Sizin Toplumunuzun Versiyonu Kaç?

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Haziran 22, 2019 at 9:07 pm

Siz en fazla kaç kişiyle kederde bir, kıvançta bir olabilirsiniz?

Medeni dünyada ortalama arkadaş sayısı Facebook’da 338, Linkedln’de ise 500 kadar oluyor, iş hayatında tuttukları adres defterine ise (çalıştığı sektöre göre) her sene 250 kadar yeni isim ekleniyormuş. Öte yandan istikrarlı sosyal ilişki kurabileceğimiz kişi sayısı (Dunbar’s number) en fazla 150 olarak hesaplanmış. Bana bu sayıların hepsi de tutarlı görünüyor. Yani kişiden kişiye değişse de iş ve özel ilişkilerimiz dâhil verimli sosyal ağdaşım (networking) kitlemiz bence 150 kişiyi pek geçememeli. Biz arılar ve karıncalar gibi bir sürü hayvanı değiliz. Milyonlarca kişiden oluşan nüfuslarla kederde ve kıvançta bir ve beraber olduğumuz, büyük bir aile olduğumuz iddiası bize çobanlık etmeğe soyunan demagogların yalanı değil midir sizce? Ortada büyük bir yalan olmadan böyle bir ortaklık otonom doğamızla nasıl uyumlandırılabilir?

Kederde kıvançta bir, ayni şeylere (dogmalara/doktrinlere) inanan, ayni şeylere sevinip üzülen bir sürü toplumu nasıl yaratılabilir? Tabii kandırma, korkutma ve kışkırtmayla, küçük yaştan itibaren cebir ve şiddet kullanmaya dayalı koşullandırma eğitimi ile.

İnsan olarak şu dünyadaki milyonlarca yıllık geçmişimizin avcı toplayıcı olarak geçen en büyük kısmında sadece 30-70 kişilik topluluklar halinde yaşamış, kendi ihtiyaçlarımızı ve refahımızı temin etmeyi bilmişiz. Daha büyük insan gruplarının ortaya çıkması ve anonim kişiler arasında duruma uygun bir sosyal güven ilişkisinin oluşturulabilmesine ilişkin teknolojilerin geliştirilmesi bundan 10 bin yıl kadar öncesinde (yerleşik yaşama geçildiğinde) olmuş. Yani bundan 10 bin yıl kadar önce, insanların başlıca uğraşları sürülere çobanlık etmekten ibaret iken, (yani bireysel olarak kendimize yetenden daha fazlasını üretebilir hale gelmemizin hemen ardından) emeğimizi istismar ederek bizim ürettiklerimizden geçinmek isteyen bir eşkıya grubunun, koca bir memleketi istila edip haraca bağlaması işten bile değilmiş. İktidarını böylece kuran çetenin reisi, daha sonra haydutluğunu kral unvanı içinde kaybettirerek kendini toplumun merkezi olarak ilan etmenin bir yolunu buluyor. İşte bugüne kadar dünyada var olmuş tüm dinlerin, devletlerin, imparatorlukların, ilahi güçlerin, ideolojilerin, ya da soyut kurumsal antitelerin, tarihi kökenlerinde daima bu var. İnsanlar üzerinde kurulan otorite ile bireyin kontrol altına alınması, köleleştirilmesi ve sömürülmesi.

“Siyaset” sözcüğü bize Osmanlıca’dan geliyor. “Siyaset etmek” fiilinin asıl anlamı “bedensel cezalar vermek” El, kol, kafa kesme, göze mil çekme, en hafifi de kürek cezası. Osmanlıda “Salb ve siyasete me’zûn” olan (yani bir vatandaşı idam etme veya bir uzvunu kestirmeye yetkili olan) hükümet görevlileri bu yetkilerini ibreti alem için sınırsızca kullanmaya teşne idiler. Biz türkçeye bu sözcüğü aktarırken batı dillerindeki “politika” kavramının eşanlamlısı haline dönüştürmüşüz. Ama özündeki vahşet bana göre hiç değişmemiş. Hükümet yetkilileri muhalif bir vatandaşa ellerindeki en ağır siyaset olan “ömür boyu ağırlaştırılmış hapis” cezasını yapıştırmakta hiçbir beis görmüyorlar.   

