Ütopyacı Ortak Zemin İçin Bir Çerçeve

Ütopya - Kusursuz bir dünya nasıl olmalı? | | Mayıs 18, 2019 at 7:40 am

Bireylerin belli topluluklar içinde yaşamak veya bu toplulukları terk etmek için verdikleri bireysel kararlara dayanan bir filtre vasıtasının kullanımı özellikle uygundur. Çünkü ütopyacı yapının nihai maksadı insanların içinde yaşamak isteyeceği ve içinde yaşamayı gönüllü olarak tercih edecekleri topluluklara ulaşmaktır. Ya da en azından bu, başarılı ütopyacı yapının bir yan etkisi olmalıdır. Önerilen filtreleme süreci bunu başaracaktır. Ayrıca, insanların kararlarına bağımlı olan bir filtreleme vasıtasının mekanik olarak işleyen bir vasıtaya kıyasla belli avantajları bulunmaktadır. Özellikle, ortaya çıkan çok çeşitli, karmaşık durumların tümünü önceden yeteri şekilde ele alan ilkeleri açık olarak formüle etmede başarısız olduğumuz düşünülürse. Önceden ilke ile ilgili tüm istisnaları belirleyebildiğimizi düşünmeden, sık sık doğru imiş gibi görünen ilkeler ortaya koyarız. Fakat, ilke ile ilgili istisnalar tarif edemesek bile, çoğu zaman, bize verilen belli bir durumun bir istisna olduğunu fark edebileceğimizi düşünürüz.

Aynı şekilde, reddedilmesi gereken her şeyi veya yalnızca reddedilmesi gerekenleri reddedecek bir filtreleme aracını önceden otomatik olarak programlayamayacağız (objektif olarak ya da şimdiki görüşümüze göre ya da o zaman ki görüşümüze göre). İnsanların her bir özel durum hakkında hüküm vermesi için fırsat tanımak durumunda kalacağız. Bu, her bireyin kendisi için bükümde bulunması için bir argüman değildir. Ne de, mevcut hukuk sistemimizde açıkça görüldüğü gibi, herhangi bir uygulama politikası olmaksızın tercihler tam olarak bağımlı bir sistemin işletilmesi ile ilgili açık olarak formüle edilmiş kuralların mekanik olarak uygulanmasının tek alternatifi değildir. Bu nedenle, istisna içermeyen ilkelerin önceden ifade edilememesi veya programlanamaması gerçeği, kendi başına, benim herkesin tercihine yönelik tercih ettiğim alternatife ulaşmak için yeterli değildir ve önceden hiçbir uygulama politikası belirlenemez (bu tercih edilen argümanı koruyan uygulama politikaları dışında.)

Herkes ve her birey için en iyisi olan tek çeşit bir topluluk olsa bile, kurulan çerçevenin topluluğun tabiatını bulmak için en iyi araç olduğunu iddia ettik. Herkes için en iyi olan bir toplum olsa bile, çerçevenin işletilmesinin, (1) toplumun neye benzediği ile ilgili kafasında belli bir resimle gelen herhangi biri için en iyisi olduğuna, (2) bu resmin gerçekten de en iyi toplumlardan birine ait olduğuna ikna olmakta olan biri için en iyisi olduğuna, (3) bu şekilde ikna olmakta olan büyük sayılarda insanlar için en iyisi olduğuna ve (4) bu özel kalıp içinde emniyetli ve dayanıklı bir şekilde yaşayan insanlardan oluşan böyle bir toplumu istikrarlı kılmak için en iyi yol olduğuna dair görüşe yönelik daha birçok argüman sunabilir ve sunmalıdır. Bu argümanları şu anda burada sunamıyorum. (Ve bunların tümünü birden başka bir yerde de sunamam.) Fakat, şunu da ifade etmek istiyorum ki, burada çerçeve ile ilgili olarak bahsedilen ve teklif edilen argümanlar, herkes için en iyi olan bir çeşit toplum olduğuna dair (yanlış) varsayımı terk edersek ve böylece eldeki problemi her bir bireyin içinde yaşaması gereken tek bir topluluğu tespit etme problemi olarak ele almayı bırakırsak, çok daha güçlü hale gelecektir.

Çerçevenin diğer ütopya tanımlarına kıyasla iki avantajı bulunmaktadır: Öncelikle, kendi vizyonu ne olursa olsun, gelecekteki herhangi bir noktadaki hemen hemen her ütopyacı için kabul edilebilir olacaktır; ve ikinci olarak, her ne kadar herhangi bir ütopya vizyonunun gerçekleşmesi veya evrensel başarısını garanti etmese, hemen hemen tüm ütopya vizyonlarının gerçekleşmesi ile de uyum içindedir. Bizim çerçevemizin iyi insanlardan oluşan bir toplum için uygun bir çerçeve olduğunu her ütopyacı kabul edecektir. Çünkü, ütopyacıya göre, iyi insanlar eğer kendisi kadar rasyonel iseler ve bu nedenle onun mükemmelliğini aynı derecede görebiliyorlarsa, onun desteklediği kalıbın içinde yaşamayı gönüllü olarak tercih edeceklerdir. Ve çoğu ütopyacı, bizim çerçevemizin zaman içinde herhangi bir noktada uygun bir çerçeve olduğu konusunda hemfikir olacaktır, çünkü herhangi bir noktada (insanlar iyi olarak yaratıldıktan sonra) destek gören bu kalıp içinde yaşamayı gönüllü olarak tercih edeceklerdir. Böylece çerçevemiz, geniş bir ütopyacı ve onların rakiplerinden oluşan grup içinde, eninde sonunda uygun bir ortak zemin olarak kabul edilir. Çünkü hepsi kendi özel vizyonlarının bu kalıp içinde gerçekleşeceğini düşünür.

