Ben Meselemi Hiç’e Bıraktım
Zeitgeist / Denemeler | Max Stirner | Ağustos 23, 2015 at 4:24 pmNeymiş benim üstlenmem gereken o bir sürü mesele? Öncelikle iyi meseleleri benimsemeliymişim, sonra Tanrı meselesini, insanlık, hakikat, özgürlük, insaniyet, adalet meselelerini; dahası halkımın, hükümdarımın, vatanımın, meselelerini; ayrıca tin*(ruh) meselesini ve daha binlerce başka meseleyi… Bir tek Benim kendi meselem hiçbir zaman Benim meselem olmamalıymış! “Tuh o egoiste! Yazıklar olsun, yalnızca kendini düşünene!”
Peki, kendi davaları için Bizden emek harcamamızı, bu davalara kendimizi adamamızı ve bunlardan coşku duymamızı bekleyenler, bizzat kendi meselelerini nasıl ele alıyorlar, görelim bakalım!Sizler Tanrı hakkında oldukça esaslı bilgilerin tellallığını yapmayı biliyorsunuz, binlerce yıl boyunca “Tanrı’nın derinliklerini araştırdınız” ve onun yüreğini okudunuz, öyleyse o Tanrı’nın Bizim hizmet etmekle yükümlü tutulduğumuz “Tanrı’nın Davası”nı nasıl yürüttüğünü de pekâlâ anlatabilirsiniz. Zaten Tanrı’nın yapıp ettiklerini de örtbas ettiğiniz yok. Peki, nedir onun davası? Bakalım o da, Bize reva görüldüğü gibi, kendi dışındaki bir meseleyi, örneğin hakikat ve sevgi meselesini benimsemiş midir? Siz bu yanlış anlama karşısında öfkeleniyor ve hakikatin de sevginin de elbette Tanrı’nın meselesi olduğunu, dolayısıyla sevginin de hakikatin de Tanrı’ya yabancı bir mesele sayılamayacağını, esasen Tanrı’nın hakikat ve sevginin ta kendisi olduğunu vaaz ediyorsunuz Bize. Tanrı’nın kendi dışındaki bir meseleyi destekleyip ileriye taşıyarak Biz zavallı solucanlara benzeyebileceği varsayımı sizi öfkelendiriyor. “Tanrı hakikatin ta kendisi değil mi ki, hakikat meselesinin peşine düşsün?” Tanrı sadece kendi meselesiyle uğraşır, ama zaten o, her şeyin içinde her şey olduğu için, her şey de onun meselesidir! Ama Biz, her şeyin içinde her şey değiliz ve bizim davamız da küçük ve önemsizdir; bu nedenle Biz “üstün bir davaya hizmet etmek” zorundayız. –Açıkça görülüyor ki, Tanrı sadece kendi meselesiyle ilgileniyor, sırf kendiyle uğraşıyor, sırf kendini düşünüyor, gözünde sadece kendi meselesi var; onu hoşnut kılmayan her şeyin vay haline! O, kendinden daha üstün birine hizmet etmiyor, sadece kendini tatmin ediyor. Onun davası –tamamen egoist bir davadır.
Peki, meselesini kendi meselemiz olarak benimsememiz gereken insanlığın durumu nedir? Onun meselesi de bir başkasının meselesi midir ve insanlık üstün bir davaya mı hizmet etmektedir? Hayır, insanlık sadece kendi çıkarına bakar, insanlık sadece insanlığı desteklemek ister, insanlığın meselesi gene bizzat insanlıktır. Gelişebilmek uğruna, bireyleri ve halkları gaddarca hizmetine koşar, sonunda ihtiyaçları karşılandığında da minnet borcunu ödemek üzere, onları tarihin gübre yığınına atar. O halde insanlığın meselesi de –tamamen egoist bir dava değil midir?