82 ya da 1.386 milyon kişiyi (Çin) temsil edebilecek bir “milli irade” nasıl tecelli edebilir. Hepsinin yararına olacak bir yasa nasıl yapılabilir, nasıl yürütülebilir? Doğada herhangi bir otonom yaratığın sürüleştirilmesinde (merkezi otorite altına alınmasında) sürü sahibi veya çobanının sonsuz menfaatleri olabilir ama sürü üyelerinin de herhangi bir menfaati var mıdır?

Biz bunu kanıksamışız katlanıyoruz, “böyle gelmiş böyle gider” diyoruz ama insan gruplarının ayni hüküm altında bir araya toplanıp bir sürü haline getirilmesi hiç de doğal değil aslında, kesinlikle patolojik bir durum. Öte yandan insanoğlunun yaratma üretme süreçlerindeki verimliliğinin katlanarak arttırılmasının iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayalı olduğunu biliyoruz. Bu da 150’den çok insanın ortak amaçlar etrafında bir araya toplanıp eşgüdüm içinde çalışmasını gerektiriyor. Anonimlik altında bunu kurmak mümkün olmadığından kandırma, korkutma, kışkırtmaya, cebir şiddet tehdidi ve uygulamasına gücün bir kuvvetli adam etrafında organize edilmesine dayalı bir düzen kurulması, o zamanlar gerçek bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış olabilir. Daha sonra da merkezcil hiyerarşik otoritelerin 10 bin yıldır ihtiyaca göre rafine edilip geliştirerek sürdürüldüğünü görüyoruz. Ama insanoğlunun evrimi içinde doğasına uygun olmayan bu aşamayı ilk fırsatta aşmasını bekleyebiliriz. Milyonlarca yıllık insanlık tarihinde bir on bin yıl nedir ki? Belki merkezi otorite ve hiyerarşik yapılanmaya dayalı o kula kulluk etme çağının artık sonuna gelinmiştir. Belki birey artık yeni teknolojiler sayesinde kendi inisiyatifiyle kendi kendine hükmederek yaratma ve üretme becerisine kavuşabilecek ve bir merkezin hükmüne tabi olarak kula kulluk etmekten kurtulacak, normalleşecek, yeniden en eski çağlardaki gibi otonom, özgür bir kişi haline gelebilecek.     


Sosyal Evrimde Yeni Çağ

İnsanların ortak amaçlar doğrultusunda büyük gruplar halinde merkezi bir otorite olmadan bir araya gelmesini yardımlaşmasını, iş bölümünü, uzmanlaşmasını ve paylaşmasını neredeyse imkânsız hale getiren neden “güven” konusu idi.  

Anonimliğin sosyal düzen için bir tehdit oluşturduğu durumda gücün bir kuvvetli adama, bir kuvvetli inanç (din /devlet) etrafında organize edilmesi tek çare gibi görülüyordu.

Şimdi artık sosyal evrimde merkezcil toplum düzeninden kurtulabileceğimiz yeni bir çağın eşiğinde olduğumuzu gösteren iki önemli emare var. Birincisi, insan emeği sömürüsünün (insan emeğini çok daha verimli olarak ikame eden makinelerin ortaya çıkması sayesinde) artık karlı olmaktan çıkması ve giderek çoğu vasıflı meslek açısından tamamen gereksiz hale gelmesi. İkincisi de insana dayalı “güven” ihtiyacını ikame eden teknolojilerin ortaya çıkması.  

Örneğin “para” arkasında kuvvetli bir hükümdarın/devletin tuğrası ya da mührüne gerek duyardık. Tanımadığımız anonim birey veya kurumun basacağı bir banknotu veya yazacağı senedi para olarak kabul edemiyorduk. Şimdi arkasında bir devlet veya güvenilir kişi olmayan bir e-paranın (örneğin Bitcoin) pekala çok güvenilebilir olduğunu gördük. Matbaanın icadı ile başlayan anonim güven süreci şimdi internet ile ve nihayet kriptografi ile çok daha ileri bir safhaya ulaştı. Artık yüz yüze hiç görüşmediğimiz, aramızda bir özel hukuk bir güven ilişkisi bulunmayan kişilere karşı da güveni sağlayabilecek teknolojiler ortaya çıkmış durumda. Güveni oluşturan teknolojilerimizle 4 temel dayanağa sahip olmamız gerekiyor;