Farklı ütopya vizyonlarına sahip olup çerçevenin kendi vizyonlarına giden uygun bir politika olduğuna inananlar, farklı tahminleri ve algılamaları da olsa, onun gerçekleşmesi yönündeki çabalara iştirak edebilirler. Onların farklı beklentileri, ancak belli bir kalıbın evrensel olarak gerçekleşmesini içerdiğinde çatışırlar. Üç farklı ütopya vizyonundan bahsedebiliriz: Herkesi tek bir topluluk kalıbına girmeye zorlayan emperyalist ütopyacılık; herkesi bir çeşit topluluk içinde yaşamaya ikna etmeyi ümit eden misyoner ütopyacılığı; evrensel olarak olmasa da belli bir topluluk kalıbının var olmasını ve böylece bunu yapmak isteyenlerin ona uygun olarak yaşayabilmesini uman varoluşçu ütopyacılık. Varoluşçu ütopyacılar, çerçeveyi tüm kalpleriyle destekleyeceklerdir. Misyoner ütopyacılar, arzuları evrensel de olsa, çerçeveye verdikleri bu destekle onlara katılımın olması gerektiği görüşünü benimseyeceklerdir. Fakat çerçevenin birçok farklı olasılığın aynı anda gerçekleşmesine izin veren ilave özelliğine özellikle hayranlık duymayacaklardır. Öte yandan, emperyalist ütopyacılar, diğer bazıları onlarla aynı fikirde olmadığı müddetçe çerçeveye itiraz edeceklerdir. (Herkesi tatmin edemezsiniz: özellikle eğer herkes tatmin olmadığı takdirde tatmin olmayacaklar var ise.) Çerçeve içinde herhangi özel bir topluluk oluşturulabildiğine göre, bu tüm özel ütopya vizyonları ile bağdaşmaktadır (hiçbirini garanti etmese de). Ütopyacıların bunu çok büyük bir değer olarak görmesi gerekir; çünkü onların kendilerine ait görüşleri, kendilerininki dışındaki ütopya sistemleri içinde o kadar iyi işlemeyecektir.

TOPLULUK VE MİLLET
Çerçevenin işleyişinde, liberteryen vizyonda insanların bulduğu erdemlerin birçoğu ve kusurların çok azı bulunmaktadır. Zira, her ne kadar topluluklar arasında tercihte bulunmada büyük bir özgürlük var ise de, birçok topluluk liberteryen zeminlerde mazur görülemeyecek sınırlamalara sahip olabilir; yani, merkezi bir devlet organı tarafından empoze edildiğinde liberteryenlerin tepki göstereceği sınırlamalar. Örneğin, insanların yaşamlarına yapılan korumacı müdahale, topluluk içinde basılan kitaplara getirilen kısıtlamalar cinsel davranış çeşitlerine getirilen sınırlamalar, vb. Fakat bu, özgür bir toplumda insanların, hükümetin yasal olarak kendilerine empoze edemeyeceği çeşitli sınırlamaları kabul edebileceklerinin başka bir ifade şeklinden başka bir şey değildir. Her ne kadar çerçeve liberteryen ve laissez faire de olsa, içindeki bireysel toplulukların böyle olmasına gerek yoktur ve belki de içindeki hiçbir topluluk böyle olmayı tercih etmeyecektir. Bu nedenle, çerçevenin özelliklerinin bireysel topluluklar üzerinde de hâkim olmasına gerek yoktur. Bu laizzes faire sistemde, izin verilmesine rağmen gerçekten işlev gören hiçbir kapitalist kurumun ortaya çıkmama ihtimali de vardır; ya da bazı topluluklarda olacak ve diğerlerinde olmayacak ya da bazı topluluklarda bazıları olacak vs.

Önceki kısımlarda, bir kişinin belli düzenlemelerle ilgili bazı provizyonlar arasında seçim yapmasından bahsetmiştik. Peki, şimdi neden belli bir toplulukta değişik sınırlamaların empoze edilebileceğini söylüyoruz? Topluluğun, üyelerine bu sınırlamalar arasından seçim yapın, hakkı vermesi gerekmez mi? Hayır; küçük bir komünist topluluğun kurucuları ve üyeleri, oldukça uygun bir şekilde, böyle bir şeyi düzenlemek mümkün de olsa, eşit dağıtımı seçenek dışı bırakma iznini kimseye vermeyi kabul etmez. Her topluluk veya grubun fizibilitesi olan her şeyin özsel olarak seçenek dışı bırakılmasına izin vermesi gerektiğine dair genel bir ilke yoktur. Çünkü bazen bu tür özsel eliminasyon grubun arzulanan karakterini değiştirebilir. Burada önemli bir kuramsal problem bulunmaktadır. Bu millet veya koruyucu birim, bir toplulukla diğer bir topluluk arasında yeniden dağıtımı empoze edemez, fakat bir kibbutz gibi bir topluluk kendi içinde dağıtıma gidebilir (veya başka bir topluluğa ya da dışarıdaki bireylere verebilir). Böyle bir topluluğun üyelerine, bir yandan topluluğun bir üyesi olarak kalırken diğer yandan bu düzenlemeleri seçenek dışı bırakma fırsatını vermesi gerekmez. Fakat, daha öncede tartıştığım gibi, bir milletin bu fırsatı vermesi gerekir; insanların, bir milletin getirdiği koşulları seçenek dışı bırakma hakkı vardır. Bir toplulukla bir millet arasındaki fark buradadır; üyelerine belli bir kalıbı empoze edebilmenin meşruiyeti arasındaki fark.

