Leo Tolstoy’a göre DEVLET

Adalet - Hak, Hukuk, Hakkaniyet | | Mayıs 28, 2022 at 12:20 pm

Şiddet üzerine kurulu “devletlerde” yaşayan insanlara göre, hükümet gücünün ortadan kaldırılması, ister istemez felaketlerin en büyüğü olacaktır (“Allah devletime zeval vermesin”). Oysa insanların sahip olduğu güvenlik ve refah derecesinin “”devlet gücü”” tarafından sağlandığı iddiası tamamen keyfi bir iddiadır. Devlet tarafından kurulmuş bir düzende insanların yaşadıkları o tür refahları ve felaketleri biliyoruz, ama eğer devletsiz kalabilirlerse durumlarının nasıl olacağını hiç bilemiyoruz.

Büyük Devletlerin iktidarı dışında yaşamış ve yaşamakta olan küçük toplulukların yaşamlarını dikkate alacak olursak, bu tür toplulukların bir taraftan sosyal örgütlenmenin tüm avantajlarından yararlanıp devlet icbarından (zorlamasından) kurtulmuş bir halde yaşarlarken öte yandan ise devlet otoritesine itaat eden insanların uğradıkları felaketlerin yüzde birini bile yaşamadıklarını görürüz.  

Devlet teşkilatının kendileri için avantajlı olduğu yönetici sınıfların insanları bize sıklıkla devlet düzeni olmadan yaşamanın imkânsızlığından bahsederler. Ama siz onu bir de Devlet iktidarının asıl ağırlığını sırtında taşıyanlara sorun, Rusya’daki tarım emekçilerine, yüz milyon köylüye sorun. Onların yalnızca devletin yükünü hissettiklerini ve kendilerini Devlet iktidarı nedeniyle daha güvende görmek şöyle dursun, ondan tamamen vazgeçmiş olduklarını ve onsuz yaşamak istediklerini görürsünüz. Yazılarımdan birçoğunda, insanları esas yıldıran şeyin ― eğer hükümet gücü olmazsa en kötülerin zafere ulaşacağı ve en iyilerin ezileceği korkusu―  olduğunu ama bunun aslında uzun zamanlar önceden beri hep var olmuş ve zaten hâlâ tüm devletler var iken de en koyu şekliyle yaşanmakta olan bir şey olduğunu göstermeye çalıştım.

Çünkü güç halen de her yerde en kötü adamların elindedir; çünkü aslında başka türlü de olamaz, çünkü hakikaten iktidara katılmak için gerekli olan tüm bu kurnaz, alçak ve acımasız eylemleri sadece bu en kötü adamlar yapabilir. Birçok yerde, bazı insanların elinde muazzam bir servet birikimi oluşurken çoğunluğun ise derin bir yoksulluğu yaşadıklarını, topraklara onun üzerinde hiç çalışmayanlar tarafından el koyulması gibi insanların maruz kaldığı başlıca felaketlerin hepsini açıklamaya çalıştım. İşte o hiç bitmeyen silahlanmalar, savaşlar ve insanların yoksul bırakılması, yalnızca hükümet baskısının yasallığının tanınmasından kaynaklanıyor.

Hükümetler olmadan insanların durumunun daha kötü mü yoksa daha iyi mi olacağı sorusunu yanıtlamadan önce hükümeti kimin oluşturduğu sorununun çözülmesi gerektiğini göstermeye çalıştım. İktidarı oluşturanlar, ülke insanlarının ortalama seviyesinden daha mı iyi yoksa daha mı kötü insanlardır? Eğer ortalamadan daha iyilerse, hükümet faydalı olabilir; ama eğer daha kötülerse kesinlikle zararlı olacaktır. Ve bu adamların ―Ivan IV, Henry VIII, Marat, Napoleon, Arakcheyef, Metternich, Tallyrand, ve Çar Nikola’nın―  ülkelerinin ortalamasından daha kötü insanlar oldukları tarih tarafından ispatlanmış bir gerçektir.

Her insan toplumunda her zaman hırslı, vicdansız, zalim adamlar vardır; bunları daha önce göstermeye çalıştım, kendi çıkarları için her türlü şiddeti, soygunu veya cinayeti işlemeye hep hazır durumdadırlar. Hükümetin (devletin) olmadığı bir toplumda ise bu haydutlar bir yandan kendi icraatlarından zarar görenlerin doğrudan müdahalesiyle (kendi adaletini tesis etmesi, linç edilme gibi), ama öte yandan da esas olarak insanlar üzerindeki en güçlü etki silahı olan kamuoyu tarafından daima etkili biçimde engelleneceklerdir.

