Doğru ve Yanlış Fikirler
Hikayeler / İnsanlık Halleri | John Locke | Kasım 12, 2018 at 2:30 pmDoğruluk ve yanlışlık tamamen önermeden ibaret olsa da fikirler genelde (hangi kelimelerin temel anlamları dışında kullanıldığına göre) doğru veya yanlış olarak adlandırılır. Bana göre fikirler doğru veya yanlış olarak ayrıldığında üstü kapalı bir önerme yapılır, bu da isimlendirmenin temelini oluşturur. Bunu, fikirlerin doğru veya yanlış olarak adlandırıldığı belli başlı birkaç örneği incelediğimizde göreceğiz. Bu örneklerde onaylama ve reddetmenin, isimlendirmenin sebebi olduğu da ortaya çıkacak. Fikirlerimiz aklımızdaki yalın algılar ve görüntülerden ibaret olduğundan doğru veya yanlış diye gruplandırılmaları uygun değildir. İsimler dışında hiçbir şey doğru veya yanlış diye yargılanamaz.
Aslında hem fikirlerin hem de kelimelerin gerçek kelimesinin metafiziksel anlamında doğru olduğu söylenebilir. Var olan herhangi bir şeyin de gerçek olduğu söylenir. Doğru olduğu söylenen şeylerde bile gerçeklik konusunda bir standardı olan fikirlerimize gizli bir gönderme vardır bu da akılsal önermeyle sonuçlanır ve genelde fark edilmez.
Ancak burada fikirlerimizin doğru veya yanlış olup olamayacağı gerçeğin metafiziksel anlamı çerçevesinde değil. Bu kelimelerin herkes tarafından kabul görmüş anlamları düşünülerek incelenecek. Aklımızdaki birçok görüntü ve algıdan oluşan fikirlerin hiçbiri yanlış değildir. Aklımızda görüntüsü beliren, insan kafasına sahip bir at fikri, “insan kafasına sahip at” söz öbeğinin ağzımızdan çıkan veya kâğıda yazılmış halinden daha yanlış değildir. Doğruluk ve yanlışlık beraberinde akılsal veya sözel onaylama ya da reddetmeyi getirir, akıl bunlardan birini yapana kadar fikirlerimiz yanlış olamaz.
Düşünceler herhangi harici bir şeyle ilgili olduğu sürece doğru veya yanlış olabilir. Çünkü bu durumda akıl, düşüncelerin o nesneyle uyumlu olduğuna dair somut bir varsayım geliştirir, bu varsayım da doğru veya yanlış olabilir, fikirler de böylece adlandırılır. Bunun en çok meydana geldiği durumlardan yazının devamında bahsedeceğim.
İlk olarak, akıl; adalet, insaf, din gibi fikirlerin diğer insanların akıllarındakiyle aynı olduğunu, aynı şekilde adlandırıldığını varsaydığında görülür.
İkincisi, aklın düşüncelerinin gerçek bir varlıkla uyumlu olduğunu düşündüğünde görülür. Bu durumda bir İnsana ve insan kafasına sahip bir ata dair fikirlerin gerçek maddelere ait olması beklenir ancak biri doğru biri yanlıştır; biri gerçek bir nesneye gönderme yapar diğeri yapmaz.
Üçüncüsü, akıl herhangi bir düşünceyi gerçek bir nesneye veya nesnenin tüm özelliklerinin bağlı olduğu özüne bağladığı zaman görülür ve maddelerle ilgili fikirlerimizin çoğu belki de tümü yanlıştır.
Akıl bu varsayımları yapmaya fazlasıyla eğilimlidir. Ancak genelde bu durum soyut ve karmaşık fikirlerle ilgilidir. Aklın bilgi edinmeye doğal bir eğilimi vardır ve eğer sadece belli başlı şeyler üzerinde çok zaman harcarsa ilerleme kaydedemeyeceğinin ve işinin sonsuza kadar süreceğinin farkında olduğu için bilgiye ulaşma yolunu kısaltır. Algıladığı şeyleri daha kapsamlı hale getirmek için ya nesnelerin kendisi üzerine düşünür ya da onları ve onlardan elde ettiği bilgileri türlerine göre ayırır. Daha önce de bahsettiğim gibi nesneleri isimlendirilmiş şekilde kapsamlı fikirler altında toplarız.