Bir kişi, yeteri sayıda başka insanları alternatif bir paket oluşturmaya katkıda bulunmaya ikna etmenin maliyetleri de dâhil olmak üzere, P paketinin daha büyük maliyetlerini bertaraf edebilecek arzulanabilir farklı bir paket mevcut olmadığı zaman, farklı bir paket (tamamen farklı bir paket veya P’de yapılan bazı değişiklikler) satın almak yerine, topluluk içinde bütün olarak arzu edilebilir olan bir P paketinin (koruyucu bir düzenleme, bir tüketici malı, bir topluluk) kusurlarını içine sindirmek durumunda kalacaktır. Milletlerin maliyet hesaplamalarının özsel eliminasyona izin verecek şekilde olduğu varsayılabilir. Fakat iki sebepten dolayı mesele bu kadar basit değildir. Öncelikle, bireysel topluluklarda da küçük bir idari maliyetle (ödemek isteyebileceği) özsel eliminasyon düzenlemesi yapmanın fizibilitesi olabilir, fakat bunun her zaman yapılmasına gerek yoktur. İkinci olarak, bireyin kendisinin, aksi takdirde zorunlu koşul ihtiva edecek paketlerin bazılarının eliminasyonunun idari maliyetlerine katlanmak durumunda olmayacağı için milletler diğer beşeri ünitelerden farklılık gösterirler. Diğer kişilerin, elimine etmek istemeyenlere başvurmak durumunda kalmamak maksadıyla zorunlu düzenlemelerin ince bir şekilde tasarlanmasına yönelik maliyetleri karşılaması gerekir. Az sayıda birçok millet var iken birçok alternatif topluluk çeşidi bulunması, bu farklılığı bir mesele haline getirmez. Hemen hemen herkes komünist bir topluluk içinde yaşamayı istese ve ortada komünist olmayan hiçbir topluluk kalmasa bile, hiçbir ropluluğun içinde yaşayan bir kişiye ellerindeki dağıtım düzenlemesini seçenek dışı bırakma izni vermesine de gerek yoktur (verilmesi ümit edilse de.) Otoriteye ciddi bir şekilde karşı olan bir bireyin buna uymaktan başka bir alternatifi yoktur. Yine de, diğerleri onu buna uymaya zorlamazlar ve hakları ihlal edilmemiş olur. Kendi uyumsuzluğunu mümkün kılmak için diğerlerinin işbirliği yapması gibi bir koşul yoktur.

Bence anılan farklılık, yüz yüze bir topluluk ve miller arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Bir millet içinde, kişi, uyumsuz bireyler olduğunu bilir, fakat bu bireylerle ve onların uyumsuzluğu ile direkt olarak karşı karşıya gelmesine gerek yoktur. Kişi, diğerlerinin uyumsuzluğunu kendisine karşı bir saldırı olarak da görse, uyumsuz kişilerin varlığını bilmek onu mutsuz kılsa da, bu, başkalarından zarar görmek veya hakların ihlal edilmesi anlamına gelmez. Öte yandan yüz yüze bir toplulukta, kişi, kendine bir saldırı olarak gördüğü bir şeyle direkt olarak karşı karşıya gelmekten kurtulmaz. Kişinin bulunduğu ortamdaki yaşam tarzı etkilenir.

Yüz yüze bir toplulukla böyle olmayan bir topluluk arasındaki fark genel olarak başka bir farkla paralellik teşkil etmektedir. Yüz yüze bir topluluk, üyeleri tarafından ortak olarak sahip olunan bir arazi parçasında varlığını sürdürebilir, fakat bir milletin arazisi böyle olamaz. Dolayısıyla, topluluk, arazisinde hangi kurallara uyulacağını bir bütün olarak belirleme yetkisine sahiptir. Öte yandan, bir milletin vatandaşları araziye ortak olarak sahip değildirler ve onun kullanımını düzenleyemezler. Eğer arazi sahibi tüm farklı bireyler, ortak bir düzenlemeyi empoze etmek maksadıyla eylemlerini koordine ederlerse (örneğin, gelirinin yüzde n’ini fakirlere bağışlamayan hiç kimse bu arazide yaşayamaz), sanki millet bunu gerektiren bir yasayı kabul etmiş gibi aynı etki elde edilir. (Kusursuz derecede meşru olan) İkincil derecedeki boykotlara rağmen, ittifak sadece en zayıf bağı kadar güçlü olduğundan, bazılarını terk etmeye ikna edecek eylemler karşısında böyle bir ittifak koalisyonunu sürdürmek mümkün olmayacaktır.

Fakat yüz yüze toplulukların bazıları ortak olarak sahip olunan bir arazide bulunmayacaktır. Küçük bir köydeki oy verenlerin çoğunluğu, kamuya ait sokaklarda yapılan ve beğenmedikleri şeyleri yasaklayan bir yasal düzenlemeyi getirebilirler mi? Çıplaklığa, gayri meşru cinsel ilişkiye, sadizme ya da farklı ırklardan olan çiftlerin sokakta el ele dolaşmasına yasak getiren bir kanun çıkartabilirler mi?

Herhangi bir özel mülk sahibi, kendi görüşleri yönünde istediği düzenlemeyi yapabilir. Peki ya insanların kötü olarak gördükleri manzaralardan kolay kolay kaçınamadıkları kamuya ait yollar? Büyük çoğunluğun küçük azınlığa karşı kendilerini kapatması mı gerekir? Eğer çoğunluk, kamu içindeki algılanabilir davranışların sınırlarını belirleyebiliyorsa, o zaman, elbise giymeden kimse toplum içine çıkamaz koşuluna ilave olarak, gelirinin yüzde n’ini ihtiyaç içindekilere bağışladığını gösteren bir rozeti takmayan hiç kimsenin (bu rozeti takmayanlara bakmanın utanç verici olduğu gerekçesiyle) toplum içine çıkamayacağına karar verme hakkı var mıdır? Çoğunluk, buna karar verme hakkını nereden alacak? Kamuya ait olmayan yer ve yollar olacak mı? Bu tehlikelerin bazıları, Locke’cu koşulla giderilebilir.) Bu meseleler arasında yolumu açık olarak bulamadığım için bu konuları onları terk etmek için burada açıyorum.

