Yeni esas paramız nasıl olmalı ?

Para, Devletler ve Biz | | Şubat 28, 2012 at 11:53 am

Ağaçta yetişmeli. Eğer varsa bir üretiminiz, devlete ve bankalara hiç ihtiyacınız olmadan, üretiminizin karşılığı olan parayı kendi bahçenizde bulunan bir ağaçtan toplayabilmelisiniz.
Evet teknik olarak böyle birşey artık mümkün !

Para, üretilmiş malların veya hizmetlerin miktarını temsil eden, ve değeri temsil gücüne bağlı olan bir değiş tokuş aracıdır.

Çaycınız size getirilen bir çaya karşılık vereceğiniz plastik markayı bir ödeme aracı olarak kabul eder, yemekhane verdiğiniz yemek fişini yemekle değiştirebilir. Ama fişin veya markanın temsil gücü onu daha gerçek sayılan bir parayla değiştirmeyi kabul ve taahhüt edenlerle sınırlıdır. O halde, kullandığımız değişim araçlarının bazıları bir değeri değil onu temsilen kullanılan “gerçek para” saydığımız birşeyi temsil etmektedir. Banka kartları (plastik paralar), PayPal, çek, senet ve sair kıymetli evraklar hep böyledir. Sonuçta hepsi kıymetleri “gerçek para” saydığımız TL, $, € gibi birşeyi temsil gücüne bağlı ikincil paralardır. Bunları o nedenle para değil “ödeme yöntemi / metodu / aracı” olarak adlandırıyoruz.

Peki birincil (esas gerçek) para nedir, ve neden öyledir?. Yani ona gösterdiğimiz itibar nereden kaynaklanıyor?.

Gerçek para dediğimiz şey kuşkusuz herkesçe tanınan, ihtiyaca göre üretilebilir ve her yerde kolayca temin edilebilir ve taşınabilir olan, ancak üretilebilirliği temsil ettiği miktardan daha kolay da olmayan birşey olmalıdır. Örneğin bir koyunu satın almakta kullanacağımız miktardaki bir altının üretimi o koyunu üretmekten daha kolay olmamalı ve bu durum zamana ve mekana göre de değişmemelidir. Aksi halde altın paranın gerçek bir değeri temsil itibarı düşer.

Bugün itibariyle altın onca ileri teknolojiye rağmen temsil ettiği değere göre üretim maliyetini korumuştur. Yani değer saklama özelliği bakımından hala birincil bir para niteliğini de taşımaktadır. Ancak diğer nitelikleri zayıftır. Diğer bazı değerli metalleri, taşları, arsaları ve sanat eserlerini de bu özellikte sayabiliriz. Sahip olduğumuz bu tür değerlerden oluşturulacak bir havuza dayalı olarak çıkaracağımız ikincil paraların göreceli itibarını gelecekte de korumaya devam edeceğini varsaymak hatalı olmaz. Sözgelimi Van Gogh’un – “Dr. Gachet’in portresi” isimli eserinin sahibi o tablo için beher kupürü 120 milyonda bir olan bir hisse senedi çıkarsa, ve bu hisse senetlerini e-para olarak piyasaya sürse, her biri 1 dolar değere sahip bu kupürlerin zamanla değerinin düşmediğini görecektir.

Ancak gerçek kıymete dayalı bu tür birincil paraların önüne geçilmesi imkansız bir kusuru var. İhtiyaca göre hızla arttırılıp azaltılmaları mümkün değildir. Birincil para o ekonomideki mal veya hizmet üretimini temsil ettiğinden, reel üretim arttıkça paranın (emisyonun) da otomatik olarak artması, azaldıkça da azalması gerekir. Oysa değerli malların miktarının böyle arttırılıp azaltılması mümkün değildir. Ayrıca konvertibilitesi ve mobilitesi de masraflı ve risklidir.

Sözgelimi elinizde bulunan sabit miktardaki altını metal para (sikke) olarak basıp tedavüle soktunuz. Üretim arttıkça paranıza talep artacağından paranız ihtiyaca yetmez hale gelecek, emisyonu arttıramadığınız için de deflasyonla malların parasal izafi değeri korunamaz olacağından bundan ekonomi olumsuz etkilenecektir. Öte yandan ekonomi zayıfladıkça paranızın temsili değeri düşecek (enflasyon), altın parayı eritip ziynet eşyasına çevirenler ortaya çıkacaktır. Paranızın doğru bir para olması değer ölçüm kabiliyetini korumasına bu da emisyonun ekonomik üretim miktarını birebir takip edebilmesine bağlıdır.

