Gönüllü Bir Köle

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Mayıs 30, 2011 at 3:49 pm

I.
Batı Afrika’da bir sahil düşlüyorum. Tarih öncesi. Ancak rüyalarımızda görebileceğimiz hayvanlar ve dönemin bitki örtüsünün arasından, her hikaye yazarı gibi sizi tanıştırmak istediğim kahramanlarımın yanına süzülüyoruz.

Erkek kahramanım sahilde batmakta olan güneşi seyrediyor. Adını arkadaşlarının onu gördüklerinde çıkardıkları seslere bakarak Mokoku koymakta bir sakınca görmüyorum. Doğrusu resimlerini antropoloji kitaplarından gördüğümüz tipik bir Neandartal insanına hiç benzemiyor, daha çok bizi, Homo Sapiens’leri andırıyor. Teni siyah ve az tüylü, vücudu bir Neandartal’den daha az geniş ve kaslı, alnı daha az basık, ama yine de bize göre son derece geniş ve kemikli bir buruna sahip. Yirmili yaşların sonlarında Mokoku, bu onu kabilenin orta yaşlı erkekleri arasına sokuyor.

Peki, Mokoku’yu bugün böylesine düşünceli bulmamın sebebi ne?

II.
Ben, onun ufka bakarak, kız arkadaşı Zu’yu düşündüğünü tahmin ediyorum. Hiç şüphesiz Zu, son zamanlarda Mokoku’nun hayatında kökten değişiklere sebep oldu. Bu tarih öncesi aşk hikayesiyle ilgilenmemin sebebi, ilkel insanların aşk hayatlarını konu edinen bir kurgu yazmak değil. Onların hikayesinde yeni bir çağın başlangıcını görüyorum.

Mokoku yaklaşık bir yıl önce aralarına katılan Zu’nun, kabiledeki diğer kadınlardan ne kadar farklı olduğunu düşünüyor. Nereden geldiğini kimse bilmiyor Zu’nun, doğrusu yakın zamana kadar kimsenin onu pek önemsediği de yoktu. Kabiledeki diğer kadınlara göre pek çelimsiz ve güçsüz. Zayıf bedeni onu olduğundan uzun boylu gösteriyor, alnı diğerlerinden daha dik, çelimsiz vücuduna uymayan büyük bir kafası ve iri, fazlaca hareketli gözleri var. Bu haliyle zayıf mankenleri beğenen günümüz erkeğinin zevkine uygun sayılabilir, ama Mokoku’nun kabilesindeki erkeklere göre tam bir ucube.

Zu, Mokoku onunla ilgilenmeye başlamadan önce vaktinin çoğunu tek başına geçiriyordu. Aklı hep başka yerlerdeymiş gibi bir hali vardı. Geçen sonbaharda, kadınların erkekleri arkalarına almaya istekli oldukları kızışma döneminde – kollarına almaya demiyorum elbette, atalarımızın misyoner pozisyonunu henüz keşfetmediklerine emin olabilirsiniz- kabileden hiç bir erkek Zu ile ilgilenmemişti.

Zu’nun çelimsiz haliyle kabilenin erkekleri için pek çekici olmayışı bu durumun açıklaması olabilir. Yaşlıların söylediği gibi, kim ister böyle çelimsiz bir kadından çocuklarının olmasını? Diyeceksiniz ki, erkekleri biliriz biz, hangi erkek cinsel birleşme için bir kadın bulduğunda doğacak çocukları düşünür? Kuyruk salladığı sürece her dişi kedinin peşinden koşacak bir erkek kedi bulunur.

Zu’nun farkı da işte tam bu noktadaydı, kuyruk sallamıyordu. Kabiledeki diğer kadınlar gibi, kızışma döneminde dışarıdan açıkça gözlenebilen değişiklikler -erkekleri tahrik eden farklı kokular yayma, cinsel organın ve anüs bölgesinin kızarması ve benzerleri- Zu’da nedense görülmüyordu.

