Vergi

Sözlük | | Aralık 9, 2010 at 4:34 pm

Vergi canavarı her ülkede korkutucudur.

Dünyanın ilk ve yalnızlık içinde geçen çağlarında insanların başlıca uğraşları sürülere çobanlık etmekten ibaret iken, bir eşkıya grubunun, bir memleketi istila edip haraca bağlaması işten bile değildi. İktidarlarını böylece kurduktan sonra çetenin reisi, haydut adını kral unvanı içinde kaybettirmenin yolunu bulurdu. Devletlerin ve devletlilerin kökeni işte aslında tam buradan başlar.

Belirli bir coğrafyada yaşayan insanların emeği ve üretiminden “zorla” bir pay almak. Devletlerin bu esas kurulum amacını kamufle etmek üzere kullandıkları birinci sav bölgenin halkını “diğer haydutlardan” ve onların yapabileceği haksızlıklardan korumak ve kollamaktır. Daha sonra dini bir sav da buna eklenmiştir. Buna göre her şeyin yaratıcısı ve asıl sahibi olan yüce yaradan onları halkın başında çoban olarak görevlendirmiştir. Temsil ettikleri güç nedeniyle halk üzerindeki yetkileri de sınırsızdır.

Bu savın ikna ediciliğinin zayıflaması ve yetersiz kalmaya başlaması sonucu on dokuzuncu yüzyıldan itibaren yeni bir sav daha kurulmuştur. Halen tüm gelişmiş ülkelerde de geçerli olan bu sava göre “halk kendi istek ve ihtiyaçlarını temsil etmek üzere (kendi özgür iradesiyle) bu gücü oluşturmaktadır”. Halka hizmet ve halkın her türlü ihtiyacını görmek görev ve yetkileriyle donatılan bu devlet gücü doğal olarak bu hizmetlerinin karşılığını da halktan aldığı vergilerle sağlamaktadır.

İlk bakışta haklı ve meşru gibi görülebilen bu savın da aslında içinin boş ve tamamen geçersiz olduğu kolayca görülebilir. Çünkü ortaya çıkarılan güç temsil ettiği varsayılan iradeden tamamen bağımsız bir hale gelmekte ve bir numaralı amacı kendisini var eden kitleyi istismar ederek, onun bahasına kendi iradesini güçlendirmek olmaktadır..

Eğer kamu hizmetleri piyasada satılan diğer her türlü mal ve hizmetler gibi “”müşterisinin teveccühüne göre”” yürütülse idi A.B.D. halkı okyanus aşırı küçük bir ülkeye gidip savaş açma hizmetini trilyon dolar ödeyip satın alır mıydı? Fethedilen ülkenin yılda 20 milyar doları bulmayan petrol gelirlerinin üstüne savaş tazminatı vergi v.b olarak konulabilecek marjlar ve her türlü ganimetlerle bu masrafın beş yüz yılda bile geri dönme şansı yok iken. Böyle bir fizibilitenin olmadığı daha en baştan belli iken. Halk cebinden para çıkartıp bunu öder mi??

Tüm dünyada devletler hemen her işi ederinin üç beş katına mal ettikleri için normalde serbest piyasada hizmetlerine müşteri bulmaları imkânsız. Ama ellerindeki sınırsız güç tüm bu saçma işlere girişmelerine imkân veriyor. Halktan alınabilen sınırsız vergiler, o yetmezse para basma, enflasyon yapma, eğer o da yetmezse borçlanma. İç borç, dış borç. Bugün A.B.D.’de her bebek 36bin dolar borçla doğmaktadır.

A.B.D.’de her bebek 36bin dolar borçla doğmaktadır.

Aslında A.B.D.’den söz ederken onun kuruluşu itibariyle en özgürlükçü, bireyci bir ülke olduğunu ve devlet despotluğunun da önceleri eski diğer ülkelere göre oldukça daha az bir düzeyde olduğunu teslim etmemiz gerekir. O yüzdendir ki A.B.D. bilimde, sanatta ve teknolojide en ileri gidebilmiştir. Kamu tekelleri daha en baştan hiç oluşamamıştır. Devletin mülkü göreceli olarak çok azdır. Yeraltı, yerüstü zenginlikleri şahıslara ait olup en verimli şekilde işletilebilmektedir.
Kuruluş anayasasının değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk on maddesi (bill of rights) devletin vatandaş üzerindeki yetkilerini sınırlamakta, devletin neleri asla yapamayacağını net bir şekilde belirlemektedir.