1. Merkezileştirilmemiş iletişim (İnternet + kriptografi)

Bireylerin iletişim hakları ve gizliliği İnsan Hakları konusu. Bizim de mevcut anayasamızın 22. maddesi “”Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir, haberleşmenin gizliliği esastır”” diyor. Bizim de örneğin BitTorrent gibi dünyada 135 milyondan fazla kullanıcıya sahip bir P2P (peer to peer) bir ağı kullanarak kişiden kişiye sansürsüz dosya aktarımı ile merkezi otoritelerden bağımsız iletişim kurmamız teorik olarak mümkün. İletişim derken, aktarılan dosyaların çoğu zaman esas ürün olduğunu ve yüzyılın ortalarına doğru internetten aktarılabilen ürün dosyalarının (robotik üretime hazır teknik ürün tasarımları, yazılımlar, sanat eserleri, menkul kıymet, para, hisse senedi, film, müzik vb)  değer itibariyle fiziksel ürünleri geçebileceğini bilmemiz gerek. Hükümetler de bunun farkında. Türkiye’de internet’in ayak seslerinin henüz duyulduğu 90’lı yılların ilk yarısında askercil Milli Güvenlik Kurulumuz toplandı ve internet’in Türkiye bağlantısının tek omurga üzerinden ve yurtdışı bağlantısının tek merkezden yapılması ve bir santral batisi ile paralel izleme imkânının kurulmasını karar altına aldı. Haberleşmenin “gizliliği esastır” diyen anayasanın 22. maddesi o zaman da yerli yerindeydi ama askeriyemiz vatandaşın kendisinden hiçbir gizlisi saklısı olamayacağını, o yüzden de kendisinin karşısında çırılçıplak olması gerektiğini düşünüyordu. Nitekim o dönemde henüz serbestleşmiş olan CB (Halk Bandı) görüşmelerinin de şifreli yapılması yasaktı ve ancak şifresi kendisinde olması kaydıyla Genelkurmay bazı kamu kuruluşlarına özel izin verebilmeye yetkili idi. (Bkz. https://liberteryen.org/2010/07/ulastirma-tarihimiz/) Daha sonra vatandaşın haberleşmesini dinleme yetkisi sadece askeriyeden alınıp başka kurumlara da verildi. Korsan kamu batilerinin sayısı 5’e kadar çıktı. Ancak bu sayede bir ara devletin tepe yetkililerinin skandal gizli görüşmelerinin de vatandaşlar tarafından dinlenebilmesine yaradığı fark edilince iş tersine döndü. Sivil vatandaşın özel görüşmelerinin kamu yetkililerince sürekli dinlenmesi pek “olağan” sayılmakla birlikte işin “devletin tepe yetkililerinin dinlemesine kadar vardırılabilmesi “vatana ihanet” suçuydu. Korsan batilerin sayısının daha da azaltılıp merkezileştirilmesinden sonra devletlilerimiz web sunucularının görünmeyen dosyalarına da bakabilmeye yarayan DPI (Deep Package Inspection) gibi pahalı özel illegal yazılımlar yaptırtarak vatandaşın her türlü iletişimini gizlice ve tam olarak izleyebilmeye denetlemeye engellemeye, yönetmeye yönelik faaliyetlerini arttırdı. Bir yandan ByLock gibi şifreli haberleşme kullanan vatandaşlar terör örgütü iltisakı isnat edilerek “ömür boyu hapis” cezalarına duçar edilirlerken devletlilerin tüm özel iletişimi de koyu biçimde şifre altına alındı.    


2. Merkezileştirilmemiş Yasa

Günümüz teknolojilerinin toplumun sivil bireyleri arasındaki güveni “otomatik olarak” oluşturacak 4 temel dayanağından ikincisi “devletten bağımsız” yasalar.
Bunun da 3 ayağı var. 1. Kişiden kişiye veya kurumdan kuruma ilişkilerde(kontratlarda) “kendi yasamızı seçebilme /oluşturabilme hakkımız”  2. Anlaşmazlık halinde kimin yargıçlığına/hakemliğine başvurabileceğimizi seçme hakkımız 3. İcra/icbar/infazı yerine getirecek merciyi seçme hakkımız. Gerçekte adaletle ilgili bu haklarımız halen merkezi otoritelerce yasal olarak elimizden alınmış, yok sayılmış durumda. Medeni ülkelerde bile devletlerin yasaları bu hakları zaman zaman ihlal ediyor. Medeni olmayan ülkelerde ise tamamen illegal sayılıyor. Ancak devlete takılmadan fiilen kullanılabilmesi de pekâlâ mümkün. Örneğin Ethereum halka açık, açık kaynak blokzinciri bazlı “merkezsiz” bir bilgi işlem platformu ve işletim sistemi. “Akıllı kontrat” işlevselliği sağlıyor. Tek değil, alternatifleri de var. Diyelim ki uluslararası bir alışveriş yapacaksınız. Bunun için gerekli ülkelerarası mal ve para aktarımlarının çok adımlı prosedürleri, yoğun ve hantal bürokrasisi, fahiş maliyetleri, muazzam yavaşlığı bu yeni teknolojilerle kolayca aşılabiliyor. Şimdi devletler bu teknolojileri kendi prosedürlerinin içine geçirerek sahiplenme ve bu şekilde öbür yolun illegalliğini sürdürebilme gayreti içindeler, ama ne derece başarabilecekleri meçhul. Bence küreselleşen dünyadaki insanlar devletlerin katlanılamaz varoluşunun ağırlığının gittikçe farkına varmaktalar. Bir vade içinde bireyler kamusal yasa / yürütme / yargı bürokrasisine aslında hiç ihtiyaçları  olmadığının farkına varacaklar. Böylece herkes için şimdikinden bin kat daha güvenli bir dünya ortaya çıkabilecek.   