Eğer aklın bilgiye ulaşmak için hangi yolu izlediğini dikkatli bir şekilde inceleyecek olursak, bir fayda sağlayabileceğini düşündüğü herhangi bir düşünceye sahip olduktan sonra ilk yaptığı şeyin o fikri ayırdığını sonra isimlendirdiğini ve hafızasına kaydettiğini görürüz. O halde çoğunlukla gözlemlediğimiz şey, birisi bilmediği bir şeyi ilk kez gördüğünde ilk olarak onun ne olduğunu yani ismini sorar çünkü ismin o türle ilgili bilgileri veya onun özünü yansıttığı düşünülür.
Soyut fikirler dışarıda olan şeyle ona verilen isim arasında bir yerdedir; bilgimizin doğruluğu ve konuşmamızın uygunluğu, mantıklılığı ile oluşan düşüncelerimizin içindedir. İnsanlar genelde akıllarındaki soyut fikirlerin, onlar olmadan var olan şeylerin o dildeki kullanımı ve uygunluğuna göre verilen isimleriyle ilgili olduğunu, eğer bu olmazsa konuştukları şeyin mantıksız olduğunu ve yanlış düşündüklerini sanırlar.
İlk olarak fikirlerimizin doğruluğu diğer insanların fikirleriyle uyumlu olup olmadıklarına, genelde nasıl ifade edildiklerine göre değerlendirilirse bazı fikirlerimiz yanlış çıkabilir. Ancak basit fikirlerin yanlış olma ihtimali daha azdır. Çünkü insanın duyuları ve günlük gözlemleri basit fikirleri kolayca doğrulayabilir. Nadiren de olsa bir nesnenin birden çok ismi olabilir ve insan bununla ilgili şüpheye düşüp bu yüzden hata yapsa bile isimlerin ifade ettiği nesneleri kullanarak bilgisini doğrulayabilir. Bu yüzden basit fikirlerin isimleri konusunda hata yapmak: kırmızı ismini yeşil renge dair düşünceye uygulamak, tatlı kelimesini acıyla ilgili düşünceyi ifade etmek için kullanmak çok ender görülür. Herhangi bir isimle ifade edilen basit fikirler genelde diğer insanların aynı ismi kullandıklarında söylemeye çalıştığı şeyle aynıdır.
Maddelerle ilgili olanlardansa karışık biçimlere dair karmaşık fikirler yanlış olmaya daha müsaitlerdir. Çünkü maddelerde (özellikle söz konusu dile hiçbir dilden geçmemiş herkesçe bilinen isimleri olanlar) göze çarpan ve algılanabilir nitelikler bir türü diğerinden ayırır. Ancak karmaşık biçimler söz konusu olduğunda adalet, zulüm, özgürlük, savurganlık gibi bazı isimleri belirlemek kolay değildir ve diğer insanların bu isimlerden ne anladığıyla karşılaştırıldığında bizim fikirlerimiz yanlış olabilir ve bizim adalet kelimesiyle ifade ettiğimiz şeyin belki de başka bir isme sahip olması gerekmektedir.
En azından karışık biçimlerle ilgili fikirlerimizin diğer insanlarınkinden farklı olabileceği kesindir. Bu tarz bir yanlışlık en çok karışık biçimlere dair fikirlerimizle bağdaştırılır. Bir insanın adalet, minnet, görkem gibi şevler hakkında yanlış bir fikre sahip olduğunun düşünülmesinin sebebi diğer insanların bu kelimelerden anladığı şeylerle örtüşmemesinden kaynaklanır.
Karışık biçimlerle ilgili soyut fikirler; basit fikirlerin kesin ve kasıtlı birleşiminden oluşur, her türün özü de insanlar tarafından yaratılır. İsim ve ismin anlamı dışında karışık biçimlerle ilgili fikirlerimizi ilişkilendirebileceğimiz, uydurabileceğimiz mantıklı bir standart yoktur. Ancak fikirlerimiz isimleri en uygun şekilde kullandığı düşünülen insanlarınkine uyup uymadığına göre doğru veya yanlış olarak değerlendirilir. Yani fikirlerin doğruluğu veya yanlışlığı onların isimleriyle alakalıdır.
