İslamofobi ve Hristiyanofobi

Sözlük | | Ekim 26, 2013 at 2:37 pm

“Fobi” bir anksiyete bozukluğu türünü tarif eden ve klinik psikolojide kullanılan bir tıp terimi olup, gerçek bir tehlikenin boyutlarıyla orantısız, rasyonel olmayan bir korkuyu ifade eder.

Sözgelimi çoğu insan yılandan korkabilir ama hiçbirine “yılan fobisi var” diyemeyiz. Çünkü yılan tehlikeli bir hayvandır ve tehlikeden korkmak bütün insanların en doğal hasletidir. Oysa “Ofidyofobi”denilen klinik durum yılanla ilgili uyaranların eksik olduğu (yani yılan bulunması hiç mümkün olmayan) bir ortamda dahi yılan gelebileceği endişesi duyan ve bunun için önlemler almaya çalışan birisine işaret eder. Korkusu irrasyoneldir. Arızalı bir durumdur.

Peki İslâmdan korkulabilir mi, korkulması rasyonel bir durum mu?

Tabii. Şüphesiz korkulabilir!. Korkulması da gerektir. Çünkü Siyasal İslam modern insanlar için gerçekten çok korkutucudur. Eğer ortada yakın ve gerçek bir tehlike söz konusu olmasa idi korku duyulması rasyonel bulunmayabilir, “Fobi” olarak adlandırılabilirdi. Oysa bugün birbiriyle sürekli çatışan çeşitli mezhep ve fraksiyonları, kafa kesme eylemleri ve intihar bombacılarıyla siyasi islam son derece korkutucu birşeydir. Çoğumuz için yakın ve gerçek bir tehlikeye işaret eder. Siyasal İslamdan korkmak herkes için normaldir, rasyoneldir, Fobi olarak nitelenemez. Bu korkuya “İslamofobi” adı verilmesi Siyasal İslamın bugünkü irrasyonel durumunu normalleştirmeyi ve bilakis ondan korkanları arızalı durumda göstermeyi amaçlayan bir demagojik ifade olmaktadır. .

Lehçesinden Azeri olduğu anlaşılan şair anonim eserinde İslam ve İslamcılardan kaynaklı yakın ve gerçek bir tehlikeye karşı duyulan rasyonel bir korkuyu dile getirmektedir. Türk ve Müslüman bir ülkede yaşayıp çok vahşet görmüş olduğu için kendi adını ve ne zaman yazdığını bile gizlemek zorunda kalmıştır.

Müslümanlar en başta olmak üzere bugün Siyasal İslam tüm dünya için en korkutucu bir tehlikedir. Aklı başında herkesin ondan korku duyup, bir çözüm araması gerekir kuşkusuz;

11 Eylül 2001 günü ABD’de New York City ve Washington, D.C büyükşehir bölgelerinde 19 El Kaide militanı tarafından uçak kaçırma ve büyük binalara çarptırma şeklinde düzenlenen intihar eylemlerinde yaklaşık 3bin kişi öldü.

O tarihten bu yana tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de bile örgütlü müslüman militanlar tarafından İslam adına yapıldığı söylenen sayısız terör eylemi gerçekleştirildi. Bazıları şöyle;

15 Kasım 2003 günü İstanbul’da Neve Şalom ile Beth İsrael Sinagoglarına bomba yüklü araçlarla düzenlenen ikiz saldırılarda 27 kişi hayatını kaybetti, en az 300 kişi de yaralandı. Beş gün sonra bu kez İstanbul’daki İngiliz Konsolosluğu ve HSBC Bankası Genel Merkezi vardı. Yine bomba yüklü araçlarla yapılan saldırılarda 30 kişi öldü, 400 kadar kişi de yaralandı.

18 Nisan 2007 günü İncil basımı yapılan Zirve Yayınevi’nde çalışan üç kişi boğazları kesilerek öldürüldü.

11 Mayıs 2013 günü Reyhanlı’da bomba yüklü iki araçla gerçekleştirilen saldırıda 53 kişi öldü 140 kişi yaralandı.

1 Ocak 2017’de yerel saatle 01:15’te İstanbul’un Beşiktaş ilçesindeki Ortaköy semtinde bulunan Reina adlı gece kulübüne yeni yıl kutlamaları sırasında İŞİD tarafından düzenlenen saldırıda 39 kişi yaşamını yitirdi.

