Soykırımın Sekiz Aşaması

Hikayeler / İnsanlık Halleri | | Temmuz 15, 2022 at 11:51 am

1996’da Genocide Watch’ın (Soykırım Gözlem Örgütü) başkanı Gregory Stanton “Soykırımın 8 Aşaması” isimli bir rapor sundu. Raporda söyle denmekteydi;

Soykırımın öngörülebilen ancak engellenemez de olmayan sekiz aşaması bulunur. Aslında her aşamada önleyici tedbirler onu daima durdurabilir. Doğrusal bir süreç de değildir ama mantıken önceki aşamaların ardından sonrakilerin gelmesi beklenmelidir. Mantıken önceki aşamalara sonraki aşamalar sırasında da sürer. Soykırım durdurulabilecek ya da yönü ve hızı değiştirilebilecek dolayısıyla gelişi kolayca tahmin edilebilien bir süreçtir. Bu sürecin de sekiz evreden oluştuğu gözlenmiştir.

Ruanda Soykırımı 1994

1. Sınıflandırma /Kategorileştirme: Aslında tüm kültürlerde insanları “biz ve onlar” diye ayrıştırmakta kullanılabilecek bazı etnik köken, ırk, din, ulus farklılıkları bulunur. Musevi, Çingene, Hutu ve Tutsi gibi. İnsanları kategorize etme ve etiketlemeye meraklıyız. Etiketleme ve sembolleştirme “insan değil”leştirme şeklindeki bir sonraki aşamaya ilerlemedikçe normal kabul edilebilir. Özellikle karışık kategorileri olmayan Ruanda ve Burundi gibi iki kutuplu toplumlar soykırıma maruz kalmaya en açık olanlarıdır. Bu aşamadaki temel karşı önlem ayrımları aşacak, tolerans ve karşılıklı anlayışı teşvik edecek evrensel kurumlar geliştirmektir. Soykırımın engellenmesinde adalet, hukuk, anayasal özgürlükler gibi asgari müştereklerin tespiti ve birliktelik duygusunun yaşanıyor olması hayati önem taşır.

Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞID) 2014’te Ezidilere karşı başlattığı soykırım.

2. Simgeleştirme / Sembolleştirme:  Her şeye bir isim veririz; nesnelere, guruplara, sembollere, sınıflamalarımıza, kategorilerimize. Renklerine, etnik kökenlerine ve benzeri özelliklerine göre insanlara da isim verip grupluyoruz; Yahudi, Rum, Çingene, Kürt, Türk, Ermeni, Zenci gibi. Bunun yanı sıra bazen de insanlara ya da bir gurubun üyelerine semboller de atfederiz, ya da kendileri kendilerine bir sembol seçerler. Nefretle birleştiği zaman simgeler dışlanan grubun gönülsüz üyelerine zorla dayatılabilir… Örneğin Nazi Almanya’sında sarı yıldız sembolü Yahudileri ayırt etmek için kullanılan bir anlama sahipti. (Ama Bulgar yetkililerin kendi ülkelerindeki Yahudilere sarı yıldız dağıtıp onları takmaya zorlamayı reddetmeleri etkili olmuştu. Danimarka’da ise Naziler dağıtmaya teşebbüs bile edememişler, çünkü söylentiye göre Hıristiyanlar ve bizzat Kral eğer böyle bir şey olursa sarı yıldızı ilk olarak kendilerinin takacağını deklare etmiş. Kızıl Khmer’ler de Kamboçya’da doğu bölgelerinden getirilenleri mavi bir atkı ile tanımlamışlardı. Ancak işin aslı şu ki böyle konulardaki yasal sınırlamalar eğer yaygın bir kültürel destek bulmazsa pek de etkili olamıyor. Burundi’de 1980 yılına kadar Hutu ve Tutsi sözcüklerini kullanmak yasaklanmış, ama bu defa onların yerlerini alan kod sözcükler kullanılmaya başlamış. Simgelemeyle mücadele için nefret simgeleri ve söylemleri hukuki olarak yasaklanmalıdır.   


3. “İnsan Değil”leştirme (Canavarlaştırma) “Bir grubun üyelerinin diğer grubun insanlığını red ve inkâr etmesidir. . Ötekileştirilen grubun üyeleri hayvanlar, parazitler, böcekler ya da hastalıklarla özdeşleştirilir. Bu şekilde insan değil hale getirilenlerin katledilmesi olayına karşı içgüdüsel tiksinmenin önüne geçilmesi amaçlanır. Bu aşamada anayasal hakların ve güvenliğin sağlanması çok önemlidir. Nefret, düşmanlık ve kin içeren konuşma, yayın ve benzerlerinin iç ve dış otoritelerce kınanması önemlidir. Bu tür düşmanlık yayıcı her eyleme karşı kesin net bir tavır alınmalı, nefret söylemi yayını yapan kanallar engellenmelidir. Bu kınama eyleminin toplumda yaygınlaştırılması ve kültüre yerleştirilmesi can alıcı bir öneme sahiptir.


