Hürrem ve Süleyman’ın sonu nasıl oldu?

Tarihte Neler Oldu | | Şubat 26, 2013 at 7:02 pm

Pargalı İbrahim vaktiyle bir gün Avusturya elçilerine Osmanlı sultanını şöyle anlatmıştı;
Hayvanların en vahşisi olan aslan şiddetle değil, zeka ile, terbiyecisinin ona vereceği gıdalar ile, ve kendi alışkanlıklarının etkisi ile ehlileştirilmelidir. Terbiyecisinin elinde ona gözdağı vermekte kullanabileceği bir sopa olmalı ve onu sadece kendisi beslemelidir. Aslan, hükümdardır; efendileri ve terbiyecileri ise vezirlerdir. Aslan, Osmanlı’nın yüce imparatorudur. Kayzer Charles V (Şarlken) de bir aslandır. Ben, İbrahim Paşa hünkârım olan yüce imparatoru gerçek ve adaletin sopası ile terbiye ediyorum. Şarlken de ayni biçimde terbiye edilmeli.

Oysa işte hünkâr yeterince terbiye edilememiş olmalıdır ki sonunda kendisine en büyük siyasi ve askeri başarılarını getiren kadim dostunu ve kendi öz en büyük evladını dahi boğdurtabilmiştir. Bu cinayetlerden daha sonraki bir tarihte Süleyman’ı bizzat ziyaret eden 5. Şarl’ın elçisi Ogier Ghiselin de Busbecq onu şöyle anlatmış;
Sağlıklı yaşadığı yıllara kıyasla cildinde görülen kötü renk ölümcül bir hastalığın pençesinde olduğunun işareti olabilir. Bacağında tedavisi imkansız bir ülser veya kanser olduğu rivayet edilmektedir. Ülkesine dönen elçiyi sıhhatte olduğu yönünde etkileyebilmek için yüzündeki kötü rengi kapatmak üzere kalın bir tabaka kırmızı krem kullandığı ve bu şekilde dış güçleri kendisinin sağlıklı ve iyi olduğu izlenimiyle korkutabileceğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Kendisini ülkeye gelişimdeki ziyaretimde gördüğümle, ayrılıştaki ziyaretimde gördüğüm yüzü arasındaki büyük fark buna işaret etmektedir.

Hürrem tarafından Leh kralı Sigismond\’a iktidara gelişini tebrik maksadıyla yazılan mektup

Kanuni’nin Hürrem’den olma büyük oğlu Şehzade Mehmet henüz 22 yaşında iken 1543 yılında hastalıktan ölmüş. Kamburumsu ince, zarif, şair ruhlu küçük oğlu Cihangirin de hayran olduğu büyük ağabeyi Mustafa’nın boğularak öldürülmesinin(1553) ardından henüz 22 yaşında iken ayni yıl (1553’de) kahrından öldüğü söylenir. Anneleri Hürrem ise ondan 5 yıl sonra henüz 52 yaşında iken (1558’de) ölmüş.

Hürrem’in eceliyle mi, bir suikast (zehirlenme veya hastalık bulaştırma) sonucu mu öldüğüne dair ayrıntılı bir bilgi yok. Hürrem, daha sonra kendi oğulları arasında ortaya çıkacak olan iktidar mücadelesini, kendisinin iktidar yapmak için onca yıl uğraş verdiği şehzade Beyazıt’ın bu mücadele sonucunda İran’a kaçmak zorunda kalışını ve henüz 36 yaşında iken orada çocuklarıyla birlikte boğdurularak öldürülmesini, Selim’in 1566’daki tahta çıkışını da, yani bunların hiçbirini göremeden öldü..

Hemen bitişiğinde olan Süleyman’ın mozolesinden daha kasvetli kubbeli, belki onun hep gülen neşeli halini ifade etmek için içi cennet bahçesini tasvir eden zarif İznik çinileriyle kaplanmış bir mozole (türbe) içinde Süleymaniye Camiinde gömülüdür.