Orada dahi o kadar belirgin anayasal kuruluş özelliklerine rağmen bürokratlar zaman içinde kendi güç alanlarını genişletecek imkânları bulmuşlar, seküler yapıyı dinle, sosyal devlet ve hukuk ilkelerini yasalarla iğfal ederek bugünkü ceberut devlet yapısını ortaya çıkartabilmişlerdir.

Bizde, Osmanlı gibi en ceberut bir devlet kültürünün varisi ülkelerde ise bu konudaki durum A.B.D. ile kıyaslanmayacak derecede daha kötüdür. Osmanlı’nın Romalılar zamanından devraldığı, taa o zaman bile çağdışı kabul edilen bir vergi tarımı(tax farming) düzeni vardı. Padişah hem devletin asası ve hem de halifenin kılıcını taşırken alınan vergiler iki ana başlık altında; Şeriate dayalı alınan (Şer’i) vergiler ve padişah fermanıyla alınan örfi (tekâlifi örfiye) vergiler.

Şer’i vergiler aşar, haraç, cizye, zekât başlıkları altında çok ve çeşitli. Örneğin Aşar başlığı altına giren şöyle vergiler var. Resmi dönüm, resmi çift, resmi çift bozan (toprağını işleyemeyen çiftçiden alınıyor), resmi tapu(üzerine bina yapılınca), resmi asiyap (değirmenden), resmi bahçe(bahçeden), resmi mücerret(ekip biçecek yeri olmayandan), resmi ihtisap(damga, terazi, vezin, günlük dükkân ve pazar vergisi gibi kısımları var). Haraç müslüman olmayanlardan alınıyor (Osmanlının en genişlediği zamanda gayrimüslim nüfus müslümanlardan epey fazla). Haracın muvazzaf ve mukassem olarak kısımları var. Cizye müslüman olmayanlardan askerlik muafiyeti karşılığı alınan özel vergi.

Sultanın fermanıyla konulan örfi ve keyfi “şakka” vergileri İstanbul ve imtiyazlı illerden alınmıyor. Çeşitleri çok fazla. En yüklü olanları “İmdadiyeyi Seferiye” (savaş giderleri için) ve “İmdadiyeyi Hazeriye”(barış zamanı alınan ekstra vergiler)….. Devletin aldığı bu vergilerin dışında “tımar”, “zeamet” ve “has” sahipleri devlet toprağını onun adına tasarruf etmeleriyle ilgili olarak onun üzerinde çalışan köylünün ürününden belirli oranda bir pay alırlardı. Bütün bu vergilerden sonra köylünün toprağı ne kadar verimli olursa olsun kendisi ne kadar çalışırsa çalışsın elinde ancak yaşamasına yetecek kadar bir ürün kalır, ölçü kaçıp bunun da kalmadığı durumlarda halk kırılır başka yerlere göçer, ürün yetiştiremez, ertesi sene o topraktan alacak vergi kalmazdı. Ukrayna’daki Holodomor benzeri olaylar Osmanlı topraklarında çok yaşanmış, en verimli ve bereketli topraklar köylünün mültezim’in zulmünden yılıp topraklarını terk etmesi yüzünden ekilememiş ve boş kalmıştır.

Çatısı akan, vatandaş olarak bizi aç ve açıkta bırakan Orwellyen ülke geleceğimiz.
2009 yılında 70milyon 542bin olarak belirlenen nüfusumuzun her kişisi içdiği her bardak suyun 5 yudumunu devletine vergi olarak veriyor ama; 29 milyon 540bin kişinin konutunun çatısı akıyor, duvarları nemli, pencere çerçeveleri çürümüş bir halde. 26 milyon 460bin kişi ısıtılmayan evlerde yaşıyor. 30 milyon 730bin kişi hiç yeni giysi alamıyor. 42 milyon 300bin kişi iki günde bir dahi olsun etli bir yemek yiyemiyor.