DEĞİŞEN TOPLULUKLAR
Bireysel toplulukların çerçevenin uygulanması ile bağdaşan bir karakteri olabilir. Eğer bir kişi belli bir topluluğun karakterini kabul edilebilir bulmazsa, onun içinde yaşamak zorunda değildir. Bu, gireceği topluluk üzerinde karar verme durumunda olan bir birey için iyi bir şeydir. Fakat varsayalım ki bir topluluğun karakteri değişmekte ve bir bireyin hoşlanmadığı bir hale gelmektedir. “Buradan hoşlanmıyorsan girme” ifadesi “Buradan hoşlanmıyorsan, terk et” ifadesinden daha kuvvetlidir. Hayatının çoğunu bir toplulukta geçirmiş olan, arkadaşlıklar kurmuş olan ve topluluğa katkıda bulunmuş olan bir bireyin toplanıp burayı terk etmesi zor bir şeydir. Böyle bir topluluğun yeni bir sınırlama getirmesi ya da eskisini yürürlükten kaldırması veya karakterini ciddi olarak değiştirmesi üyelerini bireysel olarak, kanunlarını değiştiren bir devletin vatandaşlarını etkilemesi gibi etkileyecektir. Bu nedenle, içişlerini düzenleme konusunda topluluklara böylesine büyük hareket özgürlüğü vermekte isteksiz mi olmak gerekir? Devlet tarafından empoze edildiği takdirde bireysel hakların ihlali anlamına gelecek kısıtlamaları empoze etmelerine sınırlama getirmek gerekmez mi? Özgürlük dostları, Amerika’nın varlığının Çarlık Rusya’sının uygulamalarını meşru kıldığını hiç düşünmemişlerdir. Topluluklarla ilgili verilen örnekte neden farklı türler olması gereksin.

Değişik çareler bulunmaktadır; bunlardan bir tanesinden bahsedeceğim. Herkes, istedikleri yeni bir topluluğu (çerçevenin uygulanmasıyla uyumlu olan) oluşturmaya başlayabilir. Çünkü hiç kimsenin bu topluluğuna girmesine gerek yoktur. (Korumacı gerekçelerle hiçbir topluluk dışlanamaz veya İnsanların karar verme sürecindeki varsayılan kusurları gidermeye yönelik daha az korumacı sınırlamalar empoze edilemez – örneğin, zorunlu enformasyon programları, bekleme dönemleri.) Hâlihazırda mevcut olan bir toplulukta yapılacak olan değişimin başka bir konu olduğu düşünülmektedir. Daha geniş olan toplum, topluluklar için bir miktar tercih edilen özsel yapıtı seçebilir ve topluluklara, bu yapıya getirilen değişikliklerden ve yapmayı tercih ettikleri değişikliklerden dolayı toplulukların muhaliflerine bir çeşit tazminat ödeme koşulu getirebilir. Probleme getirilebilecek bu çözümü tarif ettikten sonra, bunun gereksiz olduğunu görüyoruz. Çünkü, aynı amacı gerçekleştirmek için bireylerin, sadece, girdikleri toplulukla yaptıkları anlaşmaya (sözleşmeye), açık bir ifade ile (kendileri de dâhil olmak üzere) her üyenin belli koşullara göre oluşturulmuş belli bir yapıdan olan sapmalardan dolayı (toplumun tercih ettiği norm olması şart değildir) tazminat alması koşulunu dâhil etmesi gereklidir. (Tazminat, topluluğu terk etmenin maliyetini de finanse etmek üzere kullanılabilir.)

BÜTÜNSEL TOPLULUKLAR
Çerçeve içinde, üyelik açısından sınırh da olsa, tüm yaşam özelliklerini ihtiva eden gruplar ve topluluklar olacaktır. (Sanırım büyük bir komüne ya da komünler federasyonuna herkes girmek istemeyecektir.) Yaşamın bazı yönleri ile ilgili bazı şeyler herkesi ilgilendirir: örneğin, herkesin ihlal edilmeyecek hakları ve rızası olmadan geçilemeyecek sınırları vardır. Bazı insanlar, bazı insanların yaşamlarının tüm yönlerinin ve tüm insanların yaşamlarının bazı yönlerinin bu şekilde kapsanmasını yetersiz bulacaklardır. Bu insanlar, tüm insanları ve yaşamlarının tüm yönlerini kapsayan her iki taraf için de bütünsel bir ilişki arzulayacaktır. Örneğin, tüm insanların (prensip olarak herkesi kapsayan) tüm davranışlarında, sevgi, merhamet ve yardımseverlik duyguları sergilemeleri; hepsinin, ortak ve önemli bir vazife için bir araya gelmesi.

Hepsi de iyi oynayan bir basketbol takımının elemanlarını düşünün. (Kazanmaya çalıştıkları gerçeğini bir yana bırakın. Acaba başkalarına karşı birleşildiğinde bu tür duyguların ortaya çıkması bir rastlantı mıdır? Temel olarak para için oynamazlar. Temel, ortak bir amaçları vardır ve herkes bu ortak amacı gerçekleştirmek için üstüne düşeni yapar ve aksi takdirde yapacağı sayıdan daha az sayı yapar. Eğer her birinin en önemli golünü attığı ortak bir amaç doğrultusunda bir faaliyet içinde ortak katılımla birbirlerine bağlanırlarsa, korumacı bir duygu ortaya çıkacaktır. Birleşecekler ve bencil duygularını bir yana bırakacaklardır. Tek bir bütün olacaklardır. Fakat basketbol oyuncularının, elbette ki, ortak bir en yüce amacı yoktur; farklı aileleri ve yaşamları vardır. Fakat yine de, herkesin ortak bir en yüce amacı gerçekleştirmek için birlikte çalıştığı bir toplum hayal edebiliriz. Çerçeve içinde her insan grubu bir araya gelip bir hareket oluşturabilir, vs. Fakat yapının kendisi farklıdır; herkesin birlikte peşinden koştuğu herhangi bir ortak amacı olacağını temin veya garanti etmemektedir. Böyle bir konu üzerinde düşünürken, “bireysellikten” ve “sosyalizmden” bahsetmenin uygun olup olmadığı akla gelmektedir. İnsanların hısımlık duygularını birleştirmeye çalışabileceklerini söylemeye gerek olmayabilir, fakat umut ve arzuları ne olursa olsun, hiçbirinin kendi birlik vizyonlarını diğerlerine empoze etmeye hakkı yoktur.