Hürrem\’in Süleymaniye Camiinde bulunan türbesi
Hürrem’in bir kadın olarak ölümü aslında pek az kişinin dikkatini çekmişti. Onun için bir merasim, veya ölümünün ardından halk önünde bir yas tutma gibi şeyler yapılmadı. Sadece Hürrem’in dairesine giden kapılar kilitlendi, mühürlendi.

O günden itibaren Süleyman artık yemeklerini yalnız başına yemeye başladı. Venedik heyetinin sekreteri Donini kendi gözlemini şöyle anlatıyor;
Sultan bir senedir halsiz ve ölüme yakın gözüküyor. Bacakları şiş, yüzünde ödem var ve çok kötü renkte, iştahı hiç kalmamış. Mart ayında dört beş defa baygınlık geçirdi. Bir keresinde yanındakiler ölü mü diri mi olduğunu uzun süre anlayamamışlar.

Süleyman’ın karakterindeki ciddi kusurlar da artık daha görünür hale gelmiş, ve onun ardından gelen diğer Sultanlarda da bu kusur aynen devam etmiştir. Hayatının son döneminde Kanuni artık Divan’a uğramayı ve devlet işleriyle ilgilenmeyi tamamen kesmişti. Bu durum Sultan’ın ülkede neler olup bittiğini öğrenmesini engellediğinden onun gerçek iradesini de giderek büyük ölçüde azaltmıştır.

Osmanlı devlet idaresindeki yiyicilik ve rüşvetçilik Kanuni’nin önce İbrahim’e, sonra da damadı Rüstem’e verdiği bu yöndeki teşvikler ile başlamıştır denilebilir. Hayatına bir vakfiyede köle olarak başlamış olan Sadrazam Rüstem paşanın kayınvalidesi Hürrem’in hemen ardından ölümüyle arkasında bıraktığı miras muhteşemdir. 815 çiftlik, 476 su değirmeni, 1700 köle, 2900 zırh, 8000 sarık, 760 kılıç, 600 el yazması Kuran, birçok altın kaplamalı miğferler, altın işlemeli üzengiler, ve iki milyon dukati altını.
Hürrem\’in Rohatyn (Ukrayna)\’da bulunan heykeli

Süleyman’ın gözde adamlarının yüksek devlet makamlarını satarak büyük servetler biriktirmesine izin veren ciddi yönetim kusuru tüm imparatorluk yönetiminde bir kanser gibi yayılmaktaydı. Daha da kötüsü harem kadınlarının iktidar döneminin açılması oldu. Bu durumun başlangıç noktası Hürrem’in “Sultanla yaşıyorum ve ona her ne istersem yaptırıyorum” diye açıkça böbürlenmesi olmuştur denilebilir.

Yine de Süleyman oldukça dikkat çekici birisiydi. Evet zalimdi, ama onun çağında zulüm sadece Osmanlı İmparatorluğuna mahsus bir durum değildi. O çağda Avrupa’da da dini taassup ve irtica hâkimdi. Geleneklere aykırı davrananların kazığa geçirilmesi, yakılması ve işkenceler her yerde birer istisnadan çok kural haline gelmişti. Kanuni’nin iktidarı her ne kadar aile cinayetleri ile dolu olsa da onun çağdaşı İngiltere kralı sekizinci Henry de pek erdemli biri sayılamazdı.

Rönesans çağının ürünü pek çok diğerleri gibi Süleyman da zalim olduğu kadar hassas olabiliyordu. Politikada uyguladığı yoğunlukla şiir de yazardı, savaşa gittiği şiddetle inşaatlara da girişirdi. Devşirmelikten yetişme Sinan kırk kemerli su sisteminden, hala bu güne kadar Kudüs şehrini çevirmekte olan kent surlarına ve onun kendi adına yapılan muhteşem camiye kadar inşa edilmesi gereken her şeyi inşa edebiliyordu.