Günümüz bilimsel araştırmacıları, Zu’nun diğer primat dişilerinden farklı olarak kaybettiği değişikliklerin neler olduğunu çok daha ayrıntılı bir biçimde sıralardı: Bel, kalça oranında azalma (kalçaların genişlemesi), yumuşak doku vücut simetrisinde artış, yüz hatlarının daha çekici bir hal alması, konuşma hız ve yaratıcılığında artış vb.

Kısacası, Zu’nun kızışmış olduğu dışarıdan üstünkörü bakan bir erkeğe belli olmuyordu. Bu reklamı yapılmamış haliyle de, reklama alışık erkeklerin gözü Zu’yu neredeyse hiç görmüyordu.

III.

İşte o günlerden birinde Zu, Mokoku’nun yanına geldi ve ona yeni toplamış olduğu meyveleri verdi. (Bu meyvelerin arasında elma olmadığını söyleyebilirim. Elmanın atası Malus pumila ağaçları, o sırada sadece Orta Asya’da bulunuyordu).

Zu’nun bu anlamsız cömertliğine, Mokoku bir anlam veremedi Kendine bakamayacak kadar yaşlılar ve bakıma muhtaç çocuklar dışında kimse, kabileden başka birine karşılıksız bir şey vermezdi. Hele güçlü kuvvetli bir erkeğe bir şeyler vermek görülmedik bir davranıştı.

Mokoku elbette geri çevirmedi Zu’nun verdiği meyveleri. Zu o günden sonra hep çevresinde dolanmaya başladı Mokoku’nun. Neşeli sesler çıkarıyor, oyunlar oynuyor, Mokoku’nun hoşuna gideceğine inandığı şeyler –çoğunlukla yiyecekler- bulduğunda onunla paylaşıyordu.

Sonra bir gün Zu uyurken usulca Mokoku’nun yanına sokuldu ve vücudunu okşamaya başladı. Mokoku o gece ilk kez Zu ile birlikte olmak istedi. Bunun fazla bir önemi yoktu Mokoku için ve içine düştüğü tuzaktan da o sıralar şüphesiz habersizdi.

Kızışma dönemi son bulup, kabiledeki kadınlar erkekleri yakınlarına yaklaştırmayı kestiklerinde, ilginç bir şey dikkatini çekti Mokoku’nun. Diğer dişiler sadece belli bir dönemde birleşmeye izin verirken, Mokoku’nun canı ne zaman istese, Zu birlikte olmalarına izin veriyordu.

Kış ayları boyunca Zu bütün ilgisini Mokoku’ya yöneltmiş gibiydi. Bütün zamanını onun yanında geçiriyor, ona sarılıyor, onun ilgisini çekecek bir şeyler buluyordu her zaman. Mokoku bu çelimsiz kızdan gittikçe daha çok hoşlanıyor, aklından “kabiledeki diğer kadınlardan hiç bir eksiği yok” diye geçiriyordu.

Ve Mokoku için en önemlisi ne zaman istese onunla birlikte oluyordu…

IV.

Mokoku’yu sahilde düşüncelere dalmış halde bulmamdan altı ay kadar önce, ilginç bir olay gerçekleşti herkesin gözü önünde. Mokoku kabilenin genç erkeklerinden birinin Zu’nun peşinde dolaştığını, ona kur yaptığını fark etti. Zu’da bu duruma pek karşılıksız değil gibiydi. Mokoku’nun içini daha önce hiç yaşamamış olduğu müthiş bir öfke kapladı. Bir süredir bütün mutluluğunun kaynağı olan Zu’yu kaybedeceği düşüncesi dayanılmaz bir sıkıntı verdi ona. Daha önce Mokoku’da kabiledeki diğer erkekler gibi birlikte olduğu kadınların başka erkeklerle birlikte olmasından bir rahatsızlık duymuyordu, çünkü o dönemde her an başka bir kadın hazırdı çevrede. Fakat her zaman birlikte olabileceği bir kadının yerini kim doldurabilirdi?