Zorlayıcı “otorite” tarafından yönetilen bir toplumda ise, bu aynı adamlar, yetkiyi ele geçirerek onu kamuoyunun hiçbir kısıtlaması olmaksızın sadece kendi yararlarına kullanmakla kalmayıp, rüşvetle kandırılan ve yapay olarak inşa edilen sahte bir kamuoyu tarafından desteklenen, övülen ve yüceltilen kişiler haline geleceklerdir.

Denir ki: “Hükümet ve zorlama (icbar) olmadan insanlar nasıl yaşayabilirler ?”. Oysa tam aksine esas sorulması gereken soru şu olmalıdır “” Eğer insanlar rasyonel varlıklarsa, hayatlarının iç bağlantı halkası olarak rasyonel bir anlaşmayı değil de şiddeti kabul ederek nasıl yaşayabilirler ki ? ””

Ya biri ya da diğeri: Yani insanlar ya rasyonel yahut da irrasyonel varlıklardır. Eğer insanlar rasyonel varlıklar değillerse, aralarındaki tüm meselelere şiddetle karar verilebilirler ve vermelidirler ama o durumda bazılarının bu şiddet hakkına sahip olması ve bazılarının olmaması için de hiçbir sebep yoktur. Yok, eğer insanlar rasyonel varlıklarsa, o zaman da ilişkileri şiddete değil, akla dayanmalıdır.

Bu düşüncenin, kendilerini rasyonel varlıklar olarak tanıyan insanlar için kesin olacağı düşünülebilir. Ama “Devlet” iktidarını savunanlar insanı, onun niteliklerini, onun rasyonel doğasını düşünmezler; bir tür doğaüstü veya mistik anlam uyguladıkları belirli bir insan bileşiminden söz ederler.

“Eğer insanlar hükümetlerine itaat etmeyi bırakırlarsa, Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya’nın hali nice olur” diye soruyorlar.

Rusya’ya ne olacak? – Rusya? Rusya nedir? Başlangıcı veya sonu nerede? Polonya? Baltık Eyaletleri? Bütün milliyetleriyle Kafkasya? Kazan Tatarları mı? Peki ya Fergana Eyaleti? Bütün bunlar sadece Rusya değil ki, bütün bunların hepsi aslında Rusya denilen birlikten kurtulmak isteyen yabancı uyruklulardır. Bu milliyetlerin Rusya’nın bir parçası olarak görülmesi, geçmişte bir dizi tarihsel olay, özellikle şiddet, adaletsizlik ve zulüm tarafından koşullandırılmış, tesadüfi ve geçici bir durumdur, oysa günümüzde bu kombinasyon yalnızca Rusya tarafından bu milletlere karşı uygulanan cebir şiddet gücü tarafından sürdürülmektedir.

Hafızamız boyunca Nice İtalya’ydı ve bir anda Fransa oldu; Alsace Fransa idi, Prusya oldu. Trans-Amur Eyaleti Çin idi ve Rusya oldu, Sahalin Rusya idi ve Japonya oldu. Şu anda Avusturya’nın gücü Macaristan, Bohemya ve Galiçya’ya, İngiliz Hükümeti’nin İrlanda, Kanada, Avustralya, Mısır ve Hindistan’a, Rus Hükümeti’nin Polonya ve Guria’ya yayılıyor. Ama yarın bu güç sona erebilir. Bütün bu Rusyaları, Avusturyaları, Britanyaları ve Fransa’yı birleştiren tek güç, zorlayıcı güçtür; bu onların rasyonel doğalarına ve İsa’nın bildirdiği özgürlük yasasına aykırı olarak, onlardan kötü şiddet işleri talep edenlere itaat eden insanların yaratılmasıdır. İnsanların, sadece rasyonel varlıklar için doğal olan özgürlüklerinin bilincine varmaları, vicdanlarına ve hukuka aykırı eylemlerde bulunmaktan vazgeçmeleri yeterlidir; o zaman Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa’nın çok muhteşem görünen bu yapay kombinasyonları artık var olamayacaktır. Ve uğruna insanların sadece canlarını değil, akıl sahibi varlıklara özgü hürriyetlerini de feda ettikleri bu dava ortadan kalkacaktır.