Fikirlerimizin nesnelerin gerçek varlığına göre doğru veya yanlış olması doğruluk için bir ölçüt olsa bile maddeler hakkındaki karmaşık fikirlerimiz dışında hiçbirinin yanlış olduğu söylenemez.
İlk olarak, basit fikirler, bizim tarafımızdan anlaşılmamasına rağmen doğrulukları sadece bizim ürettiğimiz görüntülere dayanır. Harici nesnelerin sahip olduğu güçlere de uygun olmalıdırlar çünkü bu güçlere cevap verdikleri sürece doğrudurlar. Akıl birçok insanın inandığı gibi fikirlerin nesnelerin kendi içinde olduğunu düşünse bile yanlış oldukları söylenemez. Çünkü Tanrı bilgece onları nesnelerin belirleyici özellikleri olarak oraya koymuştur. Biz de böylece bir şeyi diğerinden ayırabiliriz, işimize yarayacak şekilde kullanabiliriz ve bu bizim basit fikirlerimizin doğasını, mavi renge dair fikrin menekşenin kendisinde mi yoksa aklımızda mı olduğuna dair düşüncemizi değiştirmez. Aslında sadece ışığı yansıtabilmenin ürettiği güç menekşenin içindedir. Nesnenin yapısı düzenli ve sürekli işlemeyle birlikte mavi renge dair aynı fikri üretmemizi ve gözlerimizle onu diğer şeylerden ayırmamızı sağlar. Gerçekten menekşede bulunan ayırıcı özellik onun parçalarının dokusudur ve eşit şekilde mavi diye adlandırılan rengin görüntüsüdür. Mavi ismi bir menekşede bulunan, sadece gözle görebildiğimiz ayırıcı bir özellikten başka pek bir şey ifade etmez. Onun neye bağlı olduğunu bilme kapasitemiz yoktur ve belki de bilsek bile çok da işimize yarayacak bir şey değildir.
Organlarımızın farklı yapısından dolayı aynı nesne farklı insanların farklı fikirler üretmesini sağlasaydı bile basit fikirlerimiz yanlış olmazdı. Mesela eğer menekşenin birinin aklında onu gördükten sonra ürettiği fikir bir başkasının kadife çiçeği gördüğünde ürettiği fikirle aynı olsaydı. Bu asla bilinemez çünkü hiç kimse başkasının bedenine girip organlarının ne tür görüntüler, fikirler ve isimler ürettiğini bilemez. Menekşeyle aynı yapıya sahip olan her şey mavi renge, kadife çiçeğinin yapısına sahip olanlar da sarı renge dair fikirlerin üretilmesine sebep olur. Görüntüler veya fikirler diğer insanların akıllarındakinin aynısıymış gibi mavi ve san kelimeleri ile ifade edilen şeyleri bu görüntüleri kullanarak ayırabilir, farklarını anlayabilir ve ifade edebilir. Yine de bence diğer insanların akıllarındaki farklı nesneler tarafından üretilen mantıklı fikirler neredeyse ayırt edilemez. Bunun da birçok sebebi olabilir ancak şu an bahsettiğim konu bu değildir.
Tüm bu bilgilere göre, basit fikirlerimizin yanlış olamayacağı açıktır. Görüntüler ve akıllarımızdaki algılar sadece harici nesnelerin duyularımız yoluyla görüntü üretme gücüne cevap vermesine dayanır ve hepsi aklın içinde ve onları üreten güce uygun oldukları için yanlış olamazlar. Mavi veya sarı, acı veya tatlı asla yanlış fikirler olamazlar çünkü bu tarz fikirlerin akıldaki algıları dışarıda var oldukları halleriyle aynıdır. Bazen isimlerin yanlış kullanılması da fikirlerin yanlış olmasına yol açmaz. Mesela Türkçe bilmeyen birinin mora kırmızı demesi hiçbir şeyi değiştirmez.