ÜTOPYA VASITALARI VE HEDEFLERİ
“Ütopyanizme” yapılan bildik itirazlar, burada sunulan kavramla ne kadar ilişkilidir? Pek çok eleştiri, ütopyacılann vizyonlarını gerçekleştirmek için ne gibi vasıtalar kullanacaklarını açıklamamalarına veya hedeflerini gerçekleştiremeyecek vasıtalara yoğunlaşmalarına odaklanmaktadır. Eleştirmenler özellikle ütopyacıların çoğu zaman yeni koşullar oluşturabileceklerine ve topluluklarının idamesini toplumun mevcut yapısı içindeki gönüllü eylemlerle sağlayabileceklerine inandıklarını iddia etmektedirler. Buna, üç sebepten dolayı inanmaktadırlar. Öncelikle, belli insanların veya grupların, idealden uzak bir devamlılığında bir çıkarı olduğu zaman (çünkü bunun içinde imtiyazlı bir konumları vardır ve kalıptaki adaletsizliklerden ve kusurlardan menfaat elde etmektedirler) bu insanların ideal kalıpları ortaya çıkarmaya yarayacak eylemleri (çıkarlarına ters olan) gönüllü olarak yapmaya ikna edebileceklerine inanmaktadırlar. Ütopyacılar, argümanlar ve diğer rasyonel vasıtalarla, insanları ideal kalıbın arzulanabilir ve adaletli olduğu ve onların tüm imtiyazlarının adaletsiz ve haksız olduğu konusunda ikna etmeyi ve böylece onları farklı şekilde hareket etmeye yöneltmeyi ummaktadırlar. Eleştirmenlere göre, ikinci olarak, ütopyacılar, mevcut toplumun çerçevesi, toplumdaki kusur ve adaletsizliklerden menfaat elde etmeyenler tarafından toplumda büyük bir değişikliğe neden olmaya yetecek ortak gönüllü eylemler icra edilmesine izin verdiği zaman bile, özerklikleri tehdit altında olanların bu uğraşıyı ve değişiklikleri ezmek için aktif, şiddetli ve zorlayıcı bir şekilde müdahale etmeyeceğine inanmaktadırlar. Üçüncü olarak, eleştirmenler, ütopyacıların, özellikle imtiyazlı olanların işbirliği gerekmediği, bu insanların sürece şiddetle müdahale etmekten kaçındıkları zamanlarda bile, çoğu zaman denemenin amaçlarına karşı düşmanca bir tutum sergileyen çok farklı harici ortamda belli bir gerçekleştirmenin mümkün olduğuna inanmakta saflık örneği sergilediklerini iddia etmektedirler. Küçük topluluklar, bütün toplumdan gelen bir taarruza nasıl karşı koyabilirler? İzole olan denemeler başarısızlığa mahkûm değil midir? Bu son konu ile ilgili olarak, özgür bir toplumda işçi kontrollü bir fabrikanın nasıl oluşturulabileceğini görmüştük. Konu genelleşiyor. Özgür bir toplumda insanların gönüllü eylemleri ile farklı mikro durumlarının gerçekleştirme yolları bulunmaktadır. İnsanların bu eylemleri yapmayı tercih edip etmeyecekleri başka bir meseledir. Fakat özgür bir sistemde, büyük ve popüler bir devrimci hareketin hedeflerine ulaşması için de böyle bir gönüllülük sürecinin olması gerekir. Bunun nasıl işlediğini ne kadar çok insan görürse, o kadar çok sayıda insan ona katılmak veya desteklemek isteyecektir. Böylece, aynı düzen içindeki herkesi, çoğunluğu veya herhangi birini zorlamaya gerek kalmadan büyüyecektir.

Bu itirazların hiçbiri geçerli olmasa bile, bazıları, insanların gönüllü eylemlerine güven duyulmasına itiraz edecek ve şöyle bir görüşü savunacaklardır; Günümüz insanları öylesine yolsuzluğa boğulmuşlardır ki, adalet, erdem ve iyi yaşamı meydana getirmek için yapılan uğraşılara gönüllü olarak katılmayı tercih etmeyeceklerdir. (Bunu yapmayı tercih etseler bile, uğraşılar, tamamıyla gönüllü bir ortamda başarıya ulaşacaktır.) Ayrıca, yozlaşmış olmasalar işbirliğine girerler. Argüman şu şekilde devam eder: İnsanların iyi kalıba göre hareket etmeye zorlanması gerekir; onları eski bir kötü yola sevk etmek isteyen kişilerin susturulması lazımdır. Bu konunun kapsamlı bir şekilde tartışılması gerekir. Bunu burada yapmak mümkün değildir. Bu görüşün taraftarlarının kendileri bile açıkça hata yapabildiklerine göre, tahminen çok az kişi onlara, kötü olduğunu düşündükleri görüşleri bertaraf etmek için gerekli diktatörlük yetkileri vermeye veya sahip olmalarına izin vermeye yanaşacaktır. Arzulanan şey, idealden çok uzak olan insanlar için optimal olan, çok daha iyi insanlar için de optimal olan bir organizasyondur. Bu öyle bir organizasyondur ki, bunun içinde yaşamak bile insanları daha iyi ve ideal hale getirebilir. Tocqueville’in insanlarının, sadece özgür olduğunda özgür insanlara özgü erdemlerini, kapasitelerini, sorumluluklarını ve yargılarını geliştirebilecekleri ve tatbik edebilecekleri, özgür olanın böyle bir gelişmeyi teşvik ettiği ve günümüz insanlarının buna ekstrem bir istisna oluşturacak kadar bozulmuş oldukları görüşüne inandığımızda, gönüllü çerçevenin son derece uygun olduğunu idrak ederiz.

