İslâm Medeniyeti

Sürekli Söyleşi | | Aralık 6, 2017 at 3:53 pm

– İslam dinini kabul etmiş milletlerin, bu dinin etkisi altında kalarak meydana getirdikleri medeniyet. Bu medeniyet, Müslümanlığı kabul etmiş milletlerin tarihinde ayrı ayrı incelenemeyeceği gibi başlı başına bir medeniyet olarak da incelenemez. Çünkü, bir İslâm dini vardır, fakat bağımsız bir İslam medeniyeti yoktur. Bu da İslamlığın bir milletin dini olmaması, bütün insanlığa göğüs açan bir din olmasındandır. Bu sebeple İslam medeniyeti demek, Arap/Türk/İran medeniyetleri demektir.

– İslam Medeniyeti sözünü hep duyuyoruz. Ama Hıristiyan Medeniyeti, Yahudi Medeniyeti diye bir şeyi ben hiç duymadım. Acaba o dinleri kabul etmiş milletler uygar değiller mi, hiçbir medeniyet meydana getirememişler mi?


– Tabii medeniyet sözcüğü etimolojik olarak İslâm ile çok bağlantılı. İslâmiyet’in emirlerine göre, usulü dairesinde yaşayış ve ayrıca Kur’an-ı Kerimin Medine şehrinde nâzil olan ayet ve sureleri anlamında.

– Ama o zaman tüm Medineliler ve İslamiyet’in emirlerine göre usulü dairesinde yaşayanlar zaten otomatikman Medenî olmuş oluyorlar. Medineli olmayanlar ve gayrimüslimler medenî değiller öyle değil mi? O zaman ayrıca İslâm Medeniyeti kavramına ne ihtiyaç var ki? Uygarlık sözcüğü de zaten Medeniyet’in öztürkçe tam eşanlamlısı olarak ayni şeyi ifade ediyor. İslâm dışında hiç uygarlık yoktur diyebilir miyiz?

– Hayır. Diyemeyiz. Farklı farklı uygarlıklar olabilir. Zimbabwe Medeniyeti, Aztek Uygarlığı gibi. Medinelilik ve İslamiyet’in emirlerine göre yaşam Medenî’nin ikiz anlamlarından birisi. Öbür anlamı kentli, faziletli, terbiyeli, kibar olmayı ifade ediyor. Yani bir medeniyetin illaki İslamî olması şart değil.

– Yani batı dillerindeki sivillik/sivilizasyon gibi esas itibariyle şehirli olmaktan geliyor. Ama bir de “üniformasızlık” anlamı var. Bu anlamı bence özellikle çok kafa karıştırıcı. Çünkü “çıplaklık” anlamına da gelebiliyor. Özellikle Osmanlı’da üniformasızlık diye bir şey yok. Şehirlerde fırıncı, duvarcı, demirci, marangoz gibi her meslekten insan bir tür üniformalıdır, Padişahın ve adamlarının kullarıdır, onların her türlü emirlerini yerine getirmek durumundadır. Kimse üzerinde mesleğini ve içtimai konumunu ifade eden bir kıyafet olmadan şehirde dolaşamaz. Başı bağlıdır. Giymekle yükümlü olduğu işaretleri sürekli taşımak zorundadır. Üstelik buna da alışkındır ve o yüzden üzerinde kim olduğuna işaret eden bir tür üniforması olmayınca kendini çıplak hisseder. Sivilliğin çıplaklık ifade etmesi de sanırım buradan geliyor.

– Medeniyet, yaşayışta, içtimaî münasebetlerde, ilim, fen ve sanatta tekâmül etmiş cemiyetlerin hâli, adalet severlik, insanca iyi ve ferah yaşayış, şehirde yaşama, faziletli, terbiyeli, kibar olma anlamlarına da geliyor. Osmanlıcadaki bir eşanlamlısı da “hadaret”. Bu da huzurda olmak (yakında bulunmak) gibi bir kökenden geliyor. Yani padişahın yakınında sadece medenî olunabiliyor gibi bir şey olmalı. Bir de eğer medenî kelimesinin, Kur’ân alfabesine göre “mim” harfini kaldırırsak, geriye denî kelimesi kalır. Bu da “mimsiz medeniyyet” yani vahşilik, denîlik, alçaklık oluyor.