Küçük sınırların yerine büyük bir dış hudut koyarak sürekli birbirleriyle mücadele eden küçük devletler yerine büyük devletlerin oluşmasının, çekişmeyi, kan dökülmesini ve bunlara eşlik eden kötülükleri azalttığını söylemek yaygındır. Ancak bu iddia da aynı zamanda oldukça gelişigüzeldir, çünkü hiç kimse alınan pozisyonlardan biri yahut öbüründeki kötülüğün miktarını tartmamıştır. Rusya’da ya da Fransa’da Burgonya, Flandre ve Normandiya’daki konfederasyon döneminin tüm savaşlarının, İskender ya da Napolyon savaşlarının yahut da yakın zamanda sona eren Japon savaşı kadar çok kurbana mal olduğuna inanmak zor. Devletin genişlemesinin tek gerekçesi, varlığı tüm savaş olasılığını ortadan kaldıracak evrensel bir monarşinin kurulmasıdır. Ancak Makedonyalı İskender, Roma İmparatorluğu veya Napolyon tarafından böyle bir monarşi kurmaya yönelik tüm girişimler, bu barışçıllaştırma hedefine hiçbir zaman ulaşamadı. Bilakis onlar, milletler için en büyük musibetlerin kaynağı oldular. Öyle ki, aslında insanların barışçıl hale getirilmesi, belki de sadece onun tam tersi olan araçlarla yani “”devletlerin tüm zorlayıcı güçleriyle birlikte tamamen ortadan kaldırılması“” ile mümkün olabilir.

Geçmişte acımasız ve zararlı hurafeler hep var oldu. İnsan kurban etmeler, büyücülük için yakmalar, ‘dini’ savaşlar, işkenceler yaşandı… ama sonunda insanlar kendilerini bunlardan kurtarabildiler. Oysa kutsal bir şey olarak sunulan devlete dair batıl inanç insanlar üzerindeki etkisini hala sürdürmeye devam ederken ödenen bedeller ve sunulan kurbanlar belki de geçmişteki diğerlerinden daha acımasız ve yıkıcıdır.

Bu yazının tamamı Leo Tolstoy’un 1905 yılında Rusya’da “yaklaşmakta olan devrim üzerine” yazdığı (99 sayfalık) “Çağın Sonu” isimli makaleden alınmıştır.

Bu hurafenin özü şudur: Farklı yörelerden, farklı alışkanlık ve ilgilere sahip insanların, hepsine tek ve aynı şiddet ortak biçimde uygulandığı için hepsinin bir bütün oluşturduklarına ikna olmaları ve buna inanarak bu kombinasyonun (vatanın) bir mensubu olmaktan gurur duymaları mümkün hale gelmektedir.   

Bu kombinasyon (birleştirme), bu hurafe o kadar uzun süredir var ve o kadar ısrarla sürdürülüyor ki, bu yapay kombinasyonların varlığının, doğrulanması ve genişletilmesinin iyi olduğundan emin olanlar sadece bundan çıkar sağlayanlar ―yani saltanat sahipleri, bakanlar, generaller, ordu ve memurlar― değil. Kombinasyonlardaki diğer gruplar da bu hurafeye o kadar alıştırılmışlar ki, Rusya’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye veya Almanya’ya ait olmaktan gurur duyuyorlar, ancak bu onlar için hiç gerekli değil ve zaten onlara kötülükten başka bir şey de getirmiyor.

Bu nedenle, büyük devletler halindeki bu yapay kombinasyonlar, eğer her türlü şiddete uysalca ve barışçıl bir şekilde boyun eğerek hükümete itaat etmeyi bırakan insanlar tarafından ortadan kaldırılsaydı, işte o zaman insanların daha az zorlaması ve daha az kötülük ve acı çekmeye yol açardı. O zaman insanlara daha iki bin beş yüz yıl önce vahyedilen ve giderek insanlığın bilincine gittikçe daha fazla girmekte olan “karşılıklı hizmetin” daha yüksek yasasına göre yaşamaları daha kolay hale gelebilirdi. Genel olarak Rus halkı için, ama hem şehir hem de ülke nüfusu için, şu anki gibi kritik bir zamanda, her şeyden önce başkalarının deneyimlerine, başkalarının düşüncelerine, fikirlerine, sözlerine göre yaşamamak çok önemlidir. Çeşitli sosyal demokrasiler, anayasalar, kamulaştırmalar, bürolar, delegeler, adaylıklar ve yetkilerin çerçevesinde değil de ancak kendi akıllarıyla düşünmek, kendi hayatlarını yaşamak için, kendi geçmişlerinden ve manevi temellerinden ilham alarak bu geçmiş ve temellere uygun yeni yaşam biçimlerini inşa etmek önemlidir.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.