Ütopyacı gelenekteki yazarların vasıtaları ile ilgili görüşlere yönelik eleştirilerin ne derece adil olduğu bir yana, biz, insanların, direkt veya hükümet aracılığıyla gayri meşru müdahalelere dayanan imtiyazlı konumlarından gönüllü olarak başka insanların yaşamlarına çekilebileceği konusunda hiçbir varsayımda bulunmuyoruz. Bunun yanında, haklarının ihlal edilmesini reddeden insanların bağışlanabilir gönüllü eylemleri ile karşılaşıldığında, gayrı meşru imtiyazları tehdit altına giren diğer insanların barışçı bir şekilde bekleyeceklerini de varsaymıyoruz. Meşru olarak ne yapılabileceğini ve böyle durumlarda hangi taktiklerin en iyisi olduğunu burada tartışmadığım doğrudur. Okuyucular, liberteryen çerçeveyi kabul edene kadar böyle bir tartışma ile ilgilenmeyeceklerdir.

Yapılan özel eleştirilerin pek çoğu ütopyacı geleneğin yazarlarının özel amaçları ve tarif ettikleri özel toplumlara yönelik olarak yapılmıştır. Fakat iki eleştiri, hepsine uyarlanabilir görünmektedir.

Öncelikle ütopyacılar toplumun tümünü önceden formüle edilen ve daha önce yanına bile yaklaşılmamış tek bir detaylı plana göre oluşturmak istemektedirler. Kendilerine hedef olarak kusursuz bir toplum almakta ve böylece hiçbir değişiklik veya gelişme fırsatı veya beklentisi olmayan ve içinde yaşayan kişiler için yeni kalıplar seçme fırsatı bulunmayan statik ve katı bir toplum tarif etmektedirler. (Çünkü eğer bir değişiklik daha iyiye giden bir değişiklikse, o zaman toplumun önceki durumu, yerini başka bir şey alabildiğine göre, kusursuz değildi demektir; ve eğer bir değişiklik daha kötüye giden bir değişiklik ise, toplumun önceki durumu, kötüleşmeye imkan tanıdığına göre, kusursuz değildi demektir. Ve neden etkisiz olan bir değişiklik yapılıyor.)

İkinci olarak ütopyacılar, tarif ettikleri toplumun belli problemler ortaya çıkmadan varlığını sürdüreceğini, sosyal mekanizmaların ve kurumların işlevlerini tahmin ettikleri gibi sürdüreceklerini ve insanların belli motiflere ve çıkarlara göre hareket etmeyeceklerini varsaymaktadırlar. Dünya tecrübesine sahip herhangi birinin karşılaşabileceği belli açık problemleri göz ardı etmektedirler ya da bu problemlerin nasıl bertaraf edileceği ya da bu problemlerden nasıl kaçınılacağı konusunda aşırı iyimser varsayımlarda bulunmaktadırlar. (Ütopyacı gelenek maksimakstır.)

Toplum içindeki her bir topluluğun karakterini detaylandırmıyoruz ve bu alt toplulukların tabiatının ve kompozisyonunun zaman içinde değiştiğini varsayıyoruz. Aslında ütopyacı yazarların hiçbiri, topluluklarındaki detayların tümünü belirlememektedirler. Çerçeve ile ilgili detayların belirlenmesi gerektiğine göre, bizim yöntemimiz onlarınkinden ne gibi bir farklılık göstermektedir? Onlar, önemli sosyal detayların tümünü önceden belirlemekte sadece umursadıkları veya koydukları ilkeye hiçbir katkısı olmayan önemsiz detayları belirsiz bırakmaktadırlar. Diğer taraftan, bizim görüşümüzde, farklı toplulukların tabiatı çok önemlidir ve bu sorular öylesine önemlidir ki, herhangi biri tarafından başka biri için çözülmemesi gerekir. Fakat biz, karakter olarak sabit ve değişmeyen çerçevenin tabiatını spesifik detay içinde tarif etmek mi istiyoruz? Çerçevenin problemsiz olarak işleyeceğini mi varsayıyoruz? Ben, çeşitli türde tecrübelere olanak sağlayan bir çerçeve türünü tarif etmek istiyorum. Fakat çerçevenin detaylarının tümü birden önceden ortaya konmayacaktır. (Bunu yapmak, kusursuz bir toplumun detaylarını önceden tasarlamaktan daha kolay olurdu.

Ben, çerçeve ile ilgili problemlerin tümünün çözüldüğünü de varsaymıyorum Burada birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum Merkezi bir otoritenin (ya da koruyucu derneğin) oynayacağı rolle ilgili (eğer varsa) problemler olacaktır. Bu otorite nasıl seçilecektir. Otoritenin, sadece yapması gereken şeyi yapması nasıl sağlanacaktır? Örneğin, bazı toplulukların diğerlerini, kişiliklerini veya niteliklerini işgal edip el koymalarını önlemek için oynanacak temel rol, gördüğüm kadarıyla, çerçevenin işlemesi ile ilgili yaptırım uygulamaktır. Ayrıca, barışçı yollarla çözülemeyen toplumlararası çatışmaları makul bir şekilde yargı yoluyla çözecektir. Böyle bir merkezi otoritenin en iyi formunun ne olduğu konusunu burada incelemek istemiyorum. Bir şeyin kalıcı olarak sabitlenmemesi ve detaylarda gelişme olması için olanak sağlanması arzu edilir olarak görünmektedir. Burada, uygun fonksiyonları icra edebilmek için yeterince güçlü merkezi bir otorite üzerindeki kontrol mekanizmaları ile ilgili zor ve önemli problemleri göz ardı ediyorum, çünkü federasyonlar, konfederasyonlar, merkezi otoritenin küçültülmesi, güçler dengesi, vs. konularında mevcut literatüre ilave edeceğim özel bir şey yoktur.

