Parkın Özgürlüğü

Zeitgeist / Denemeler | | Haziran 25, 2022 at 5:33 pm

“Bir toplumda eğer çok sayıda insan ifade özgürlüğünü benimsiyor ve umursuyorsa, orada kanunlar yasaklasa bile ifade özgürlüğü var olur.”

1946 yılında George Orwell’ın basın ve ifade özgürlüğü üzerine The Tribune Gazetesine yazdığı ” Freedom of the Park” adlı makalenin çevirisidir. (Kaynak: Essays, Journalism & Letters Orwell “In Front Of Nose 1945- 1950)

Bundan birkaç hafta önce Hyde Park’ta bazı yayınları satan beş kişi, ulaşımı engelledikleri gerekçesiyle  polis tarafından tutuklandı. Mahkemeye çıkarıldıklarında, bu kişilerin dört tanesi 6 ay hapis cezası aldı ve tutuklandı, diğeri ise 40 şilin para cezası veya 1 ay hapis cezasını seçmek zorunda bırakıldı. Sanıyorum o biri de mahkumiyeti tercih etmiştir ve şu an hapistedir. Bu insanların sattıkları yayınların; Peace News, Forward and Freedom  ve benzeri adları vardı.  Peace News’in Anarşistlere ait bir yayın olduğunu biliyorum. Forward hakkında bir fikrim olmasa da hemen hepsinin sol kanata ait yayınlar olduğu belli. Bu beş kişiye hapis cezası veren hakim, kararında söz konusu yayınların içeriğinin etkili olmadığını, bu cezaların sadece yolu kapattıkları gerekçesiyle teknik nedenlerden dolayı verildiğini söyledi. Ancak bu kararda birkaç önemli noktaya dikkat çekmek isterim. Öncelikle yasa bu konuda ne diyor? Anlayabildiğim kadarıyla teknik olarak bir park girişini kapatmak ya da yollu engellemek bir suç oluştursa da tutuklama ancak polis bu konuda kişileri uyardığı halde yolun açılmaması halinde söz konusu olabiliyor. Yasaya bu açıdan bakıldığında, polisin canı istediğinde sokakta akşam haberlerini satan bir gazete satıcısını tutuklaması hukuken mümkün görünüyor. Ama tabii çoğunlukla böyle olmuyor, çünkü bu tamamen polisin kararına bağlı bir durum. Peki, hangi nedenler polisin bir adamı tutuklayıp diğerini görmezden gelme kararını belirler? Açıkcası, hakimin tavrına karşın, bu olayda polisin kararında siyasal görüşlerin etkisinin olmadığına inanmakta zorlanıyorum. Çünkü, sadece o gazeteleri satan kişilerin polis tarafından tutuklanmış olması bana gereğinden fazla rastlantısal geldi. Eğer polis, aynı yerde Truth, veya the Tablet, veya  the Spectator ve hatta the Church Times gazetelerini satan birilerini de tutuklamış olsaydı belki biraz daha inandırıcı gelebilirdi.

İngiliz polisi, jandarma ya da Gestapo değil, onlar kadar kötü olamaz ancak geçmişte sol kanat eylemlerine karşı hiç de dostça davranmadıklarını söylersem haksızlık etmiş olmam. Polisler genellikle özel mülkün korunmasına yönelik bir siyasi eğilim sergiliyorlar ve geçmişte bazı mitinglerde siyah tişörtlülerle ‘güvenliği sağlamak’ gerekçesiyle işbirliği yapmak gibi skandallara karıştıkları biliniyor. Tabii, bu işbirliğine sosyalistlerle ve komünistlerle gittikleri henüz görülmüş değil. Çünkü polis için bugüne dek “kızıl” ve “yasadışı” neredeyse eşanlamlı iki kavramdı. Bu nedenle, polis tarafından rahatsız edilen gazete satıcıları asla the Daily Telegraph’tan olmadı, her zaman The Daily Worker’dan oldu. Açıkçası, İşçi Partisi iktidara geldiğinde de aynı olacak gibi görünüyor. Bu konuda çok az şey duyduğum ve bilmek istediğim şu; bir hükümet değişikliği olduğu zaman  idari personelde ne tür bir değişiklik yapıldığı…Örneğin  Sosyalizm kavramını hukuksuzlukla, yasa dışı olmakla  eşanlamlı kabul eden bir polis memuru Sosyalist Parti iktidara geldiği zaman görevine devam eder mi? Bu soru bir devlet memuru devletine en iyi şeklide ve inançla hizmet edebilmek için politik eğilimlerinin kurbanı olmamalıdır” prensibini akla getirse de pratikte uygulanmıyor. Halen hiçbir hükümet kilit noktalarda “düşman” olarak gördüğü politik eğilime sahip memurları görevlendirmiyor ya da tercih etmiyor. Bu nedenden dolayı muhafazakarlar yönetime geldiklerinde bazı kilit pozisyonların herhangi bir sabotaja karşı özenle koruması gerektiği görüşüsavunuyor.