Kendi davasını Bizim üzerimize yıkmak isteyen herkesi bir bir ele alıp, onun aslında Bizi değil de kendini önemsediğini, Bizim iyiliğimizi değil de kendi iyiliğini amaçladığını kanıtlamaya gerek duymuyorum. Diğerlerini de siz bir inceleyin bakalım! Hakikat, özgürlük, insaniyet ve hakkaniyet meseleleri de, sizin coşkuyla dolup onlara hizmet etmenizden başka bir şey ister mi?
Bütün bu meseleler kendilerine hararetle biat edilmesinden fazlasıyla yararlanırlar. Adanmış vatanseverler tarafından korunan bir halkı gözlemleyin! Vatanseverler, kanlı çarpışmalar sırasında, ya da açlık ve sefalet yüzünden ölürler; bu, halkın umurunda mıdır? Halk ölenlerin çürümüş bedenleriyle gübrelenip beslenen o toprak üzerinde “dal budak salar, çiçek açar”! Bireyler, “halkın yüce davası” uğruna can vermişlerdir, halk ise onların ardından minnettarlığını dile getiren birkaç söz söyler –ve parsayı toplar. İşte Ben karlı egoizm diye buna derim.
Bir de “kendi tebaasına, kullarına” şefkatle kol kanat geren şu sultanı gözlemleyin bakalım. İşte o, özgeciliğin* ta kendisi değil mi, kendini her an tebaası için feda etmiyor mu? Tabii ya, “tebaası’ için. Hele sen onun kulu olmadığını, kendi kendinin kulu olduğunu göstermeyi bir dene de neler olacağını gör bakalım; onun egoizminin elinden kendini kurtardığın için zindana atılırsın. O hâlde sultan da davasını kendinden başka hiçbir şey üzerine kurmaz. O, kendisi için her şeyin içinde her şeydir, kendisi için biriciktir ve “onun tebaası, kulu” olmadığını söyleme cüretini gösteren hiçbir kişiye tahammül etmez.
İşte bu çarpıcı örneklerden, en iyi durumdaki kişilerin egoistler olduğu sonucunu çıkarmıyor musunuz? Ben kendi adıma bunlardan bir ders çıkarıyorum ve bundan böyle kendi çıkarımı gözetmeden o büyük egoistlere hizmet etmektense, bizzat bir egoist olmayı istiyorum.
Tanrı ve İnsanlık, davasını hiçbir şey üzerine kurmaz; yani kendinden başka hiçbir şey üzerine. Keza ben de, tıpkı Tanrı gibi, kendi davamı Kendim üzerine kuruyorum, çünkü Ben diğer herkes için bir hiçim, çünkü Ben kendim için her şeyim, çünkü Ben kendim için biriciğim.
Eğer Tanrı ve İnsanlık, sizin ısrarla ileri sürdüğünüz gibi, kendileri için her şeyin içinde her şey olmaya yetecek bir içeriğe sahipse, Ben de bundan daha az bir içeriğe sahip olmadığımı, kendi “boşluğumdan” yakınmayacağımı duyumsuyorum. Ben boşluk anlamında bir Hiç değilim, Ben yaratıcı bir Hiçim ve bir yaratıcı olarak bu Hiçten, her şeyi kendim yaratıyorum.
O halde tamamen Bana ait olmayan davalar defolsun gitsin başımdan! Siz davamın en azından “iyi bir dava” olması gerektiğini düşünüyorsunuz değil mi? İyi nedir, kötü nedir? Benim meselem, Ben Kendimim ve Ben de ne iyiyim ne de kötü… Her ikisinin de Benim için bir anlamı yoktur.
Tanrısal şeyler Tanrı’nın meselesidir; insani şeyler ise insanın… Benim meselem, ne tanrısaldır ne insanî; hakikat, iyilik, adalet, özgürlük vs. de değildir, sadece ve sadece Benim olandır ve genel olmayıp, tıpkı benim biricik olduğum gibi, o da biriciktir.
Benim için Benden daha önemlisi yoktur. Yani hiçbir şey benden üstün değildir!