Mokoku büyük bir öfke ile atıldı ileriye ve kur yapan genç erkeğin kafasına elindeki sopa ile esaslı bir darbe indirdi. Genç neye uğradığını şaşırarak yere yığıldı. Ama bu Mokoku’nun öfkesini durdurmaya yetmedi. Bütün gücüyle yerde yatan zavallı genç erkeğe vurmaya devam etti. Sonunda Mokoku’nun yorulmasından bir fırsat bulup güçlükle uzaklaşabildi yaralı genç erkek. Mokoku bütün kabilenin hayret dolu bakışları arasında Zu’nun yanına gitti. Zu’da olanlara şaşırmış hayretle bakıyordu Mokoku’ya. Mokoku Zu’yu kolundan tutarak yanlarından uzaklaştırdı.

O günden sonra kabiledeki hiçbir erkek Zu’nun yakınında dolaşmadı. Kimse Mokoku’nun bu davranışına bir anlam verememişti, ama hep onları konuşuyorlardı. Ne vardı bu kızda onu Mokoku için bu kadar mühim kılan? Kabiledeki diğer kadınlardan hiçbir fazlası yoktu, aslında gözle görülür birçok eksiği olduğu apaçıktı.

V.

Kabiledekiler Mokoku’nun delirdiğini düşünerek her ikisinden de uzak durmaya karar vermişlerdi, fakat Mokoku’nun Zu’yu başka bir erkeğe kaptırabileceği korkusu dinmedi hiç. Zu’yu kabiledeki diğer erkeklerden koruyabilmek için daha güçlü silahlara, daha korunaklı bir barınağa, kısacası daha güçlü olmaya ihtiyacı vardı. Bütün vaktini bu işe adadı. Taşları daha isabetli atma, sopasını daha ustaca kullanma çalışmaları yapıyordu bütün boş vaktinde. Barınağının önüne daha fazla tahta ve taş yığdı. Pek çok defa başarısızlığa uğramış güçlü bir hayvanın yavrusunu alıkoyup, kendisine alışarak büyütmek ve sonunda kendi savunma hizmetinde kullanma projesine hız verdi. Eskiden bu hayvanları diğer hayvanlara karşı kullanmayı planlıyordu, şimdi ise tek isteği onu kabiledekilere, kendi hemcinslerine karşı kullanmaktı. Büyük tehlikeleri göze alarak bir aslan yavrusunu çaldı ve barınağının kapısına bağladı. Hayvana elinden geldiğince itinayla baktı, kaçmaya kalkıştığında yakalayıp tekrar barınağına getirdi.

Sarmaşıklardan hayvanın kurtulamayacağı fakat aynı zamanda onu boğmayacak -yıllar önce ilk denemesi hayvanın boğularak ölmesiyle başarısızlığa uğramıştı- bağlar yaptı. Son denemesi önceki denemelerinden uzun sürdü, hatta Mokoku bir ara başardığı hissine bile kapıldı. Fakat hayvan 5 aylık olduğunda sıkı bir boğuşmadan sonra elinden kurtulmayı başardı. Bir dakika, bu durumu tam açıklayan bir tanımlama olmadı. Mokoku ve kabiledekiler hayvanın elinden güçlükle kurtuldular, diyelim. Bu başarısız projeden Mokoku kesin bir sonuç çıkardı: Aslan bu iş için uygun bir hayvan değildi, sırada fil, gergedan ve timsah yavruları vardı.

VI.