Cumhuriyet devrinde Sultan’ın ilahi iradesi askercil bürokrasi tarafından devralındı, ama halkın (cumhur’un) iradesini ve özgürlük alanını geliştirecek herhangi önemli bir değişiklik de yapılmadı. Vergi sisteminde yapılan reformların aslı Şer’i esasa göre alınan vergilerin başka esasa tercüme edilmesinden ibarettir.

Cumhuriyet dönemi ve öncesinde salınan bazı ilginç vergiler şöyle. Tabela vergisi (asmayana ceza, asana vergi), Kaldırım vergisi, yol vergisi, aydınlatma vergisi, çöp vergisi. Tavuk vergisi (kümesteki tavuk başına), Bekarlık vergisi (TBMM 1934. bekarlardan alınan vergi) , Gelinlik vergisi (evlenen kızlardan alınan vergi). Kürk vergisi (kürk giyenlerden alınıyor), Ket hüdaiye (zenginlerin hizmetkârlarından alınıyor), Aşçı vergisi (aşçıların padişaha ödediği yıllık vergi), Gerdek resmi (gerdeğe girenlerden), Bac-ı pazar, (pazara gelenlerden), Bernak (evli erkeklerden her yıl alınan vergi), Esir vergisi (esir sahiplerinden alınıyor ve yasal olarak 1940’larda tasfiye edildi), Resm-i hınzır (domuz yetiştirenden), Şarap vergisi (meyhanelerden), Uşak ve hademe resmi (uşak çalıştırandan), Otlak vergisi (meralarda otlayan hayvan sahiplerinden).

Şu günlerde en küçük esnaftan alınan ve bin dolar boyutundaki “Hayat standardı vergisi”, buna ek olarak bazı geçici (deprem vergisi gibi) vergilerin kalıcı hale gelmesi, tebliğ ile salınan vergiler, kararname ile yasaya eklenen cümleler, geriye dönük olarak değişen yasalar, duran sermayenin vergilendirilmesi reel vergi yükünü önemli ölçüde arttırmıştır. Büyük işlerde sözleşme başına bir milyon doların üstüne çıkan Damga vergileri şikâyet konusudur.

İş hayatını güvence altına alan yasal düzenlemeler, makroekonomik politikalar, şirketlerin rapor yapıları, yolsuzluk ve hükümet düzenlemeleri olmak üzere 5 test alanına göre hazırlanan PWC (Price Waterhouse Coopers) raporuna göre vergi konusunda dünyada Türkiye’den de daha kötü durumda olan ülkeler sadece Çin, Rusya ve Endonezya. Bu oran yolsuzluklar bakımından da dünyada baştan üçüncü gibi olduğumuzu gösteriyor. Bu aynı zamanda ülkenin yatırım yapılabilirliğini de en aşağılara çeken bir özellik.

Bizdeki “Bal tutan parmağını yalar” sözü “döven öküzünün ağzı bağlanmaz” lafı gibidir. Belirli bir işte çalışan kişinin o işten edeceği normal kazancın haricinde yapacağı küçük bazı suiistimallerin de hoş görülmesi gerektiğini ifade eder. Bu atasözüyle genelde her türlü görevli, özelde ise vatandaşın malını teftiş eden kamu görevlileri kastediliyor. Eski bir cumhurbaşkanımızın söylediği “benim memurum işini bilir” vecizesi bu durumu özetlemektedir. . Her yıl 10 milyar dolar dolayında bir bedelin rüşvet olarak politikacılara ve bürokratlara gittiği ifade edilmektedir.

