Ölme, Öldürme, Ayıp, Yasak, Günah

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Şubat 21, 2015 at 2:07 pm

Çetin Altan\’ın tarihimiz, siyasi hayatımız ve kültürel sorunlarımız üzerine bundan 20-30 yıl önceki kimi yazıları hâlâ bu günümüze de ışık tutar nitelikte…

Ankara siyaseti, Süleyman Bey’in yeniden cumhurbaşkanı olup olamayacağı üstüne kitlendi. ..
Gelen haberlere bakılırsa, Anayasa’da özel olarak yapılan ayarlamaların kabulü koşuluyla, yeniden seçilme şansı iyice artıyor … Yüzyıllar boyu Küçük Asya’nın en belirgin tomografısi, kullarla kölelerin tepesindeki egemenlik kavgalarında odaklaşmıştır… Bir de bitip tükenmeyen anarşik çalkantılarda…

Ne yazık ki feci biçimde ıskalanmış olan 20. yüzyıl boyunca da, genç kuşakIarda bir tarih bilincinin gelişmesi kasıtlı olarak engellendi. Ve sadece egemenlerin yüceliği, üstünlüğü büyüklüğü üstüne koşullandırıldı öğrenciler; hem daha parmak kadarkenden başlanarak…

Bugün Türkiye’nin evrensel kalitedeki kadroları çok sıskaysa, bunda, geçmişte olup bitenleri “eksisi-artısı” ve değişimlerden kopukluk oranlarıvla analitik olarak değerlendirme bilincinden yoksun kalınmışlığın da payı büyüktür…
Çocukları okullarda, egemenlere sadece övgüler düzen birer kul olarak mumyalamamak gerekirdi…
Örneğin Osmanlı tarihindeki 36 padişahtan 14’ünün tahtından nasıl indirilmiş olduğu konusunda genel bir bilgisi var mıdır hem egemen kadroların, hem de halk kitlelerinin?

03.03.2000

Tahtından indirilmiş padişahlar listesi

Şimdi tahtından indirilmiş padişahlar listesine kısaca bir göz atalım:
Yıl 1402. Osmanlı tahtında I. Beyazıt var; 4. Padişah…
Ankara Savaşı’nda Timur’a oğlu Mustafa’yla tutsak düşmüş ve tahtından da indirilmiştir böylece…
Yıl 1512. Osmanlı tahtında II. Beyazıt var; 8. padişah…
Oğlu I. Selim tarafindan tahtından iridirilmiş ve sürüldüğü Dimetoka’ya giderken yolda öldürülmüştür. Zehirlenerek öldürülmüş olduğu da söylenir.

Saparmurat Atayevich Niyazov (TÜRKMENBAŞI) milli ve manevi değerlerimize uygun ilk Türk Tipi Başkanlık Sistemini bundan yirmi yıl önce kurmuş ve dünyaya göstermişti.

Yıl 1618. Osmanlı tahtında I. Mustafa var; 15. padişah…
Akıl hastası olduğu için, Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir. 1622’de bir kez daha tahta çıkarılmış ve aynı gerekçeyle tekrar indirilmiştir.
Yıl 1622. Osmanlı tahtında II. Osman var; 16. padişah…
Askeri bir darbeyle tahtından iridirilmiş ve ırzına geçilip linç edilerek öldürülmüştür. Orduyu yeniden düzenlemek istediği için başına gelmiştir bunlar…
Yıl 1648. Osmanlı tahtında I. İbrahim var; 18. padişah
Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve boğularak öldürülmüştür.
Yıl 1687. Osmanlı tahtında IV. Mehmet var; 19. padişah
Kapıkulu tarafindan tahtından indirilmiştir.
Yıl 1703. Osmanlı tahtında ll. Mustafa var; 22. padişah…
Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiştir.
Yıl 1730. Osmanlı tahtında III. Ahmet var; 23. padişah…
Patrona Halil öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir.
Yıl 1807. Osmanlı•tahtında III. Selim var; 28. padişah…
Kabakçı Mustafa öncülüğünde şeriat’ isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir. Sonra da öldürülmüştür.
Yıl 1808. Osmanlı tahtında IV. Mustafa var; 29. padişah
Alemdar Mustafa Paşa tarafindan askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve yerine geçen küçük kardeşi II. Mahmut tarafindan boğdurulmuştur.
Yıl 1876. Osmanlı tahtında Abdülaziz var; 32. padişah…
Medrese öğrencilerinin ayaklanması sonucu, değişen “Vükela Heveti”nin kararıyla tahtından indirilmiştir.
Yıl 1876. Osmanlı tahtında. V. Murat var; 33. padişah.
Tahta çıkmasından sonra üç ay içinde akıl hastası olduğunun anlaşılması üzerine “Vükela heyeti” tarafindan tahtından Indirilmiştir.
Yıl 1909. Osmanlı tahtında ll. Abdülhamit var; 34. padişah…
“Mebusan ve Âyan Meclisleri” kararıyla tahtından Indirilmiştir.
Yıl 1922. Osmanlı tahtında Mehmet Vahdettin var; 36. padişah…
Büyük Millet Meclisi’nin saltanatı kaldırma kararıyla, kendiliğinden tahtından indirilmiş oldu…

Otuz aItı padişahtan 14’ünün neden devrilmiş olduğu üstünde bir kamuoyu bilinci yaratılmış olsaydı, yeni siyasetçi kadroları da, tarihsel değişimleri yaratan “etki ve tepki” mekanizmalarını daha derinliğine özümsemiş olarak yetişir ve çağdışı kalmışlığın sakıncalarını çok daha iyi görürlerdi.