Sonra Zu’nun nazlanma dönemleri başladı. Zu, Mokoku’nun üzerindeki gücünü fark etmişti ve bunu çıkarına uygun bir şekilde kullanıyordu. Artık Mokoku’nun her birleşmeden önce Zu’ya bir takım hediyeler sunması gerekiyordu, bu kimi zaman avladığı bir hayvanın eti, kimi zaman lezzetli meyveler, kimi zamanda parlak taşlar oluyordu. Mokoku bu taşlardan Zu’nun ne anladığını hiçbir zaman çözememişti ama artık nerede parlak bir taş bulsa onu Zu’ya hediye etmek için saklıyordu. Mokoku kabileden az sayıda kalmış arkadaşlarıyla veya kendi başına fazla vakit geçirirse Zu surat asıyor, belli bir süre onunla birlikte olmuyordu. Hele Zu Mokoku’yu kabiledeki diğer dişilerden birinin yanında yakalarsa, uzun süreli bir küslük dönemi başlıyordu. Bu ceza günlerinde Mokoku Zu’yu her zamankinden fazla özlüyor, onu başka bir erkeğin elinden çalacağından endişeleniyor, sonunda dayanamayıp elinde bir sürü parlak taşlar ve meyvelerle Zu’yu bulmaya gidiyordu. Zu bir süre daha nazlanıyor, sonunda zamanı geldiğine inanmışsa Mokoku ile yeniden birlikte oluyordu.

Bir süre sonra Mokoku öyle güzel bir eğitim almıştı ki, hiç peşinden ayrılamaz olmuştu Zu’nun. Zu’nun naz yapan tavırlarından, ona bir şeyler hediye etmek zorunda kalmasından, özgürlüğünün kısıtlanmasından pek hoşlanmasa da, sonuçta uysal bir köle gibi Zu’nun isteklerini yerine getirmekten başka bir çıkar yol göremiyor, zamanının çoğunu onun ihtiyaçlarını karşılamaya ve her gün yenileri ortaya çıkan kaprislerine ayırıyordu.

Zamanla kendisinden başka bir canlının isteklerini anlamaya ve yerine getirmeye çalışmak yeni yetenekler kazandırdı Mokoku’ya. Zu’nun mimiklerinden ne zaman mutlu veya mutsuz olduğunu, ne zaman onunla birlikte olmak istediğini anlayabiliyordu, bu kabiledeki diğer erkeklerin pek beceremediği bir yetenekti. Yalnız mimikler değil, çıkardıkları seslerde farklılaşmaya başlamıştı. Zu ile aralarında kabiledekilerin kullandığından daha fazla anlamlar ifade edebilen, daha zengin bir dil gelişmeye başlamıştı. Hikayenin gerisini ayrıntılı anlatmaya gerek yok, Zu ve Mokoku’nun kabiledeki diğer atalarımıza göre daha fazla sayıda ve daha çok hayatta kalma şansına sahip çocukları oldu. Mokoku düzenli bir cinsellik afyonu ile uyutulabilmek için bir gerçek üretimi olmayan Zu’ya her geçen gün daha çok şey vermek durumundaydı. Zu kendisi ve çocuklarının hayatta kalma şansını artırabilmek için her geçen gün verebildiği tek şeyi -cinselliği- daha kıymetli gösterecek kılıflara sokmak, kendisi istemiyormuş gibi yapmak zorundaydı.

Zu’nun kazandığı başarıyı küçümsemek imkansız! Düşünsenize, karşınızdakine zaten sizin de çıkarınıza olan, yapmasını istediğiniz bir şeyi yaptırıyorsunuz ve bu hizmetinin karşılığında karşınızdakinin tek kazancı köleniz olmak, size daha fazla hizmet etmek oluyor. İnanılmaz bir stratejik başarı!

VII.

Güneş ufukta yavaş yavaş kaybolurken neler geçiyor aklından Mokoku? Biliyorum günümüzün ahlakçıları Zu ve seninle gurur duyacaklar. Diyecekler ki erkeğin kendini tek dişiye adaması toplulukta daha iyi bir sosyal organizasyon sağladı, erkeğin cinsellik karşılığı koruma sağlaması toplum yapısını güçlendirdi. Ekonomistler cinsel kıskançlığın daha çok rekabet ve daha çok üretim manasına geldiğinden dem vuracaklar. Senin iki bacağının arasından başka bir şey düşünmeden yaptığın seçimi, nüfus patlaması, teknoloji ve kültür takip edecek.

