Hakimiyet bilakayd-ü şart milletindir !

Sürekli Söyleşi | | Eylül 18, 2011 at 8:09 am

– Yani ?.

Yani öztürkçesiyle “egemenlik bağsız koşulsuz ulusundur !”. Millet Meclisinin 23 Nisan 1920’de açılmasıyla ”egemenlik” milletin eline geçti..

– Hönkk??…..

20 Ocak 1921’de kabul edilen ”Teşkilatı Esasiye Kanunu”nun ilk maddesini, ”Hakimiyet bila kaydü şart milletindir. (…)” oluşturdu. 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda ise ”egemenlik” esası, Üçüncü Madde’de, ”Hakimiyet bilakaydüşart Milletindir” olarak belirtildi. Bu kanunun Türkçeleştirilmesini sağlayan 10 Ocak 1945 tarihli 4695 kanun sayılı Anayasa’da Üçüncü Madde’de yer alan hükümle ”Hakimiyet bilakaydüşart Milletindir” ibaresi, ”Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”e dönüşümünü tamamladı. Bu ibaredeki en önemli kısım “”bilakayd-ü şart”” kısmı biliyor musun?.

– Neden?

Hani anayasada ve yasalarda birileri bu hakimiyeti önce millete sanki verirmiş gibi görünüp…, sonra Ancaaakkk…., diyerek bir kalem çalımıyla eklenen cümlecikte gerisingeri alamasınlar diye.. .

– Peki alamamışlar mı? Hakimiyet bizim mi şimdi yani ?

Sen ulus musun?. Hakimiyet ulusun hakimlerinindir. Her kimlerse onlar. Ne eksik ne fazla.. Sana düşen tüm hakimiyet eline, beline, diline hakim olma yükümlülüğü. Yani sen yükümlüsün… Onların hakimiyetinin yükümlüsü ve hükümlüsü. Büyüklerimiz her zaman herşeyi bilirler. Onların hikmet-i hükümetinden ve hakimiyetinden hiçbir sual olunamaz. Hakim adam esasen görünüşünden yürüyüşünden duruşundan (bir de kıyafetinden ve etrafındaki insanların yaltaklanmalarından) açıkça belli olur. Eğer ki bir söz yanlış dahi olsa o söylediğinde o söz aniden doğru hale gelecektir. Onun her hükmü kendisi aksine bir hüküm verinceye kadar geçerlidir..

– Bana ahkam kesme. Zafer, demokasiyi kaldıraç olarak kullanan Hitler’in olduğu gibi, bu coğrafyaya göre şekillendirimiş ılımlı islamın olacaktır. 1933’te seçildi Hitler. Bürokrasiyi, tıpkı şimdiki AKEPE iktidarının yaptığı gibi kendine göre şekillendirdi. Sonra yaptı yapacağını.

Bir kere “”Hitler sivil darbe yaptı, demokrasiyi kaldıraç olarak kullandı ve öyle iktidara geldi”” lafı tamamen zırva. Çünkü Hitler bilakis ortada demokratik bir düzen olmadığı için iktidara geldi. Özelikle de yargı bürokrasisinin kafadar bulduğu Hitler’i iktidara getirmek için Weimar Cumhuriyeti’nin ayağına çelme taktığı ve Führer’in haksız olarak iktidara gelmesini sağladığı bir gerçek. Üstelik o sıradaki Almanya’daki yüksek yargı’nın durumu bizim şu andaki(2010) durumumuzla (anayasa mahkemesi, danıştay, yargıtay) çok fazla benzerlik taşıyor. Türkiye’deki bürokrasinin mücadeleyi her kazandığında hemen kendi Hitler’ini bulup iktidar’a getirmeye çalışacağı da aşikar.

– Kuvvetler ayrılığı yok mu?.

Bu da çok saçma. Kendi dükalığının gücünü tehlikede gören bürokrat “”Kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğnenmesin. Yargı Bağımsız olmalı…” diye ortaya çıkıyor. Bugünkü ucube düzeni taa Monteskiyö’den kalma “Trias Politica” ilkesi ile savunmaya kalkman, hem de bunu her üç erke(yasama/yürütme/yargı) de karşı olan bana karşı yapman çok komik. Türkiye’de Trias Politica kalübeladan beri hiç ama hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Şemdinli savcısını meslekten ihraç ettirme işini HSYK’ya “”bizzat”” kendisinin yaptırdığını paşa bizzat TV’de açıklamıştı. Yani,.. yargı bizzat kumandanların komutasında iken ve “çok bağımsız” bir dördüncü erk konumunda bulunan ordunun hal’i pürmelali ortada iken kuvvetler ayrılığı tahayyül etmek her türlü tehayyüzden münezzehdir.

– Yargı bağımsız değil mi yani?

Yargı’nın bağımsız olmak gibi bir derdi hiçbir zaman olmamıştır. Yargı küflenmiş, bağımlı, yanlı, ve taraf. Halka karşı daima devletinden (bürokrasiden) yana, imtiyazlı, sorumsuz ve dokunulmaz. Öyle kalmak da istiyor.. Öyle kalmasına aklıbaşında hiçbir vatandaş razı olmamalıdır. Vatandaş razı olsa bile zaten buna dünya artık izin vermiyor .

– Ama ABD, Fethullah’ı kullanarak bu coğrafya için mevcut hükümetin de işbirliğiyle özel şekillendirilmiş bir ılımlı islam tasarlıyor.

Haydaa… Ilımlı’dan daha kallavice bir islam bu coğrafya’da zaten mevcut. İslam kötüdür, bu toplum için artık zararlıdır demek için illa kırk yıllık islam’ı da “amerikan” menşeli hale getirmek mi gerekiyor?..

– Kurallar her daim egemen sınıflar tarafından oluşturulur. Yeni yasalar yapar, yargı kurallarını, tüm kuralları da onlar koyar. Bu iş tüm dünyada hep böyle olmuştur.

Peki.. ama bu iyi bişey mi?. Doğru mu? Böyle olmasını mı istiyoruz?. Mesela kölelik son 150 yıla kadar tüm dünyanın her tarafında 10bin yıldır geçerli meşru bir toplumsal düzendi. İnsanlar alınır satılır, damgalanır, zincire vurulur istenildiği gibi kullanılabilirdi. Kullanım amacına göre iğdiş(hadım) edilmesi ya da ibreti alem için elini kolunu, kafasını kesme, dilini koparma, gözüne mil çekme egemenler için meşru uygulamalardı. Kutsal kitaplarda da yeri vardır. Güç sahiplerinin bunları yapması caiz idi. Eğer “”ben istemesem de eşyanın tabiatı böyledir”” der isen bunu da aptalca bulurum.. Ben egemenlerin olmadığı ve egemen olmayanları zapt-ü rapt altında tutacak yasa va yargılamalar yapılmasının mümkün olamadığı bir dünya istiyorum….

– Bu mümkün mü?.

Evet teknik olarak gerçekten mümkün.. Ama bu ülkede senin temsil ettiğin bir çoğunluk buna inandırılamadıkça asla mümkün olmadığı anlaşılıyor. Bütün sorun sizlerin ikna edilebilmesinden ibaret..

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.