Şimdi bunlar sadece %98’i Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede Müslüman olduğunu iddia eden kişiler ve örgütlerce 11 Eylül 2001 yılından bu yana İslam adına, Müslümanlarca sivil kişilere karşı yapılan eylemler ve işlenen cinayetlerden bazıları. Ve aslında dünyanın hemen her ülkesinde İslam adına Müslümanlarca gerçekleştirilen buna benzer binlerce eylem var.

O tarihten bu yana dünyanın her ülkesinde yaşayan her dinden sivil insanlar Cihatçı İslam Militanları’nın benzer biçimdeki vahşi eylemleriyle karşılaştılar. İslamcı Cihat örgütlerinin sayısı binlerce oldu. Bu örgütlerin faaliyetlerinin ezici yoğunluğu bizzat çoğunluğu Müslüman ülkelerdedir. Sadece Suriye’nin içinde birbirleriyle savaşan Cihatçı islam örgütlerinin sayısının binden fazla olduğu söyleniyor.

Muhammet Mursi hükümetiyle “Müslüman Kardeşler’i iktidara getiren karışıklıkların başlamasından bu yana Mısır’da Kiliseler yakılmış, Hıristiyan kurum, kilise ve evlerine 58 saldırı olmuş.

Halen İran’daki cezaevlerinde recm cezasına çarptırılmış 11 kişi beline kadar gömüldüğü toprakta kafasına taş atılarak öldürülmeyi bekliyor. İslami bir ceza olan Recm bugün 15 ülke ve bölgede yasal. İki ay önce Pakistan’da iki çocuk annesi Arife Bibi sadece cep telefonu olduğu için aşiretin kurduğu şeriat mahkemesi tarafından recm cezasına mahkum edilmişti. Son dönemde dünyada uygulanan İslami Recm cezasının giderek arttığı belirtilerek, geçen yıl BM’den kadın sünnetine karşı çıkan karar tasarısının RECM için de gündeme alınması isteniyor.

Malezya’daki temyiz mahkemesi hükümetin ülkedeki gayrimüslimlerin “Allah” kelimesini kullanmasını yasaklamasına destek verdi. Yasağın temel hak ve özgürlükleri çiğnemediğini savunuldu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın himayesinde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünce (BYEGM) ”Hukuk ve Medya Bağlamında Uluslararası İslamofobi” adıyla düzenlenen konferansa mesaj gönderen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konferansa başarılar dilediğini kaydeden ve yurt dışından gelen misafirlere, “Farklı medeniyetleri, farklı kültürleri, farklı kıtaları buluşturan İstanbul’a hoşgeldiniz” diyen Erdoğan,
”Bilinmelidir ki, ırkçılık ne kadar tehlikeli ise, antisemitizm ne kadar tehlikeli ise, ayrımcılık ne kadar tehlikeli ise, İslamofobi de en az o kadar tehlikelidir. Çünkü diğer ayrımcılık türleri gibi islamofobi de bir ırkçılık türüdür. Bir insanlık suçudur. Akıl ve vicdan sahibi tüm insanlar ayrımcılık ve ırkçılığın her türüne yek vücut halde karşı durmalıdır. Hiç bir semavi din terörü benimsemez, teröre cevaz vermez, teröre yol açmaz ve desteklemez’‘ dedi.

“İslam’dan aşırı korkmak” anlamındaki İslamofobi’nin bir Başbakan tarafından “İnsanlık Suçu” olarak nitelenmesi ve Semavi dinlerin (İslam, Hıristiyanlık, Musevilik) teröre yol açmadığının söylenmesini nasıl yorumlayabiliriz?. Terör siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır.