Fakat her geçen gün daha yalnız kaldığının farkında değil misin? Geçmişte bütün vaktini beraber geçirdiğin arkadaşlarının birer birer senden uzaklaştıklarını görmüyor musun? Senin canın da onlarla beraber özgürce koşmak, bağırmak, avlanmak, yeniden kendin olmak istemiyor mu? Ya kabilenin diğer dişilerini özlemiyor musun? Koyu tenli, yuvarlak kalçalı Luku’yu? Koca göğüslü şen şakrak Usa’yı?

Peki hepsinden önemlisi karnın tokken kendi başına yıldızlara bakarak düşüncelere daldığın geceleri hiç özlemiyor musun? Ne yaptığının farkında mısın benim zavallı dostum? On binlerce yıl sürecek ucuz, hatta gönüllü bir köleliğin başlangıcı seninle olacak ve senin tercihin hepimizin yaşamını etkileyecek.

Kölelik, ancak zihinsel dogmalarla desteklenirse sonsuza kadar sürebilir. İşte senin başlattığın kölelik, öylesine güçlü zihinsel önyargılarla desteklenmiş duruma gelecek ki, tüm sosyal, iktisadi yapı, hatta tüm ahlak kuralları, buna göre şekillenmiş olacak. Zu’nun çocukları ve torunları, eğer yeryüzüne kadın cinsiyetinde gelirlerse, kutsallık zırhına bürünmüş olacaklar. Fazla çalışmaları gerekmeyecek, hatta en güçlü erkeğe sahip olmayı becermek dışında hiçbir şey için rekabet etmeleri gerekmeyecek.

Toplum düzeni erkeğin çalışması, üretmesi, yaratması, birbiriyle kıyasıya rekabet etmesi üzerine kurulacak. Elinde doğuştan getirdiği hiçbir özel kaynak bulunmayan erkeğin, hayatta kalmak için gerekirse hemcinslerine karşı acımasız olması gerekecek. Kadınların ise sadece tekellerine aldıkları cinselliğini, en mükemmel kılıfta sunmaları.

Akıl almaz gibi görünebilir, fakat insanlık tarihi boyunca hiçbir kölelik, tüm coğrafyalarda bu kadar muazzam, bu kadar itirazsız bir biçimde kabul görmedi. Ayırımcılık tüm insanlık tarihi boyunca benzer bir biçimde devam etti, savaşlarda erkekler öldürüldü, sefaleti erkekler çekti, fakat yalan öylesine zihinlere yerleşmiş olacak ki, insanlar tam tersine inanacaklar.

Tarihin sayısal verilerine sahip olmadığımız için, sürüp giden haksızlığı ancak bu günün verileriyle anlatabiliriz. Günümüzün, bu coğrafyaya ait verilerini alt alta sıralayalım, bak karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor:

Düşün bir, günümüzde iktisadi üretimin yüzde 75’i erkekler tarafından gerçekleştirildiği halde, bunun sadece % 40 erkekler tarafından tüketiliyor. Üretimin %25’i kadar katkı sağlayan kadınlar, kendilerinde tüketimin %60’ını gerçekleştirme hakkını buluyorlar.

Her yıl binlerce erkek sokakta, sefalet içinde ve açlıktan ölürken, iki milyon kadın, ömürleri boyunca hiç çalışmadan, babalarının çalışmış olması sebebiyle aylık maaş alıyorlar ve sağlık güvencesine sahipler. Hiç şaşırmamak gerek, kadınların dörtte üçü çalışmak istemiyor, çalışmaya gerek bile görmüyor. Çalışmak istediklerindeyse, işsizlik diye bir sorunla karşılaşmıyorlar. Bu ülkede üniversite bitiren erkeklerin yüzde otuzu işsizken, kadın işsizliği neredeyse sıfır denecek noktada. Çalışan kadınlar, erkeklerden on yıl daha fazla yaşadıkları halde, erkeklerden 6 yıl daha erken emekli olur, sağlık sistemine erkeklere göre iki misli daha fazla maliyetleri var.