Bu durum bizi alternatif olarak ikinci esas türe, yani ulusal paralara getiriyor. Bu paralar günümüzde altın veya bir başka herhangi kıymetli değere dayalı olmadığı halde tüm dünyadaki parasal gücün ezici çoğunluğunu temsil etmektedir. Kıymetleri tamamen bürokratik uygulamalarla korunmaya çalışılır. Devletler yasama, yürütme ve yargı erklerinin kendisine sağladığı otoriteye ve gerek sahip olduğu gerekse de kontrol ettiği büyük ekonomik kıymetlerin gücüne dayanarak parayı idare etme işine soyunmuştur. AB ve IMF paraları da daha farklı değildir.

Bu paraların iki önemli zafiyeti vardır. Birincisi günümüzdeki globalleşme nedeniyle onca gücüne karşın ulusal bürokrasilerin kendi paraları üzerinde tam ve gerçek bir konrol sahibi olamamaları. İkincisi de paranın ve ekonominin siyasi iktidarlar ve bürokrasinin tasarruf, tasallut ve istismarına maruz kalmasının doğal bir sonucu olarak üreticilerin ve halkın zararına ciddi boyutta adaletsizliklerinin ortaya çıkmasıdır.

Devletlerin paranın sahibi olması bürokrasiye halkın ürettiği katma değerler üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma gücü verir. Bu gücün tam adaletli olarak kullanılması da hemen hemen hiç mümkün değildir. Eğer bürokrasinin ekonomiye ehliyetsizce müdahalesinin yol açtığı zararların önüne geçmek istiyorsak en öncelikle yapmamız gereken şey devletin parayla ilgili güçlerinin elinden alınmasıdır..

Eski çağlarda devletlerin ve feodallerin halkı köle yapmak üzere sahip oldukları en önemli araç “toprak” imiş, çünkü tarım ekonomisinde en önemli tek üretim aracı toprak. Toprağa sahip olan diğerlerini köleleştirebiliyor.

Üretimin çeşitlendiği, tarımın payının sadece yüzde birkaçlara indiği günümüzde ise ulus devletlerin halkı köleleştirmek üzere sahip oldukları en önemli araç paradır. Para sayesinde bürokrasi ürettiğiniz ve tüketiğiniz her katma değer üzerinden çok yüksek bir payı (emme basma tulumba gibi) kendi kasasına aktarabilmektedir. Eli sürekli cebinizdedir. Ona istediği komisyonu vermeden bir cebinizden öbürüne para aktarmanız mümkün değil.

Kümesinizde komşularınızla birlikte yetiştirip yumurtasını yediğiniz üç tane tavuğunuz olsa devletin bürokratı illaki gelip sizi denetleyecek, izin verecek kendi payını alacak. Ya da hiç izin vermeyecek. Kaşının üstünde gözün var, sen onu şöyle yapma böyle yap diyecek. Suçlayıp cezalandıracak. Böyle bir mantığı var bu yapının. Uzlaşmak imkansız. Bu durumda ne yapılabilir?

Devletler malın (veya paranın) geçtiği tüm yerlere kendi adamlarını yerleştiriyor. Sizi oradan geçerken durdurup tüm heybelerinizi açtırıyor, bir bir bakıp içindekilerden kendince uygun gördüğü kadarını alıp geçmenize izin veriyor. Aldığı miktar prensip olarak sizi öldürmeyip yaşamanıza ve faaliyetinizi anca sürdürmenize yetecek kadar olmalı. Ancak nobran memurlar bazen bunu da bilemez. Almayı uygun gördükleri pay kimi zaman sizin işinizi batırır, katma değer üretiminizi de tamamen sıfırlar.

Sizden bunların alınmasının sonuçta size yol su ve elektrik olarak geri dönecek hizmetlerin karşılığı olduğu iddiası tamamen bir safsatadır. Bürokratın sizden bunu istemesinin (ve almasının) nedeni elinde alabilecek gücünün olmasından başka birşey değildir. Tıpkı bir haydut gibi alabilecek gücü olduğu için alır. Vicdanen tartıp da buna hakkı olup olmadığını hiç düşünmez. Mevzuatı hazırlayanlar da düşünmez. O payın alınmasının, ya da işinizi o bürokratın istediği şekilde yapmanızın sizin işinizi batıracak, ya da tüm üretim şevkinizi kıracak olması onun hiç umurunda bile değildir.