– İnsan topluluklarının farklı ülkeleri, kültürleri, dilleri, dinleri oluyor. Ama uygarlık sözcüğü ile kastedilen şey bence dünyanın her tarafında ayni olmak zorunda. Medeniyetin tersi barbarlıktır. Barbarlıktan uygarlığa doğru olan çizgide bir birey veya toplum ötekinden daha yukarıda veya aşağıda olabilir. Yani aralarında kantitatif farklar olur ama farklı kalitelerden söz edemeyiz. Elmalarla armutları nasıl tartacaksınız. Aztek Medeniyeti mi yoksa İnka Medeniyeti mi daha uygar? İkisi de farklı medeniyetler ise birbirleriyle nasıl tartacaksınız?

– İslamlık bir milletin dini değil, bütün insanlığa göğüs açan bir dindir. Bu sebeple İslam medeniyeti demek, Arap/Türk/İran medeniyetleri demektir. Bilimde, şiirde, edebiyatta, mimarlıkta durum böyledir. Yalnız hukukta, İslam medeniyeti, kendine has bir özellik taşır. Askerlik ve yönetim düzeninde ise, Türklerin etkisi çok büyüktür. İslam medeniyetinin hukuk yönü, bu medeniyetin en önemli yönünü meydana getirir. Mutlak bir kardeşlik esasına dayanan İslamlık, Müslümanlar arasındaki zümre farkını kaldırıyor; ahlaki yönden yeni ve sağlam esaslar getiriyor; devlet düzenine yeni kurallar getiriyordu. İslam medeniyeti içinde bulunan topluluklardaki her sanat ve yönetim şekli, bu medeniyetin içinde genelleşmiş ve toplu olarak İslam medeniyetini ifade eder olmuştur. Bu arada çeşitli sanat kollarında ilerlemeler olmuş resim ve heykeltıraşlığın İslamlıkta yasak olmasına ve hiç bir gelişme kazanamamasına karşılık, mimarlık alanında çok büyük ilerlemeler kazanılmıştır. İslam medeniyeti, bilim alanında da, Türk, Arap ve Acem bilim adamlarının aracılığı ile büyük gelişmeler kazanmış, ortaçağ boyunca Avrupa ve Asya ülkelerinde iz bırakan bilim adamlarının yetişmesine yol açmıştır.

– Bu tanımlar bana tam olarak Orwell’in İkiliDüşün (DoubleThink) kavramındaki gibi, iki zıt fikri aynı anda taşıma ve her ikisine de körü körüne bağlanma halini ifade ediyor. Maalesef dilimizde bunun pek çok örneğini görüyoruz. Savaş ve barış ya da siyahla beyaz ayni sözcük içinde kavramlaştırılabilir mi? Bu ne uzlaşmaz bir çelişkidir. Uygarlık ile belirli dogmalara körü körüne ubudiyet birbiriyle nasıl bağdaştırılabilir.

– Ne demek istiyorsun?

Büyük bir İslam aydını ve milli marşımızın da güfte yazarı olan Mehmet Akif Ersoy şöyle demiş;

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
MEDENİYET!’ DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR?

– Uygarlığın doğusu batısı, Müslüman’ı Hıristiyan’ı YOKTUR. Uygarlık iki ayak üzerinde yükselir. Birisi doğa üzerinde hâkimiyet kurma yani bilim, sanat teknoloji üretebilme geliştirebilme, öbürü de kendi türü üzerindeki hâkimiyet yani “insan hak ve özgürlüklerini idrak” becerisidir. Bu iki beceri geliştikçe insanlık yükselir, insani gelişmişlik artar. Öbür türlü yani ubudiyet (kulluk, kölelik) arttıkça da insanlığın hak ve özgürlükleri geriler, inovasyon becerisi kalmaz.

Herhangi bir çağda herhangi bir birey veya toplum özelinde bilim sanat teknoloji geliştirme, (inovasyon) kabiliyeti ve insan hakları bilinci ne kadar gelişmişse o kişi veya toplum o derece medenîdir. Tersi, yani dogma ve doktrinlere bağlılık ise ubudiyeti, yani gayri medeniliği, barbarlığı vahşiliği, fukaralık ve ilkelliği getirir.

Medenî insan çalışma ve üretimine olduğu kadar sağlığına, refahına, zevk ve eğlencesine düşkün, insan haklarına da saygılıdır. Gayri medenî insan ise medenî olanı kıskanır, “”medeniyet-i sefihe”” der, aşağılar. İnsana, insan aklına ve haklarına saygısı yoktur. Dogmalara ubudiyet içindedir.

Yani İslâm medeniyetçiliği gerçek bir uygarlığı bir yönüyle kıskanmakta ve ondan korkmakta, öbür yanıyla da onu ötekileştirmeye ve ona zıt bir yaklaşımı alternatif göstermeye çalışmaktadır.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.