizmi eleştiren kitaplar yazan, birer anti-kapitalist “entelektüel” olup çıkar. Onlara göre, hükümet ekonomiyi iş adamlarının elinden almalı ve sosyalist bir toplum yaratmalıdır. Schumpeter bu sürecin, birçok entelektüelin kapitalizme düşman olduğu ve devletin ekonominin yönetiminde daha büyük rol almaya başladığı 1930’lu ve 40’lı yıllarda başladığını düşünüyor.

Bu yazı Niall Kishtainy'nin Ekonominin Kısa Tarihi isimli eserinin 19. bölümünden alınmıştır.


Schumpeter’in kapitalizmin sonuna dair kehaneti gerçekleşmedi. Kapitalizm, sisteme son vermeksizin ancak kayda değer bir devlet müdahalesiyle –buna “karına ekonomi” deniyor- bugüne kadar işleyişini sürdürdü. Yine de Schumpeter bize önemli bir şey öğretti; Ekonomi durmaksızın hareket halindedir. Bu noktada o, Marx’ın kulaklarını çınlatıyor. Ve yine, Marx gibi, o da sosyalizmin kaçınılmaz olduğunu söylemiştir. (Bu arada, o bir şatoda yaşıyordu ve milyonerleri kınamak şöyle dursun övüyordu; dolayısıyla ona zengin adamın Marx’ı denmişti.) Schumpeter e göre, kapitalizmin sonu, toplumun tepesinde bulunan insanların, tatminsiz entelektüellerin bunalımları yüzünden gelecektir. Marx’a göre sistemi tepetakla edecek olan, mutsuz işçilerdir. Marx’ın sosyalizmi kapitalizmin ekonomik başarısızlığından doğarken, Schumpeter’inki ise, kapitalizmin firmaların büyümesinden kaynaklı başarısından doğacaktır. Ve Marx’tan farklı olarak, Schumpeter kapitalizmin sıkı bir savunucusudur ve sosyalizme doğru bir yönelimi hoş karşılamaz.

Schumpeter aynı zamanda Keynes’in, hükümetin ekonominin 1930’lu yıllarda dibe vururken olduğu gibi daralıp gerilemesine engel olabileceği yönündeki yeni teorilerine de karşı çıkmıştır. Eğer kapitalizm değişim halindeyse, bunun bir son noktası yoktur; yapılabilecek en iyi şey, at üstündeki ulaklardan akıllı telefonlara uzanan tarihi süreç boyunca, kapitalizmin uzun vadeli başarıları hakkında tahminler yürütmeye başlamaktır. Hükümeti ekonomiyi yoluna koyma çağrılarının sorunu, bu çağrıyı yapanların ekonomiyi kısa vadeli olarak görmesi ve çabucak bir şeylerin yerli yerine oturtulmasından yana olmasıdır. Schumpeter bu tür ayarlamaların, girişimciliği soluksuz bırakmaktan, kapitalizmi bir süreliğine yaşam destek ünitesine bağlamak ve sonra da fişini çekip öldürmekten başka bir anlama gelmeyeceğini düşünüyordu.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.