3. Merkezileştirilmemiş (Merkezî yapıların sansürüne uğramadan yapılan) Üretim

Bunun da iki temel ayağı var. 1. Merkezileştirilmemiş malzeme üretimi (örneğin internetten dosya indirerek 3D yazıcı ile ürünü kendimiz basıp üretmemiz. Bu şekilde merkezi yapıların sınırlardan ürün geçişine ilişkin getirecekleri her türlü sınırlamalardan kurtulmak.) 2. Merkezileştirilmemiş Enerji Üretimi (Kişi veya kurumun kendi ihtiyacı olan enerjiyi merkezi yapıdan bağımsız olarak üretmesi. Bunu da yeni yeni görmekteyiz. Şimdiden yenilenebilir enerji teknolojileri sayesinde sivil kişiler kendi ihtiyacı olan enerjiyi bulunduğu yerde makul maliyetlerle üretebilir hale geldiler. Teknolojiler gelişimlerini sürdürüyor ve kısa bir vade içinde özellikle üretimimiz için gereken enerjiyi bulunduğumuz yerde “kamudan daha ucuz maliyetle” üretebilir hale geleceğiz. Devlet bunu yapmamızı nasıl engelleyebilir? Bu durumda termik nükleer santraller nasıl müşteri bulabilecek?  


4. Merkezileştirilmemiş Finans

1. Devletsiz Para (Bitcoin gibi hiçbir kurum veya hükümdarın kontrolünde olmadan ve anında kişiden kişiye gönderilebilen paralar) 2. Merkezileştirilmemiş sözleşme sistemleri. (Endüstri için Bitcoin merkezli olarak oluşturulmuş dijital finansman ürün ve hizmetleri var) En önemlisi hukuki veya finansal anlamda tüm bunların ulusal ve uluslararası hukuk ve bankacılık bürokrasisine hiç bulaşmadan tek bir üniversal alışveriş platformu üzerinden gerçekleştirilebilmesi. Sıradan insanlara katma değer üretme konusunda ciddi bir güç vermektedir. Merkezi düzenlerde bu işler için bürokrasinin insafına kalan, aşırı yıpratıcı yüksek maliyetli ve uzun süren işlemler gerekmektedir.

Tüm bankaların doğrudan ve dolaylı olarak devlete bağlı ve devletin tam kontrolünde olduğu bizim gibi ülkelerde “Ödünç para” müessesesi kamu tekeli konumunda. Sahibinden 1 liraya alınıp ihtiyacı olana 3 liraya satılabilen hangi sivil ticaret malı var ülkede? Sadece para ticareti, o da bir tür kamu tekeli olması ve vatandaşa yasaklanmış olması sayesinde. İşte blokzinciri ve bitcoin tipi teknolojiler bu tekeli de rahatlıkla kırabilir. Über gibi (araç paylaşımı / ev paylaşımı vb) sistemler mevcut rant tekellerini yok eder. Bireyden bireye (peer-to-peer) çok makul şartlarda üretim araçlarının ve sermayenin paylaşılması ve herkesin üretkenliğinin ve refahının çok büyük ölçüde arttırılması mümkün hale gelir.  O şekilde toplu olarak “Toplum 3.0 / Toplum 5.0 daha üst seviye bir şey haline geliriz. Siyasetten (bize bedensel ceza verenlerden) de sonsuza kadar kurtuluruz. Ne dersiniz?  

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.