Devletimizin Almanya’ya göre 10, Japonya’ya göre 12,5 kat daha fazla kamu aracı var. Bir litre benzin aldığımızda iki litre benzini, bir otomobil aldığımızda iki adet aynı model otomobili devlete vergi olarak ödüyoruz… Sadece cumhurbaşkanlığının sahip olduğu araç sayısı A.B.D. beyaz sarayındakinden 20 kat daha fazla. Başbakanımızın özel olarak tefriş edilen üçüncü uçağı 2009 ekonomik kriz yılında bize 61 milyon dolara mal oldu. Evet, bizde de devletimizin büyük oranlı bütçe açığı var ve yaptığı büyük borçlar nedeniyle bebekler neredeyse Amerikalı bebeler kadar borçlu doğuyor, ama bizim milli gelirimiz ve dolayısıyla bebeklerimizin ödeme gücü onlara göre çok daha az. Dünyanın en büyük milli bayrağını biz yaptık. Bir Türk dünyaya bedeldir her zamanki gibi, ancak milli gelir bakımından 66 Muş’lu bir İsviçreliye, 60 Ağrı’lı bir Amerikalıya denk geliyor. Silah altındaki bir milyonu aşan asker sayımız tüm Avrupa askerinin (Almanya, Fransa, İngiltere dâhil) toplamından daha fazla. Askeri harcamaların milli gelire oranı bakımından Türkiye dünya birincisi. Dünyanın en fazla askere sahip 7. ülkesiyiz. Okyanus aşırı ülkelere savaşa gitmiyoruz ama kendi topraklarımızda kendi halkımızla 30 yıldır süren ve bir trilyon dolara mal olduğu söylenen bir düşük yoğunluklu iç savaş halindeyiz. Yeni denizaltı, tepesi mantarlı uçak, savaş helikopteri ve Patriot füzesi yatırımlarımız söz konusu. 130 milyar doları bulduğu söylenen yeni silah yatırımımız projelendirilmiş haldedir. Askeri uçak fabrikamızın yanında uydu fabrikamız ve uzay merkezimizin de olacağı söyleniyor. Bürokrasimizin belirlediği kamusal maddi ihtiyaçlar sürekli ve azgın bir artış halinde…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dosyası en kabarık ülke konumundayız. Nüfusumuzun %10’u düzenli gelirden yoksun(ciddi biçimde yardıma muhtaç). Türkiye olarak toplam yıllık üretimimiz(milli hasıla) ancak İstanbul’un üçte biri kadar nüfusa sahip olan(5 milyonluk) Norveç kadar.

Bu arada nüfusumuz da patlamış durumda. Bir ülkenin nüfusu onuncu yılda(1933) 15 milyon, 1950’de 21 milyon olsun. Eğer nüfus 1960’da 28 milyona, 1980’de 45 milyona, 2000’de 67 milyona çıkmışsa, Yani nüfus 1960’dan 2000’e kadar %250 artmışsa, bu nüfus patlamıştır. Öyle değil mi?? Üstelik biz hepimizi evlere kapatıp sayarken 5 milyon hata yapabilen bir kamu idaresine sahibiz.

Tüm bunların üstüne gelen en son durumuz;
Maliye bakanlığı Vergi Daireleri Otomasyon Projesini (VEDOP) 2010’da devreye soktu. Kriz nedeniyle uygulaması kısmen ertelense de uygulamaya girdikten sonra vatandaşın hayatında başlı başına yeni bir kriz dalgası yaratacak bu sistem devlete e-fatura, e-tahsilât ve e-haciz kolaylıkları getiriyor.

El bilgisayarları ile mobil denetime geçme hazırlığı içindeki bakanlık bu konuyla ilgili tüm donanım ve yazılımını edinmiş durumda. 5479 sayılı kanunla 3. kişiler nezdindeki varlıkların elektronik ortamda haczine imkân veren yasal düzenleme de yapıldı ve projenin tarafı bankalar ile yürütülen görüşmeler sonucu bir altyapı oluşturuldu. 37 banka ve merkezi kayıt kuruluşu A.Ş ile protokol imzalandı. Bunlar nezdindeki varlıkların devlet tarafından elektronik ortamda haczinin pilot uygulamasına başlandı. E- haciz projesi vergi dairesi, merkez ve bankalar olmak üzere 3 ana bölümden oluşuyor. Kanunla gayrimenkul, gemiler ve taşıtların elektronik ortamda haczine imkân veren yasal değişiklikler yapıldı.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.