Genç kuşakların beyinsel gelişimini hadım etmek, onları “resmi tarih” koşullanması içinde robotlaştırmakla başlar..
Ve 19. Yüzyılı ıskaladığın gibi, 20. yüzyılı da ıskalar, “yaşam kalitesi” açısından Yunanistan’ın bile 65 basamak altına düşersin…

03.03.2000

Ölme, Öldürme ve Cinayetlerin çizdiği bir garip kimlik

Bir sabah vakti Çetin Emeç’in de kurşunlarla taranarak, hayattan koparılıvermesinin üstünden on yıl geçmiş…
Çetin Emeç’in babası, Son Posta gazetesinin sahibi Selim Ragıp Emeç’ti. Selim Ragıp, Menderes’in yanında siyasete fiilen girerek politika ruletinde gazetesini de yitirmek zorunda kaldığı için Çetin, Babıali’ye bir gazete sahibi olarak girecekken, ancak bir yönetici olarak girebildi. Hiç aklıma gelmezdi hayatının genç yaşta failleri hala meçhul kalmış bir cinayetle noktalanıvereceği…
Bir gün elbet çıkar Çetin Emeç’i de kimlerin hangi gerekçeyle öldürttüğü..
Bir gün elbet çıkar da” kimbilir ne zaman çıkar?
Aah, ah, yüzlerce yıldan beri Türkiye’ nin içinde çalkalandığı bu ölrne ve öldürme gayyası…
Anneler küçücük çocuklarına kızdıklarında, öfkeyle üstlerine yürürlerken ne derler:
Şimdi seni ayağımın altına alır, gebertirim.”
Yahut daha da beter bir tehdide başvururlar:
“Akşama baban gelsin, kemiklerini kırdırtacağım senin…”
Gazi Giray Han, geleneksel aşk gazellerine, bir de hamasi bir şiddet örneği eklemiştir:

“İçeriz düşmeni dinin kanını su yerine.”

(Din düşmanı’nın kanını biz su yerine içeriz.)

Ya Osmanlı tarihindeki aile cinayetleri? Şu listeye bir bakın: Osmanlı Devleti’nİn kurucusu Osman Bey, babası Ertuğrul Bey ölünce, Kayı aşiretinin başına geçmek isteyen amcası Dündar Bey i öldürdü. Tarih: 1298

I. Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da astırdı. Ayrıca iki de kardeşini öldürdü, Halil ve İbrahim’i. Tarih: 1361.

Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I. Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü. Tarih: 1389.

Mehmet, kardeşi İsa Çelebi’yi boğdurttu. O sırada diğer kardeşi Musa Çelebi de, ağabeyi Süleyman Çelebi’yi boğdurtmuştu. Sonunda I. Mehmet, kardeşi Musa Çelebi’yi de yenerek tahta çıktı. Tarih: 1413.

II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı. Tarih: 1421.

Mehmet, iki yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu. Tarih: 1444.

Selim, kardeşi Şehzade Korkut ile Şehzade Ahmet’i ve üç de yeğenini boğdurttu. Tarih: 1512.

Süleyman büyük amcası Cem Sultan’ın oğlu ile torunlarını boğdurttu. Tarih: 1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu. –
Tarih: 1553.

Murat, beş kardeşini boğdurttu. Tarih: 1574.
Mehmet, on dokuz kardeşini boğdurttu. Tarih: 1566. Bir de oğlu Şehzade Mahmut”u boğdurttu.
Osman kardeşi Şehzade Mehmet’i boğdurttu. Tarih: 1621.
Mahmut, tahttan indirilen kardeşi Sultan IV. Mustafa’yı boğdurttu Tarih: 1808.
Doğrusu ben de sıkıldım sıralamaktan…

Bugün de Güneydoğu sorunları nedeniyle 30 bini aşkın kişi öldü on beş yılda…
Faili meçhul cinayetlerin de 10 binin üstünde olduğu söyleniyor. Bir de son seksen yıldaki siyasal asma kesmelerle birlikte, umuru adliyeden sayılan 10 binlerce cinayetin bir dökümü yapılsa…

Ayrıca nüfusun yarısı hala köylülükten kurtulamadığı halde, silah alımlarında da dünya şampiyonluğuna adayız…
Garip bir vurma kırma, ölme öldürme hipnozu …
21. Yüzyılın globalleşme sürecinde bile hala sürüyor bu hipnoz.
Ve hala ölüp öldürmeyle kuşaklar boyu süregelen övünmeler…
Bilim ve sanat alanlarındaki yaratıcılıklara dönük övünmelerde ise aynı coşku yok gibi.
Keşke biraz da gerçeklerle yüz yüze gelmekten kaçınmayacak kadar medeni cesaretimiz güçlü olsaydı …

11.03.2000

Ayıp, Günah, Yasak Üçgeni kırıldıkça

Ortaçağ’da kilise, karıkocaların sevişmne pozisyonlarını denetlemeye kadar götürmüştü işi… Kadının erkeğin üstünde sevişmesi günahlıydı. Hamile kalma olasılığını azalttığı için günahlıydı.