Daha önce söylediğimiz gibi, ütopyacı düşünmenin ısrarcı bir yönü de, iyi niyetli tüm insanlar tarafından kabul edilecek kadar açık, belli durumlarda rehberlik yapacak şekilde kesin, ne dediği herkesin anlayacağı şekilde açık ve gerçek hayatta ortaya çıkacak tüm problemleri kapsayacak şekilde tam bir ilkeler dizisi olduğuna inanmaktır. Böyle ilkelerin olduğunu varsaymadığım için, siyaset âleminin de ortadan kalkacağını varsaymıyorum. Bir siyasal düzenin detaylarının karışıklığı ve nasıl kontrol edilebileceğinin ve sınırlanabileceğinin detayları, düzgün ve basit bir ütopya sistemi ile ilgili beklentilere kolayca uymamaktadır.

Topluluklar arasındaki çatışmalar bir yana, merkezi düzenin veya birimin, bir bireyin bir topluluğu terk etme hakkını tatbik etmek gibi başka vazifeleri olacaktır. Fakat bir birey, ayrılmak istediği topluluğun üyelerine bazı şeyleri borçlu olan bir kişi olarak görülürse, bazı problemler ortaya çıkacaktır: Örneğin, belli bir maliyetle ve açık olarak yapılmış bir anlaşma ile, elde ettiği beceri ve bilgileri kendi topluluğu içinde kullanmak üzere eğitilmiş olabilir. Ya da, topluluk değiştirdiği zaman terk etmiş olacağı belli aile yükümlülükleri edinmiştir. Ya da, bütün bağlar olmadan ayrılmak istemektedir. Giderken yanında ne götürebilir? Ceza gerektiren bir suç işledikten ve topluluk kendisini cezalandırmak istedikten sonra ayrılmak isteyecektir. Gerçekten de ilkeler oldukça karmaşık olacaktır. Öte yandan, çocuklarla ilgili problemler daha da karmaşık olacaktır. Bir şekilde onlara dünyadaki alternatiflerle ilgili bilgi verilmesi sağlanmaktadır. Fakat yaşadıkları topluluk, gençlerin, 100 mil ileride büyük bir cinsel özgürlük sağlayan bir topluluktan haberdar olmasını istemeyebilir vb… Bu problemlerden bahsediyorum. Çünkü bir çerçevenin detaylarını ele alırken neleri düşünmek gerektiğini göstermek ve tabiatının tam olarak nasıl ortaya konabildiğini açıkça ifade etmek istiyorum.

Her ne kadar çerçevenin detayları ortaya konmasa da, bazı kati sınırlar konamaz mı? Bazı şeyler alternatifsiz olarak sabitlenemez mi? Değişik yaşam tarzlarını zorla dışlamaya olanak tanıyan gönüllü olmayan bir çerçeveye geçiş mümkün olacak mıdır? Eğer bir çerçeve gönüllülüğe dayanmayan bir çerçeve haline dönüştürülemiyorsa, onu kurumsallaştırmayı ister miyiz? Böyle bir kalıcı şekilde gönüllülüğe dayanan genel çerçeveyi kurumsallaştırırsak, bir şekilde bazı olası tercihleri devre dışı bırakmış olmaz mıyız? İnsanların belli bir şekilde yaşamayı tercih edemeyeceklerini önceden söylemiş olmaz mıyız? İnsanların hareket sahalarını sınırlamış ve statik ütopyacıların genelde yaptığı hataları yapmış olmaz mıyız? Bir bireye yönelik benzer bir soru da, özgür bir sistemin ona kendisini köle olarak satma imkânını verip vermediğidir. Ben bunu verdiğine inanıyorum. (Diğer yazarlar aynı fikirde değiller.) Aynı şekilde, ona hiçbir şekilde böyle bir uygulamaya gitmeme hakkını da verecektir. Fakat, bireylerin kendileri için tercih edebilecekleri bazı şeyleri başkaları için tercih etmeyecektir. Katılığın seviyesi belirlendiği ve hangi yaşam tarzlarına ve topluluklara izin verildiği ortaya konduğu müddetçe cevap, “Evet, çerçevenin gönüllülüğe dayalı bir şekilde belirlenmesi gerekir” olacaktır. Fakat unutmayalım ki, her birey kendisi ile ilgili özel bir sözleşme yapabilir ve gönüllülüğe dayanan çerçeveyi kendisini sözleşme dışında tutmak için kullanabilir. (Eğer tüm bireyler bunu yaparsa, gönüllülük çerçevesi yeni nesil gelene kadar bir işe yaramayacaktır. )

NASIL BİR ÜTOPYA?
Her şey tam olarak nasıl olacak? İnsanlar hangi yönlere dağılacak? Toplulukların büyüklüğü ne olacak? Büyük şehirler olacak mı? TopluIukların büyüklüklerini belirlemek için ne gibi ekonomik tedbirler alınacak? Tüm topluluklar coğrafi mi olacak? İkinci derecede önemli birimler olacak mı? Çoğu topluluklar belli ütopya vizyonlarını mı takip edecek? Yoksa birçok topluluk açık mı olacak ve böyle bir vizyona bağlı olmadan mı varlığını sürdürecek?

Bilmiyorum ve çerçeve içinde yakın gelecekte ne olacağına dair tahminlerimi ciddiye almamanız gerekir. Uzun vadeye gelince, böyle bir tahminde bulunmaya çalışmam.