Sanal mal ve hizmetlerin hızla çoğaldığı bir çağda yaşıyoruz. Sayısız resim müzik, kitap, film gibi sanat eserleri olsun, yazılımlar, web hizmetleri, planlar, araştırma raporları gibi sayısız mal ve hizmet ürünü sanal piyasaya arz edilmektedir. Siz de bu tür mal ve hizmetlerden bazılarının hem üreticisi hem de tüketicisi olabilirsiniz. İşte bunların klasik paralarla global olarak takası söz konusu olduğunda ürettiğiniz (ve tükettiğiniz) her tür mal ve hizmet için ülkelerin bürokrasileri gelip yakanıza yapışacaklar. Sizi sayısız mevzuat ve mükellefiyetin içine sokup, işinizi yavaşlatıp, her adımınız için yüklü paylar isteyecekler. Belki de sizi hiçbirşey alıp satamaz ve kendi işinizi yapamaz hale getirecekler. Bunu yapmalarının tek gerekçesi üretilen (tüketilen) katma değerin görünür “olması”. Oysa hiçbir haydut görmediği bir malı veya parayı sizin elinizden alamaz.

O halde geleceğin yeni nesil birincil paralarında ve online alışverişlerinde bekleyeceğimiz temel özellikler şunlar olmalı.

  1. Para ve mal akışı doğrudan taraf olmayan hiç kimsenin giremeyeceği, göremeyeceği VPN (özel sanal ağlar) üzerinden, ilgilisi dışında hiç kimsenin girmesi, görmesi, paketini açması, denetlemesi imkansız olacak şekilde olmalı. Özel haberleşme sayılacağından, ülke bürokrasilerinin buna aykırı olarak yürürlüğe koyacağı herhangi mevzuat insan haklarına aykırı kabul edilmeli ve itibar görmemeli.
  2. Para ve mal hareketinde tüm taraflar bireysel kişiler olmalı, aralarında hiçbir kurumsal hükmi şahsiyet bulunmamalı.
  3. Üretilen ve tüketilen (arz ve talep edilen) gerçek mal ve hizmet miktarını tam olarak temsil etmeli. Para takas edilen gerçek mal ve hizmet alışverişlerinin birebir kaydını tutan, ona noterlik eden bir temsil konumunda olmalı. Hayali üretim ve tüketimlerin gerçekmiş gibi kaydına imkan vermemeli.
  4. Tüm parasal hareketlerin (alışverişlerin) online otomatik işlemesi sağlanmalı. Bireysel ve kurumsal manipülasyona imkan veren hiçbir merkezi uygulama olmamalı. Para internet ağında özgürce dolaşan bilgi hareketlerinin bir parçası haline gelmeli. Merkezi kontrollara imkan vermeyen dağıtık ağ (distributed network) prensibine göre çalışmalı.

Halen internette alan ismini bildiğimiz bir siteyi DNS (alan adı sunucuları) üzerinden bulup ulaşabiliyoruz. Yukrıda Md. 3 ve 4’de tarif edilen alışverişler de ayni biçimde ancak özel üyelikle VPN’ler üzerinden girilebilen ve sözgelimi MES (Money Exchange Server) adı verilecek bulut bilişim ağı sunucuları üzerinden gerçekleştirilebilir.

Satıcının internete koyduğu bir mal/hizmet için alıcı bir sipariş geçer. Mal MES üzerinden alıcıya online ulaştırıldığında alıcının onayı üzerine parası satıcıya gider. Satışların genellikle memnuniyet garantili (beğenmezsen paran iadeli) olarak yapılması mümkün. (MES’e memnun olmadım iletisi yaptığınızda elinizdeki mal kendi kendini iptal eder MES size paranızı geri çıkartır.)