İkinci olarak, gerçekte var olan bir şeyin özüyle ilgili olan biçimlere dair karmaşık fikirlerimiz yanlış olamaz. Çünkü herhangi bir biçim hakkında sahip olduğumuz bir karmaşık fikir, var olan hiçbir şeyle ilgili değildir: içinde var olanlar dışında bir fikri yansıtması beklenmez. Yani yeme, içme, giyinme gibi ihtiyaçlarını karşılamaya gücü yeten bir insanın maddi durumunun yeterli olduğuna dair fikrim yanlış olamaz ancak bunu hayal etmem de bunun doğru veya yanlış olduğunu göstermez. Ancak bu kişinin durumunu tutumluluk, namus gibi kelimelerle tanımlarsam fikrim yanlış olabilir.
Üçüncü olarak, maddelerle ilgili karmaşık fikirlerimiz, nesnelerin örneklerine bağlı olduklarından yanlış olabilirler. Nesnelerin bilinmeyen özleri olarak ele alındıklarında hepsinin yanlış olduğu açıktır, bunun aksi iddia edilemez. O halde aslı olmayan bir düşünceyi açıklamayı bırakıp nesnelerin kopyalarından elde edilen basit fikirlerin birleşiminin yanlış olduğu söylenebilir. 1. Maddelerin kendisinde birlikte bulunmayan basit fikirler birleştirildiğinde, mesela bir ata, köpeğin havlamasına dair karmaşık fikir adapte edilirse atla ilgili yanlış bir fikre sahip oluruz. 2. Maddelerle ilgili fikirler de her zaman birlikte var olan basit fikirlerin birleşiminden oluşan fikirlerden birisi ayrıldığında, yanlış olur. Örneğin sağlamlık, eriyebilirlik, ağırlık ve sarı renk gibi fikirler birleşince aklımıza altın gelir. Ancak altının sabitliğinin kurşun veya bakır gibi maddelerinkinden daha fazla olduğunun düşünülmesi veya diğer basit fikirlere mutlak sabitlik fikri eklenirse bu karmaşık fikrin yanlış olduğu söylenebilir. İki türlü de altına dair karmaşık fikrin doğada bir arada bulunmayan basit fikirlerden oluşmasından dolayı bu fikir yanlıştır. Ancak eğer ki altının sabitliğine dair fikir görmezden gelinir veya akıldaki diğer tamamlayıcı fikirlerden ayrılırsa bu fikir yanlış değil, kusurlu veya yetersiz olur çünkü doğada birleşmiş tüm basit fikirleri içermese de gerçekte birlikte var olanlardan başka bir fikri de birleştirmez.
Konuşma dilinde hangi fikirlerin doğru hangilerinin yanlış olduğunu gösterdim, şimdi konuya biraz daha yakından bakacağım. Bir fikrin doğru veya yanlış olduğunu akıl belirler. Doğruluk ve yanlışlık onaylanmaya veya reddedilmeye ihtiyaç duyar, göstergelerin birleştiği veya ayrıldığı yerde, anlamına geldikleri şeylerle uyumlu olup olmadıklarına göre karşımıza çıkar. En çok kullandığımız göstergeler kendimizi zihinsel veya sözel olarak ifade etmek için kullandığımız fikirler ve kelimelerdir. Doğruluk bu göstergeleri anlamlarına göre birleştirme ve ayırma becerisinde yatar, yanlışlık da daha sonra göstereceğim gibi gösterge ve anlam birbirine uymadığı zaman ortaya çıkar.
Aklımızdaki bir düşüncenin nesnelerin varlığına, diğer insanların fikirlerine uymaması onun yanlış olduğunu göstermez. Eğer göstergeler bir nesneyi kopyasıymış gibi yansıtıyorsa yanlış sayılamaz. Yanlış olması için nesnenin gerçek halinden uzak olması gerekir.
Hata ve yanlışlık ilk olarak akıl herhangi bir fikrin öyle olmadığı halde diğer insanlarınkiyle aynı olduğunu, aynı kelimelerle ifade edildiğini veya o kelimenin herkesin bildiği anlamı ve ifadesiyle uyumlu olduğunu düşündüğünde ortaya çıkar. Diğer fikirler de bu yanılgıya müsait olmasına rağmen bu, en çok karmaşık biçimlerde yapılan bir hatadır.