Savaş sırasında Osmanlı ordusu Avrupa’da başka herhangi bir orduda sağlanabilenden daha büyük bir disiplin içinde yönetilmekteydi. Kâfir Macarlardan, zındık Perslere kadar en büyük düşmanlarıyla giriştiği tüm savaşlarda ordusunu bizzat kendisi yönetti. Avrupalılar için o korkutucu bir bilmece gibiydi ama yine de onun iktidarı döneminde Konstantinopl(İstanbul) yabancı elçilikler için bir Mekke haline gelmiş, İngiltere Kraliçesi 1. Elizabeth bile İspanya kralına karşı korunmak için ittifak başvurusu yapmıştı. Onun 1535 yılında Fransa ile kurduğu ittifak daha sonraki iki yüz yıl boyunca Avrupa siyasetinde hayati bir faktör olarak kalmıştır.

Kanuni’nin Viyana’yı almak maksadıyla çıktığı seferde karşısına çıkan ve bugünkü Macaristan’ın Zigetvar kentinde bulunan küçük kaledeki 2300 kişilik hırvat birliği Osmanlı ordusuna 20bin kadar zayiat verdirdikten ve koca orduyu bir ay kadar oyaladıktan ve 5 eylül günü Sultan’ın ölümünden 3 gün sonra fethedilebilmiş, ordu oradan İstanbul’a bu zaferle geri dönmek zorunda kalmıştır. Tablo, bu savaştan bir sahneyi tasvir etmektedir.

Sultan Süleyman’ın ölümü de kendi arzu ettiği gibi bir savaş meydanında oldu. İmparator II. Maximilian’e karşı Avrupa’ya yaptığı son seferinde 73 yaşındaydı. Ata binemeyecek kadar zayıftı ve kendisi ancak tahtırevanda taşınabiliyordu ama ateşi henüz sönmemişti. Buda kentine varıldığında yetkili Paşa’nın “etkili olamadığı” için idamını emretti.

Askerleri şiddetli bir muharebenin ortasında iken 5 eylül 1566 gecesi kendi çadırında öldü. Ölümünün duyulmaması için özel doktoru boğduruldu ve o sırada Anadolu’da bir yerde bulunan şehzade Selim’in İstanbul’a ulaşıp duruma hakim oluşuna kadar geçen haftalar boyunca ölümü askerlerden gizlendi.

Çadırında bulunan tahtında dik oturması, gözleri açık, yanakları kırmızı, saçları siyah olması için cesedine sürekli makyaj yapıldı. Olayın sadece sadrazam ile birkaç hizmetkarının bilgisinde kalması için günlük rutin hiç bozulmadan uygulandı. Çadıra her gün yemekler getirildi, sonra bir şekilde kaldırılıp yok edildi. Mesajlar alındı verildi. Savaş bitip çadır yıkıldığında, İstanbul’a dönüş yolunda iken de Sultan yine saltanat arabasında dik oturur haliyle askerlere gösterildi ve onların tezahüratıyla karşılandı.

Seferden dönen asker ile içinde Sultanın bulunduğu kortej kentin yakınlarındaki Belgrad ormanlarına ulaştığında ölüm halka açıklandı. Orada Selim sultan ilan edilip, Süleyman’ın imamlar tarafından açıklanan ölümü duyurulunca ormanda yankılanan ağıtlar, mersiyeler ve ağlama dövünmelerle dev ağaçlar sallandı.

Süleyman’ın cesedi geleneklere göre yıkandı. Elleri göğsünde kavuşturulup, burnu ağzı ve kulakları pamukla tıkandıktan, yekpare kalın ipekten kocaman bir kefene sarıldıktan sonra imamlar ölü adamın kulağına kendisine ahretteki sorgucu meleklerin soracakları iki sorunun cevabını fısıldadılar.

Başı Mekke’ye dönük olarak yan yatmış halde Sinan’ın yaptığı caminin yanına gömüldüğünde imamlara kırk gün boyunca günde kırk kez başında Kuran okumaları emredildi. (Kaynak: Lords of the Golden Horn – Noel Barber)

Mimar Sinan tarafından Kanuni sultan Süleyman için yaptırılmış olan muhteşem cami

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.