Buradaki alışverişte Satıcı, Alıcı ve MES olmak üzere sadece 3 taraf var. MES’de para bulunmuyor. Herkesin parası kendi bilgisayarında. Yani şahısların bilgisayarını ele geçirerek parasını soyabilirsiniz belki ama MES’i ele geçirerek (toplu bir soygun yapıp) yüklü bir para almanız ya da bilgileri ele geçirmeniz mümkün değil. Paranın çeşitleri var. Mesela garantili para bilgisayarınızdan çıkıp başka bir yere gittiğinde siz itiraz ettiğiniz anda otomatik olarak size geri dönüyor.

Nakit modeli para ise mobil cihazınıza (cep telefonuna) çıkartıldıktan sonra doğrudan harcama aracı olarak kullanılıyor. Yazarkasa ve başka telefonlara aktarılabiliyor. Ancak bu tür nakit paranın da (motoru kendi içinde olan) bir garantili versiyonu var. Bu da kimden kime gittiğinin kaydını tutuyor ve MES’e geri döndüğünde rapor verebilen bir takip sistemine sahip. MES’in logları ağ içindeki halka açık olmasına rağmen bu bilgiler kimin kime kaç paralık mal sattığını öğrenmekte kullanılamaz. Bilgilerin tamamına erişmek için bütün bilgisayarları ele geçirmek lazım. Ağ üzerinde fiziksel konumları bilinemeyen bilgisayarları ele geçirmek ise imkansız.

Böyle bir para doğrudan (otomatik olarak) üretilmiş malların veya hizmetlerin miktarını birebir temsil edeceğinden enflasyon ve deflasyon mümkün değil. Yani değerinin psikolojik(sanal) faktör dışında hiçbir nedenle üretim miktarından bağımsız olarak değişmesi mümkün değil. İmajı oturdukça bu faktör de zamanla ortadan kalkacaktır.

Ulusal paralara göre üçte ikiye varan orandaki maliyet avantajları bu parayı kullanan ekonomiyi uçurur. Ulusal ekonomilerin bununla rekabet etmesi imkansız. O yüzden ulusal ekonomilerin bürokrasileriyle sıcak çatışmaya girmesi tehlikesi ihtimali vardır.. (Ulusal bürokrasiler birbiriyle dayanışma içinde bu ağları “suçlu” (karanlık ve suç konusu alışverişlerin döndüğü) yerler olarak ilan edebilir ve yıkmağa girişebilirler. Bu parayla ilgili tek gerçek tehlike işin burasındadır.)

Herhangi bir lokasyondaki bir grup MES’in çökmesi ticareti etkilemiyor. İletişimi aksatıp bilgi kayıplarına yol açmıyor. Dağıtık ağ ve bulut bilişim teknolojilerinin böyle bir avantajı var.

Sistem içindeki her türlü mal ve para akışı ahlaken ve vicdanen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8/1 (haberleşmenin gizliliği) maddesinin (ve bizim ilgili anayasa maddemizin) koruma kapsamı altında olmalı, yasal gerekçeler ileri sürerek ağlarda bulunan gizli para ve mallara (ya da bunlarla ilgili bilgilere) üçüncü taraflarca bürokratik erişim istenmesi haydutluk olarak nitelenmelidir.

Öte yandan MES’e dışarıdan para (TL, $, €) girişi ve sistemden dışarı para çıkışı doğal olarak ülkelerin vergi mevzuatlarına takılacaktır. İrsaliye gerektiren fiziksel malların alışverişleri için de benzer bir durum geçerlidir. Belki bu MES sunucularını uzak bir ülke parası ilan edip diğer ülkelerle bir kambiyo sözleşmesi imzalamak gibi bir hukuki yaklaşım olabilir. Ancak ülkelerin maliye bürokrasilerinin kendi hudutları dahilinde üretilen ve tüketilen mallardan vergi alamayacakları endişesiyle buna da olumlu yaklaşmamaları son derece beklenebilir bir durum.

Diğer paralarla arasında yasal bir kambiyo mevzuatının olmaması ve MES dışına çıkacak paraların ülkelerce “kayıt dışı / kara para” muamelesi görecek olmasının böyle bir parayı zorlamayacağını, bu paranın zamanla her halükarda kapsama alanını ve temsil ettiği mal ve hizmet çeşitliliğini sürekli arttırmasını ve uzun vadede global üretimi temsil eden en kuvvetli global para haline gelmesini bekleyebiliriz. Global ekonomide ulusal bürokrasilerin idare ettiği paraların yarattığı krizlerin başka türlü önüne geçmek de zaten kesinlikle mümkün değil.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.