İkinci hata, basit fikirlerin birleşiminden doğada o şekilde bulunmayan karmaşık bir fikri, gerçekte var olan canlılarla veya nesnelerle olan uyumuna göre değerlendirmektir. Mesela altının rengine, sabitliğine ve eriyebilirliğine kalayın ağırlığını ekler.
Üçüncüsü, bazı nesnelerde gerçekten birlikte var olan birkaç basit fikri bir karmaşık fikirde birleştirmek ancak ayrılamaz fikirleri de dışarıda bırakmaktır. Akıl bunu kusursuz, bir fikir olarak değerlendirir. Madde, sarı renk, yumuşaklık, ağırlık, eriyebilirlik gibi fikirlerin birleşiminden oluşan karmaşık fikir sayesinde altın hakkında eksiksiz bir fikre sahip oluruz. Ancak sabitlik veya altın suyunda çözünme gibi fikirler de göz ardı edilemez, ayrılamaz.
Dördüncüsü, karmaşık bir fikrin herhangi bir varlığın özüne veya içsel yapısına dair birkaç özelliğe sahip olmasından yola çıkarak gerçek özünü içerdiğini düşünmektir ve daha büyük bir hatadır. O özelliklerden yalnızca birkaçı o nesnenin aktif veya pasif güçleriyle alakalıdır diğerleri herkes tarafından bilinen, karmaşık bir fikri oluşturan şeyler hakkındadır. Bir insanın veya uzmanın o varlık hakkında bildiği şeyler onun gerçekten sahip olduğu özelliklerle karşılaştırıldığında çok azdır. Bir üçgenin özü çok az fikre dayalıdır. Üç çizgi ve bir boşluk onun özünü oluşturur ancak o özden ortaya çıkan özellikler bildiklerimizden daha fazladır. Özü kapsamlı olmayan maddelerin iç yapısından ortaya çıkan özellikler sonsuzdur.
Sonuç olarak, bir insan hiçbir harici nesne hakkında bir fikre sahip olmasa da aklında bir nesneye dair bulunan fikir (ve bu fikre de istediği adı verebilir), o nesnenin gerçek haline denk değildir, diğer insanların belli bir kelimeyle ifade ettiği şeye de uymaz ancak yanlış da değildir. Bir insanın bacaklarını, kollarını, gövdesini ve bir atın boynuyla kafasını içeren bir fikir oluşturduğumda sırf bu görüntü dış dünyada bir varlığa tekabül etmediği için yanlış bir fikir üretmiş olmam. Ancak ona insan veya Tartar gibi bir isim verirsem ve dış dünyada gerçekten var olduğunu, diğer insanların da bunu kabul edip aynı isimle ifade ettiklerini düşünürsem yanlış olur. Yalnız bu yanlışlık fikrin kendisiyle değil, aklın açıkça olmasa da bu fikrin dış dünyaya uyumlu ve diğer insanlarınkiyle benzer olduğunu önermesiyle ilgilidir. Ama bu fikrin gerçekte var olduğunu düşünmeyip onun gerçekte insan veya Tartar diye tanımlandığını düşünmez, sadece kendi kendime ona bu isimleri verirsem hayal gücümün geniş olduğu düşünülür ve hatalı sayılmam böylece fikrim de yanlış sayılmaz.
Fikirlerimiz onları ifade eden isimlerin anlamlarına ve nesnelerin gerçekte var olmasına göre doğru veya yanlış olarak adlandırılır. Bir insan onları istediği gibi tanımlamakta özgürdür ama konuşma dilinde doğruluk ve yanlışlık bu tanımlara uymayacak, beraberinde aklın önermelerini de getirecektir. Basit fikirler yanlış olamaz fakat birtakım tutarsız yönleri olan karmaşık fikirler olabilir. Diğer bütün fikirler kendi içlerinde doğrudur ve onlarla ilgili her bilgi de numuneleriyle uyumlu olduğu sürece doğrudur.