Tum bu masraflar, senin henüz adını bilmediğin, fakat tanıdığın tüm canavarlardan daha korkunç bir canavar olan devlet adı verilen eli sopalı haydut tarafından karşılanıyor.

Sayende, eğer oğlan çocuk olarak doğarlarsa torunlarının hayatları bile kıymetsiz olacak. Cinayete kurban gidenlerin yüzde 75’i erkekler olduğu halde, doğuştan kötü ve harcanan cinsiyet olarak ilan edilmiş erkeklerin ölüleri bile bir değer taşımazken, her kadının cinayete kurban gitmesi manşetlere taşınacak

Bir de bakarsın Mokoku ülkemde bir aptal dernek, bir koca gazete başlığı atmış: Bu ay 16 kadın öldürüldü. Aynı ayda öldürülen 484 erkeğin bahsi bile geçmeyecek ve tüm vasat zekalılar, o ay sadece kadınların öldürüldüğünü zannedecekler.

Birileri çıkıp bu çarpıtmalarının foyasını ortaya çıkarmak isterse, söyledikleri kimsenin zihnine ulaşamayacak bile. Sözgelimi biri çıkıp eğer günümüz dünyasında onlarca kat daha fazla erkeğin öldürüldüğünü, erkeklerin eğitim, iş ve sosyal hayatta, hatta yasalar önünde açıkça haksızlığa uğradığını hatırlatacak olursa, beyni yıkanmış torunların ona deli bir mizojen muamelesi yapacaklar.

Tüm bunların hepsi, senin cinselliği de olağan bir değişim bedeli olan bir meta olarak görememiş olman, aptalca kıskançlığınla binlerce ahlak kuralı yaratmış olman yüzünden.

Söyle Mokoku, o sahilde ufka bakarken, bize ne yaptığını da görüyor musun?

VIII.

Uzaktan Zu şarkı söyleyerek sana doğru geliyor. İçinde yine o heyecan ve kıpırdanış. Kalbinin ritmi değişti farkındayım. Şimdi denizden esen bu tatlı meltemin varlığında, kumsalda Zu ile bir kez daha sevişmek çok güzel olur, onu da biliyorum…

Biliyorum imkansız bir dilek, ama yine de söylemeden edemiyorum: Keşke,  bu gönüllü köleliğe balıklama atlamadan önce, kendin için değil, hiç değilse bizim için biraz daha pazarlık etsen…

***

**

*

Hikayeye ilişkin bilimsel okumalar:

1. Baumeister RH, Vohs KD. Sexual Economics: Sex as Female Resource for Social Exchange in Heterosexual Interactions. Personality and Social Psychology Review 2004, Vol. 8, No. 4, 339–363

2. Burt A. Concealed ovulation and sexual signals in primates. Folia Primatologica 1992; 58, 1–6.

3. Pawłowski B. Loss of Oestrus and Concealed Ovulation in Human Evolution. Current anthropology Volume 40, Number 3, June 1999

4 . Haselton, M. G., Mortezaie, M., Pillsworth, E. G., Bleske-Rechek, A., &

Frederick, D. A. (2007). Ovulatory shifts in human female ornamentation:

Near ovulation, women dress to impress. Hormones and Behavior,

51, 41–45.

5. Ovulatory cycle effects on tip earnings by lap dancers: Economic evidence for human estrus?Geoffrey Miller, Joshua M. Tybur, Brent D. Jordan

6 Türkiye İstatistik Kurumu, İstihdam verileri.

7. Sargin S, Temucin K. Türkiye’de suçlar ve mekansal dağılışı.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.