Gerçekten merak ediyorum  İşçi Partisi iktidara geldiği zaman Scothland Yard Özel Şube’ye ne olacak? Ya da Askeri İstihbarata veya konsoloslara? Personelde nasıl bir değişikliğe gidilecek? İşin gerçeği bizlere pek duyurulmasa da görülen şu ki herhangi bir hükümet değişikliğinde çok da geniş kapsamlı bir personel değişikliğine gidilmiyor. Örneğin; yıllardır aynı konsoloslar görev başında ya da BBC nin sansür kurulunu oluşturan kişiler hep aynı siyasi eğilimin rengini taşıyor ama sorulsa BBC şüphesiz “Bizler politik açıdan tarafsız ve tamamen siyasetten bağımsızız” diyecektir.

Öte yandan bu yazımın asıl konusu Hyde Park’ta gazete satıcılarına müdahale edilmiş olmasıdır. Gazete ve broşürlerin içeriklerinin ya da dağıtanların Pasifistler, Anarşistler, Komünistler, Yehova Şahitleri, Hitler’i İsa Mesih olarak görenler …  ya da başka bir görüşe sahip olmaları önemsiz ve ikincil bir durumdur. Bu olayda asıl önemli nokta, gazete satan beş kişinin tutuklanmış olmasıdır. Hyde Park’ın içinde basılı yayın satmaya izin verilmese de yıllardır park kapısının önünde gazete satıcılarının durması ya da 100 metre ilerideki açık hava toplantıları için çağrıda bulunmaları normal karşılanır. O alanda yıllardır her türlü yayın müdahale edilmeksizin satılır. Birçok defa orada Hint Milliyetçilerini, Troçkistleri, Katolikleri, Özgür Düşünürleri, Vejetaryanları, Mormonları ve daha sayısız farklı grubu dinledim. Ayrıca her defasında onları dinleyen kalabalıktan olumlu yönde geri dönüşler duydum. Hyde Park, yasal ya da yasadışı her türlü görüşü yürürken duyabileceğiniz çok özel bir alandır. Şu an dünyanın çok az ülkesinde böyle özgür alanlara rastlayabilirsiniz. Avrupa kıtasını iyi bilirim, Hitler’in gücü eline geçirmesinden önceki dönemler de dahil. Birçok ülkenin vatandaşı Hintli ve İrlandalı Milliyetçilerin Hyde Park’ın ortasında Britanya İmparatorluğu’nu kıyasıya eleştirmelerini duysalardı, afallarlardı.  Yine de bu ülkede basın özgürlüğünün derecesi biraz abartılıyor.  Teknik olarak devasa bir özgürlük olsa da medyanın birkaç grubun güdümüne girmiş olması (Büyük Britanya Sosyalist Partisi ve İşçi Partisi ile bağlantısı olmayan bazı Marksist Organizasyonlar gibi) devlet sansürü ile bir nevi aynı kapıya çıkıyor. Öte yandan ifade özgürlüğü halen var ve gerçek. Hyde Park’ta veya halka açık diğer alanlarda her şeyi söyleyebilirsiniz. En önemlisi de hiç kimse sizi gerçek düşüncelerinizi dile getirdiğiniz için bir pub içinde, bir otobüste ya da herhangi başka bir yerde korkutamaz.  

George Orwell Tribune, 7 Eylül 1945

İşin özü şu ki; bu hoşa giden özgürlük ortamı toplumla ilişkilidir, yasaların bir koruyuculuğu yok. Devlet yasa yapar ancak  bu yasaların uygulanıp uygulanmadığı toplumun bu konulara genel bakışına ve memurların nasıl uyguladıklarına bağlıdır. Bir toplumda eğer çok sayıda insan ifade özgürlüğünü umursuyorsa, orada kanunlar yasaklasa bile ifade özgürlüğü var olur.  Eğer toplumun ifade özgürlüğüne genel bakışı çekimser ise genel çoğunluğa uymayan görüşlere sahip azınlıklar, onları koruyan yasaların varlığına karşın, zulme uğrayacaktır. Britanya toplumunda, bireysel özgürlüklere yönelik arzudaki düşme eğilimi, altı yıl önce savaş başladığı zamanda, öngördüğüm kadar keskin olmadı.  Ancak düşüncelerin her zaman güvenli şekilde dile getirilemeyeceği fikri giderek yayılıyor. Demokratik muhalefet ile bir isyanı birbirinden ayırmayarak konuyu bulandıran entelektüeller bu kavramın yayılmasına geçerlilik kazandırıyor. Yurtdışındaki giderek artan tiranlıklara ve haksızlıklara karşı sergilenen kayıtsızlık da aynı refleksten kaynaklanıyor. Hatta kendilerini düşünce özgürlüğünün kanaat önderi ilan edenler bile en ufak bir baskıya maruz kaldıklarında ya da kanunla karşı karşıya geldiklerinde yelkenlerini suya indiriyorlar. Zararsız bir gazeteyi satan beş kişinin tutuklanmasının başımıza gelen en büyük bir felaket olduğunu ileri sürmüyorum. Dünyanın şu anki durumuna baktığımızda bu ufak ve önemsiz görünen olay üzerine konuşmak anlamsız gelebilir. Yine de bu tür ufak ve önemsiz gibi görünen bir olayın gerçekleşmesinin hiç de iyiye işaret olmadığını söylemeliyim. Bu olay ve benzerleri karşısında; olanları birkaç azınlık grubun meselesi gibi düşünerek görmezden gelmek yerine sahiplenip güçlü bir toplumsal tepki verme isteğimiz olmalıydı. Böyle bir duruşa sahip olmalıydık hele ki savaş yeni bitmiş, rahatlamış iken…

George Orwell

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.