Tarih boyunca dünyada işlenen en büyük insanlık suçlarının, en büyük savaşların, en büyük insanlık dramlarının arkasında daima din siyasetlerini görmekte değil miyiz? İnsanlara hükmetmek ve onları ekonomik olarak istismar etmek amacıyla en başta semavi dinlerden “Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam” olmak üzere tüm dinler tarafından insanlara sürekli şiddet uygulanmış ve hala da uygulanmakta değil midir? Din adına yapılan el, kol, ve kafa kesmeleri, intihar bombacılıklarını, yakmaları görmezden gelip de bunlardan korkarak, bunlara karşı önlem alınmasını istemeyi nasıl bir insanlık suçu sayabiliriz?

Eskiden birilerinin cadı olduğunu belirleyip ateşte yakılmasına karar verebilen özel uzmanlıklara sahip rahiplerin idaresindeki engizisyon mahkemelerinin 1200 yıl kadar sürdüğü ve yaklaşık 75 milyon kişinin katlinden sorumlu olduğu hesaplanıyor

Peki İslamofobi var da Hıristiyanofobi neden yok?

Olmaz mı hiç ?
Dinler en eski çağlardaki ilk dinlerden hep itibaren daima insanlığın çektiği en büyük çilelerin birincil kaynağı olmuşlardır. İnsan kurban edilen törenler, tapınak fahişeliği, kölelik, ağır işkence metotları, savaşlar, bilim insanlarına zulüm daima dinlerle gelen ve dünyadaki din siyasetlerinin en ayrılmaz bir parçası olan şeylerdir. Bugün hıristiyanlıktan artık korkmamamızın sebebi hıristiyan bildiğimiz ülkelerde artık dinin değil “insan hakları” diye tamamen din dışı bir kavramın geçerli olması.

Güçlü olduğu dönemlerde insanları en korkutan şeyler de Hıristiyan kilisesi mensuplarının yaptıkları eylemler idi. Hıristiyanlığın güçlü zamanlarında Papalığın tüm dünyaya yayılan ruhban örgütleriyle, engizisyon mahkemeleriyle, hadım köleler üreten manastırlarıyla ve şövalye ordularıyla masum insanlara uyguladıkları şiddet bugün aklımız havsalamızın alamayacağı boyutlarda idi.

Bugün ortada korkutucu bir Hıristiyanlığın bulunmamasını artık Hıristiyanlık adına kimsenin bir savaş, terör, ekonomik baskı ve şiddet uygulayamamasında görmeliyiz. Hayır, hıristiyanlık zamanla değişmiş daha yumuşak başlı, masum bir inanç haline gelmiş değildir. Yapısı itibariyle hiçbir dinin değişip masumlaşma kabliyeti yoktur. Bugünkü halim selim Hıristiyanlığın ortaya çıkabilmesi için onaltıncı yüzyıldan itibaren aklı başına gelen hıristiyan ahalinin önce siyasi hıristiyanlığın belini kırması gerekmiş, bu da yüz yıllar sürmüştür. Önce cihadi Hıristiyanlar (Haçlılar) ve Papalık orduları bitirildi. Hayır bunu diğer dinlerin mensupları (mesela müslümanlar) yapamadılar. Bunları yine hıristiyan insanlar kendileri yaptılar. Kilisenin gaspettiği toprakların ruhbanların ellerinden geri alınması, bütün siyasi kaleleri zaptedilip, bütün tersanelerine girilmesi, ve bütün ordularının dağıtılmasından sonra artık hiçbir siyasi gücü kalmayınca gerçekleşti.

Siyasal Hıristiyanlığın çöküşü ilk olarak Katolik Rahip Martin Luther’in cennetin anahtarlarını satan ve tüm Avrupa’yı pençesi altında tutan din sultasına baş kaldırması(1517) ve aforoz edilmesi(1521) ile başlamıştır denebilir. Daha sonra 1530’da Kral 8nci Henry karısını boşayıp başka biriyle evlenmesine izin vermeyen kiliseye başkaldırması ve papalıktan bağımsız Anglikan Kilisesini kurmasıyla birlikte Hıristiyan dünyasının içindeki dine dayalı kanlı mücadelelerin çok hızlandığını görmekteyiz. Protestanları kanlı bir şekilde infaz ettirdiği için tarihe kanlı Mary olarak geçen Henry’nin büyük kızı Katolik İrlanda ve İngiltere kraliçesi Mary’den, 1587’de kafası kesilerek idam edilen İskoç kraliçesi Mary Stuart’a kadar büyük bir dini vahşet dönemi yaşanmıştır.