O zaman söylenecek tek şey ütopyanın özgür bir toplum olduğu mudur? Ütopya sadece bu çerçevenin gerçekleştiği topluluk değildir. Çünkü çerçeve gerçekleştikten 10 dakika sonra ütopyaya ulaşacağımıza kim inanabilir? O zaman şeyler, şimdikinden fazla farklı olmayacaktır. Detaylı olarak konuşmamız gereken şey, uzun bir süre sonunda insanların bireysel tercihlerinde ne gibi spontan değişiklikler olacağıdır. (Sürecin belli bir safhasının odaklandığı bir nihai durum olması değil.) Ütopya süreci, diğer statik ütopya teorilerinin ortaya koyduğu nihai durumun yerini almaktadır. Birçok topluluk birçok farklı kriterlere ulaşacaktır. Bu çerçevenin 150 yıllık uygulaması sonucunda toplulukların sınırları ve karakterleri üzerinde sadece bir aptal veya kâhin kehanette bulunmaya çalışır.

Burada hiçbir role bürünmeden, sunduğumuz ütopya kavramının ikili tabiatını vurgulayarak konuyu kapatmak istiyorum. Bir ütopya çerçevesi vardır ve çerçevenin içinde belli topluluklar bulunmaktadır. Ortaya çıkacak toplulukla ilgili belli bir tanım vermemiş olmam, bunun önemsiz, daha az önemli ve ilgi çekici olmamasından değildir. Bu nasıl olabilir ki? Biz belli topluluklar içinde yaşıyoruz. Kişinin ideal ve iyi bir toplumla ilgili emperyalist olmayan vizyonunun ortaya konacağı ve gerçekleştirilebileceği yer burasıdır. Çerçevenin esas fonksiyonu bize bu olanağı sağlamasıdır. Belli arzulanan özelliklere sahip belli toplulukları yaratmaya zorlayan ve canlandıran bu tür vizyonlar yok ise, çerçeve yaşamdan yoksun demektir. Birçok farklı insanın vizyonları ile birleştiğinde, çerçeve, bizim tüm olası dünyalar içinde en iyisine ulaşmamızı sağlar.

Burada talep edilen pozisyon, içinde herkesin yaşadığı ve gönüllülüğe dayalı ütopyacı denemelere olanak tanıyan ve gelişmeleri için gerekli ortamı sağlayan bir topluluğu detaylı olarak ve önceden planlamayı reddetmektedir. Alınan bu pozisyon ütopyacı mı, yoksa anti-ütopyacı mıdır? Bu soruya yanıt bulmakta karşılaştığım zorluk, beni çerçevenin her pozisyonunun erdemlerini ve avantajlarını ihtiva ettiğini düşünmeye sevk ediyor. (Fakat eğer her ikisinin hatalarını kusurlarını ve yanlışlarını birbirine karıştırıp ortalığı bulandırırsa, özgür ve açık tartışmanın getirdiği filtreleme süreci konuyu açıklığa kavuşturacaktır.

ÜTOPYA VE MİNİMAL DEVLET
Tarif ettiğimiz ütopya çerçevesi minimal devlete denk düşmektedir. Bu kısımdaki argüman Birinci ve İkinci Kısımlardaki argümanlardan bağımsız olarak ele alınmış fakat başka bir yönden minimal devlete ulaşmıştır. Bu bölümdeki tartışmamızda, çerçeveyi, minimal devletten daha büyük bir şeymiş gibi ele almadık fakat koruyucu birimlerle ilgili önceki tartışmalarımızın üzerine bir şey inşa etmedik. (Çünkü iki bağımsız argümanın aynı noktaya ulaşmasını istedik.) Buradaki tartışmamızla daha önceki egemen koruyucu birimlerle ilgili tartışmamızı birleştirmemiz gerekir. Bunu yaparken, insanların merkezi otoritenin (üzerindeki kurumsal mekanizmaların, vs.) rolü ile ilgili vardıkları sonuçlar ne olursa olsun, müşterileri olmayı tercih edecekleri koruyucu birimlerin (özsel) form ve yapılarını şekillendireceğini ifade etmenin ötesinde bir şeyi amaçladık.

Görseller hariç bu yazının tamamı Nozick’in ‘Anarşi, Devlet ve Ütopya’ isimli eserinden alınmıştır.

Minimal devletin manevi açıdan meşru olduğunu tartıştık; sonra da daha kapsamlı bir devletin kabul edilemeyeceğini ve bireylerin haklarını ihlal edeceğini söyledik. şimdi görüyoruz ki, bu manevi olarak destek gören devlet, manevi olarak tek meşru devlet ve manevi olarak tek tolerans gösterilebilecek devlet, ismi konmamış hayalcilerin ve vizyon sahiplerinin ütopyacı arzularını en iyi gerçekleştiren devlettir. Ütopyacı gelenekten muhafaza edeceğimiz her şeyi korumakta ve aynı geleneğin geri kalan unsurlarını bireysel arzularımız için açık tutmaktadır. Şimdi bu kitaba başlarken sorduğumuz soruyu hatırlayalım. Minimal devlet, yani ütopyanın çerçevesi, ilham verici bir vizyon değil midir? Minimal devlet bizi başkaları tarafından araç, vasıta, malzeme veya kaynak olarak kullanılabilecek hakları ihlal edilmeyen bireyler olarak görmektedir. Bize bireysel hakları olan ve bir onura sahip kişiler olarak muamele eder. Haklarımıza saygı göstererek bize saygı göstermiş olur. Aynı saygınlığa sahip diğer bireylerin gönüllü işbirliğiyle, bize, bireysel olarak seçtiğimiz biriyle beraber, kendi yaşamımızı tercih etme ve amaçlarımızı ve kendimizle ilgili düşüncelerimizi gerçekleştirme olanağı verir. Herhangi bir devlet veya bireylerden oluşan bir grup bundan fazlasını yapamaz. Azını da.

 

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.