Kollektivizm
Sözlük | canakci | Mart 5, 2012 at 4:27 pm
Hiçbir koyun kendi varlığını bilinçli olarak bir sürünün varlığına armağan etmez, edemez.
Tüm toplumlarda en küçük yaştan itibaren bireylere yapılan en temel sistematik koşullandırma kolektivizm üzerinedir. Bu görüş insanlara insani hedeflerin en iyi “işbirliği” veya “kollektif çaba” yoluyla elde edilebileceği inancını telkin etmeye çalışır ve bunun bireysel çabalardan hem daha kıymetli hem de daha ahlaklı olduğunu vurgular.
Kolektivizmin iki tipi olduğundan söz edilir. Eşitlik, paylaşma ve dayanışmayı vurgulayan “Yatay” kolektivizm ile yetkililerin otoriter iradesine fedakarca teslim olunmasına vurgu yapan “dikey” kolektivizm. İkisi arasındaki temel fark eşitlik konusundadır. Yatay kolektivizmde tüm insanlar özde eşit kabul edilir. Bu eşitlik imkanlar ve fırsatlar yönündendir. Aslında aynilik değil farklılıklara ve özgürlüklere vurgu yapılır, ancak eşitlik sadece herkesin eşit fırsatlara sahip olması yönündendir. Öte yandan dikey kapitalizmde hiyerarşi vardır ve insanların özde eşitsiz oldukları vurgulanır. Heriki durumda da ortak mülkiyetler ve kolektif iradenin gerektirdiği plan ve prensiplerin idaresi söz konusudur. Ekonomi alanında kolektivizm bazı şeylerin bireylere veya zümrelere değil mutlaka toplumun tümüne ait olması ve herkesin ortak yararına kullanılması gerektiğini gerektiğini savunur.

Kollektivizm insanları 'ağlanacaaak...ağla' şeklinde emir ve komutlarla duygusal gösterilere yöneltebilir.
Oysa bu doğru değildir, ve aslında gerçek çok farklıdır. Kolektivizm bireyciliğin tersidir. Egoizmin veya bencilliğin değil. Bireyin doğal halini yani “kendisini” yoketme ve onu bir sürünün malı haline getirme gayretidir kolektivizm. İnsanın doğal varoluş biçimi bireyci olduğundan, onun üzerinde kolektivist bir yaklaşımın uygulanabilmesi için çok fazla kandırma, koşullandırma ve zorlama gerektirir. Bireyin diğer bireylerle özgür iradesine bağlı olarak gönüllü dayanışma ve işbirliği içinde olması zaten son derece doğaldır. Diğer insanlarla işbirliği ve dayanışma zaten tamamen bireysel karar ve davranışlardır. Bu kolektivizm olarak tanımlanamaz. Ancak, bireyin “”sürü üyesi aidiyetli biçimdeki”” davranışının zorlama ve koşullandırma yoluyla elde edilmesi kolektivizm ile mümkün olur. Kolektivizmin temel prensiplerinin sonuna kadar uygulanması ise toplumda çözülmeye ve silahlı çatışmanın sürekliliğine götürür. Hep böyle olmuştur.
Doğal hali özgür bir yaratık olan insanı kolayca güdülebilen bir sürü hayvanı haline getirmek için aslında çok sistemli, ince, ayrıntılı teknikler uygulanır. Her türlü kolektivist insan yetiştirmek için aşağıdaki adımlar sanki evrensel bir kılavuz niteliğindedir;
![]()
|
Kollektivizm insan doğasındaki bireyciliğin tam tersini temsil eden bir kültürel unsurdur. Sürekli grup amaçlarının bireysel amaçların üzerine olduğuna, sosyal gruplar içindeki kaynaşma, dayanışma ruhu, aidiyet v.b. kavramlara vurgu yapar.
Tüccar ve savaşcı tarih boyunca birbirine taban tabana zıt kimliklerdir. Savaş alanlarında ticaret gelişmez, fabrikalar üretim yapmaz. Yıkıntılar altında kar artmaz. Kapitalizm bir tüccarlar toplumudur ve bu nedenle kapitalizm, ticareti “bencil”, feth etmeyi ise “soylu” gören her silahlı haydut tarafından eleştirilir. Kimileri de kollektivizmi sosyalizm, komünizm türü rejimlere mahsus bir özellik sayar, kapitalist sistemlerde kolektivizmin olmadığını savunur….Oysa bir devlet veya dinin, hatta ailenin bulunduğu en küçük toplumsal düzenlerde kolektivist yaklaşımın temel örneklerine şahit oluruz.
Aslında kolektif beyin diye bir şey yoktur. Kolektif düşünce (akıl) diye bir şey de yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma, ya bir uzlaşma, ödün verme sürecidir, ya da birçok bireysel düşüncelerin bir ortalamasıdır. İkincil önem taşıyan bir şeydir. Birincil eylem.. yani mantık yürütme süreci… bir tek kişinin tek başına yapması gereken bir şeydir. Yemekleri bir sürü insana paylaştırabiliriz. Ama kolektif bir midede sindiremeyiz. Hiç kimse kendi ciğerlerini, başkasının yerine solumak için kullanamaz. Hiç kimse kendi beynini, başka birinin yerine düşünmek için de kullanamaz. Vücudun ve ruhun bütün işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamazlar ve devredilemezler.
Buna rağmen kollektivizm temel biçimiyle dünyanın her tarafında yoğun veya seyreltilmiş biçimiyle sosyal hayata mal olmuş durumda olduğunu görmekteyiz. Liberal Demokrasinin hüküm sürdüğü batı tarzı kapitalist ekonomilerde de çoğu üretim aracının mülkiyeti kolektiftir. Ekonomi yönetimleri çok büyük ölçüde kolektivisttir. Ancak, kuşkusuz sosyalist, komünalist, ümmetçi, totaliter, ve otoriter düzenlerde kapitalist düzenlere göre daha yoğun bir kolektivizm sözkonusudur.
Mesela korporatist olarak adlandırılan düzen kolektivist düzenin daha da koyultulmuş bir şeklidir. Korporatist düzende toplum bireylerin toplamından da çok daha önemlidir. O yüzden grubun hakları ve ahengi için bireylerin sadece hakları değil kendileri de rahatlıkla feda edilebilir. Bireyin hakları diye birşey yoktur. Komünist düzende ise bireyin mülkiyet hakkı olmamakla beraber birey kısmen de olsa bazı haklara sahiptir. Öte yandan devletçi, veya dinci olmadığı, herhangi hiyerarşik kurumsal yapının otoritesini de savunmadığı halde kollektivist olan bir felsefe de vardır. Anarşizm.
Mesela anarko-komünizmde sadece üretim araçları değil, bireysel emeklerin ürünleri de toplumun malıdır.
Yani devletsiz kolektivizmde de birey kendisinin değil herşeysiyle ve tamamen toplumun malı haline getirilmektedir. Ama bu teorik bir durumdur. Gerçek anlamda istikrarla uygulanması imkansızdır. Pratikte eğer bir toplum varsa mutlaka onun toplayıcıları ve adına hükümet denmese de ilan edilen değerlerinin belirleyicileri vardır. Kendilerini öyle ilan etmeseler de onlar sürünün çobanı olmuş iktidar mensuplarıdır. Onun da özde diğer toplumcu sistemlerden hiçbir farkı yoktur.

Her gün 'Ben bir Juşistim, dinim cinsim uludur, varlığım ülkem varlığına armağan olsun'
şeklindeki yeminleri tekrarlamak zorunda olan Kuzey Koreli çocuklar.