10 Ekim 1580 günü İngiliz ordusu İrlanda'da ele geçirdiği 600 papalık askerinin ve bazı sivillerin başını kestirtmiştir.

Bu dönemle ilgili hatırda kalan en kanlı olaylardan birisi de 10 Ekim 1580 günü İngiliz ordusu İrlanda’da ele geçirdiği 600 papalık askerinin ve bazı sivillerin başını kestirtmesidir. Olay 8nci Henry’nin Katolik kızı kraliçe Kanlı Mary’nin ölümünden sonra yerine gelen öbür kızı Protestan kraliçe Elizabeth’in 1558-1603 arasındaki uzun iktidar döneminde gerçekleşmiş. Tarihe Gloriana (Medarı İftihar) olarak geçen bu kraliçenin Bakire(Virgin) Kraliçe olarak anılması (ABD’nin Virginia Eyaletine adını vermesi) ve Şekspir’in Altın Çağını yaşatması bilinir. Ama o çağda yaşanmış büyük vahşet ve katliamlardan hiç söz edilmez.

Papa 13ncü Gregori tarafından finanse edilen 600-700 kişilik bir birlik İngiliz idaresine karşı ayaklanan İrlandalılara destek olmak üzere İrlanda’ya çıkartma yapar. Birlik kısa süre sonra İngiliz ordusu tarafından kuşatılması üzerine teslim olur. İngiliz komutan Arthur Grey kendisine teslim olan tüm papalık askerlerini (bazı İrlandalı sivillerle birlikte) kafasını kestirterek öldürtür.

Tarih belleğimizde Hıristiyan dünyasına ait tüylerimizi diken diken edecek onca kayıt, kurum ve kural olduğu halde bugün Hıristiyanlıktan ve Hıristiyanlardan korku diye bir şey bilmememizin sadece bir tek nedeni olabilir. Artık Hıristiyanlığın eski gücü ve etkisinin kalmamış olması. Kazığa geçirmeler, çarmıha germeler, ateşe atma, aslanlara parçalatmalar, kafa kesmeler hepsi artık çok eskilerde kaldı. Yüzlerce yıldır dünyanın hemen hiçbir yerinde yasama, yürütme ve yargı icra gücü olan Hıristiyan din adamları kalmadılar. Kandırma korkutma kışkırtma ile insanları harekete geçirme ve şiddet suçu işletmelerine imkan veren bir ortam yok. Hıristiyan bildiğimiz ülkelerde kiliseye giden genç parmakla gösterilecek kadar az. Fanatik şiddet yanlısı bir tek Hıristiyan terörist görmüyoruz ortada. Şimdi bugün istersek İsa ile alay eden karikatürler çizip yayınlayabiliriz. Yapılıyor da nitekim. Hiç kimse bizi Hıristiyanlık adına yasal veya yasadışı şiddet uygulamakla tehdit edemez.

Oysa İslam ona göre henüz çok yeni, ve bazı kitleler üzerindeki etki gücü henüz çok fazla. Yasama, yürütme ve yargı gücüne sahip imamlarımız, Müslümanlar cinayet işliyor dememizi insanlık suçu sayan başbakanlarımız var. Bir bakıma hıristiyanlığın on altıncı yüzyılını henüz yaşamaktayız denilebilir. Daha önümüzde bir aydınlanma çağı (Rönesans) olması gerek. Bunun da yabancılar vasıtasıyla değil, bizzat Müslüman din adamlarının içinden çıkacak bir Martin Luther sayesinde gerçekleşmesi beklenebilir. Ama şimdiki gibi siyasal iktidarlarımız ve halkımızın inanç ve isteklerini gösteren mevcut istatistiki verilerle bunun gerçekleşmesi imkansız. Görünüşe göre İslam bizi daha epey uzun bir süre korkutmaya devam edebilecek.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.