B ugün Londra’daki Hyde Park’ta çiftlerin sevişmesine polis ses çıkartmaz; ancak bir koşulla, kadın erkeğin üstündeyse… İşin içinde bir zorbalık bulunmadığı iyice belirgin olsun diye.

Çağlar, yaşamı eskisinden daha kolaylaştırmaya dönük olarak değişir. Uygarlık da budur zaten; yaşamı daha kolaylaştırıp, daha güzelleştirmeye dönük çabaların tümü…

Binlerce yıldan bu yana, nice nice engel ve engelleme canım dünyayı zehir zıkkım etmiştir insanoğluna …

Örneğin aşk engelleri…
Sevdiği kız yahut erkekle birlikte olamamak…
Yahut parasızlığın getirdiği engeller, dilediği giysileri alamamak, dilediği yerlerde gezip tozamamak, dilediği yerlerde oturamamak.
Yahut hastalıkların yarattığı engeller… Diyabet rejimleri, yüksek tansiyon rejimleri, ülser rejimleri…
Bütün bu engellerin tek tek, hızla çözümlendiği ve çözümleneceği dönemlere doğru gidiyor dünya.
Aşk engelleri babaannemin yaşadığı zamanlardaki gibi mi?
Zavallı babaannem genç kızlığında erkek arkadaşlarıyla ne bir sinemaya gidebildi. ne bir plaja, ne bir diskoya…
Dedelerimiz de öyle…
Hiç değilse yaşlılıklarında tanışabilselerdi televizyonla. En azından ömür sonu yalrıızlıklarıyla can sıkıntıları bir hayli hafıflerdi. Hiç kuşkunuz olmasın parasızlık engelleri de aşılacak.
Nasıl mı aşılacak?
İnsan neden para kazanamaz, önce ona bakmalı.
Enerjisini piyasası olan, yahut piyasasını yaratacağı bir beceriye dönüştüremediği için…
Buğday eken bir köylünün kendine, küçük tip bir köylü villası yapacak kadar ne parası olur, ne de görgü ve zevk birikimi.
O köylü, enerjisini daha çok para getirecek bir beceriye dönüştürebilse…
Örneğin dünya sebze fiyatlarıyla taşıyıcı fiyatlarını her gün izleyebilecek kadar İngilizce öğrense …
Durumu hemen yırtar…
Önümüzdeki yüzyılın içinde ne buğday köylüsü kalacak, ne de o kadar İngilizceyi bilmeyen kimse…
Türkler yaşamı daha kolaylaştırıp daha güzelleştirme çabalarını daha çok benimseseler, bugün kendi yarattıkları engellerin çoğunu aşıp çok daha ballı börekli yaşayabilirlerdi.

“Ayıp, günah, yasak” üçlüsünün barikatlarını bir daha gözden geçirmek gerek…
Ayıp olan ne; kız çocuklarını köy okuluna göndermek mi?
Günah olan ne; kadının berbere gitmesi mi?
Yasak olan ne: tiyatroda korkak bir general portresi çizmek mi?!
Kadınları kafalarının içi ve dışıyla çirkinleştirince daha mı çok çıkıyor hayatın tadı? Yahut yöneticilerin de tıpkı yönetilenler gibi insan olduklarını anlatıp gösterince kimseyi putlaştırmadan yaşama hakkının komplekssiz güzelliği geriye mi sayıyor?

Kadınlar güzelleştikçe, insanlar düşüncelerini ve gözlemlerini özgürce ortaya koydukça; yani toplum bir yığın anlamsız engelin kösteklerinden kurtuldukça, yaşamı bir eziyet olmöaktan çıkarıp öylesine bir keyif cümbüşü haline getirmeye başlar ki, işte ona da “uygar toplumlar” deniyor…

Işıklı caddeleri, kesilmeyen suları, havadayken tekerleği yoldan giden kamyonların üstüne düşmeyen uçakları, beleşçiliğe sıvanmayan girişimcileri, güzel kadınları, okumuş kızları, yaratıcı sanatçıları, albenili kentleriyle uygar toplumlar… Zamanla mekânı ve akılla estetiği en ustaca kullanabilen toplumlar.

Yaşamı zehir zıkkım eden engellerin kalkmasında bilimcilerle sanatçıların çok büyük rolü oldu …

Gerçi Türkler “ayıp, günah, yasak” üçgeni içinde biraz gerisinde kaldılar bu gidişin ama genç kuşaklar yavaş yavaş çakıyorlar durumu.

Eski hipnozların zokasını, daha öncekiler kadar kolayından yemiyorlar.

15.09.1992

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.