4. Örgütleme: “Soykırım her zaman örgütlüdür… Özel askeri birim ya da milisler (teşkilat-ı mahsusa), bazen de gayri resmi terörist grupları biçiminde düzenlenip eğitilip silahlandırılırlar, ama içinde daima bir devletin parmağı vardır. Devlet organlarının soykırım katliamlarını bizzat planlayıp uygulamadığı durumlarda başarılı olması imkânsızdır. Ancak devletler genellikle kendini korumak için diğer suç unsurlarını kullanır. Bu aşamanın uygulanmasına karşı en önemli önlem bu tür silahlı milis örgütlerin üyeliğinin yasadışı hale getirilmesinin sağlanmasıdır. Yasadışı hale getirilen ama yetkililer tarafından korunan bu tür bu silahlı gruplarla ilgili hükümetlere ve vatandaşlarına silah ambargoları ve vizeler uygulanır. Suçları inceleyecek ve araştıracak bağımsız komisyonların kurulması da bu aşamada gereklidir.

5. Kutuplaştırma: Aşırı uç fikirleri olanlar grupları birbirinden uzaklaştırır. Nefret grupları kutuplaştırıcı yayınları körüklerler. Yasalar hedef gurubun üyesiyle evlenmeyi, sosyal ilişkileri, birlikte dolaşmayı bile yasaklayabilir. Aşırıların terörü ılımlıları hedef alır ve böylece merkezdeki kesimi sindirmeyi ve susturmayı hedefler. Bu safhadaki durumun engellenmesi ılımlı liderlerin güvenliğinin sağlanması ve insan hakları gruplarına destek vermekle sağlanabilir. (Dış dünya tarafından) aşırıların yurtdışı varlıklarını dondurmak ve onlara vize vermemek şeklinde önlemler alınabilir. Uluslararası önlemler aşırıların darbe yapmalarını engellemelidir.

6. Hazırlık: “Kurbanlar etnik ya da dinsel kimlikleri nedeniyle belirlenip ortaya çıkarılır ve diğerlerinden ayrılıp gettolara, temerküz kamplarına yahut da kıtlık olan bir bölgeye tıkılıp orada açlıktan ölüme bırakılır. Ölüm listeleri hazırlanır. Soykırımcılar seferber olup silahlandırılır, görevler dağıtılır. Mağdur grup üyeleri tanımlayıcı sembolleri taşımaya zorlanırlar. Mülklerine el koyulur. Bu safhada soykırım alarmı verilmesi gerekir. Eğer öncü bir ülkenin siyasi iradesi, bölgesel birlik ve BM güvenlik konseyi mobilize edilebilirse silahlı uluslararası müdahale hazırlanmalı ya da mağdur grubun kendini savunabilmesi için yoğun destek sağlanmalıdır. Bunun olmaması halinde de kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak sığınmacı dalgasına insani yardım düzenlenmelidir.

7. Yok etme / İmha: “Yasal adı soykırım olan bu aşama katillerin gözünde “topluca yok etme /imha”dır çünkü kurbanlarının tam olarak insan olmadığına inandırılmışlardır. Devlet tarafından organize edildiğinde genellikle silahlı kuvvetlerin yanında esas öldürme işini gerçekleştirmek üzere milis güçleri bulunur. Bazen mağdur grup da mukabil katliamlara girişebilir ve bu durum karşılıklı katliamlarla girdabı derinleştirir (Burundi’de böyle olmuştu).  Bu aşamada soykırımı yalnızca hızlı ve yoğun silahlı müdahale engelleyebilir. Ağır silahlı uluslararası koruma gücü tarafından gerçekten güvenli bölgeler ya da mültecilerin kaçacağı yollar yaratılmalıdır. Uluslararası hukukun böyle bir durumu ulusal menfaatleri aşan şekilde insani müdahale gerektiren bir durum olarak tanımladığının bilinmesi gerekir. BM’in doğrudan bir müdahalesi olmadığı hallerde öncü ülkeler BM’in yetkilendireceği bölgesel birliklerin bir müdahale için ihtiyaç duyacakları hava köprüsü, teçhizat ve maddi gereksinimlerini karşılamalıdır.


8. İnkâr: Her soykırımın ardından daima görülen sekizinci aşama olup, soykırım katliamlarının gelecekte de görüleceğinin garantisi gibidir. Failler toplu mezarları açıp cesetleri yakarak kanıtları yok etmeye ve şahitleri korkutup sindirmeye çalışırlar. Herhangi suç işlediklerini kabul etmez ve çoğu zaman suçu mağdurların üstüne atarlar. Suçun soruşturulmasını sürekli engeller ve iktidardan zorla indirilinceye kadar kendi hükümranlıklarını sürdürmeye çalışırlar. İndirildiklerinde de İdi Amin ve Pol Pot gibi yargılanmaktan muaf kalacakları ülkelere kaçmaya çalışırlar. Ta ki yakalanıp bir uluslararası mahkemenin önüne çıkarılana kadar. İnkâra verilecek en iyi cevap uluslararası ya da ulusal mahkemelerce verilecek cezalardır.” Bunun en etkili yollarından biri tanıkların dinlenmesine, kanıtların belgelenmesine iman verecek tarafsız uluslararası mahkemelerdir. Orada kanıtlar dinlenip failleri cezalandırılır. Yugoslavya da Ruanda soykırım mahkemeleri, Kamboçya’da Khmer Rouge soykırımının yargılanması, ve uluslararası mahkemeler de kötü caniler için yeterince caydırıcı olmamaktadır. Ancak yargılanmaları ve cezalandırılmalarına dair gerçek bir siyasi iradenin bulunması bazılarının adaletin karşısına çıkarılmalarını sağlayabilir. Bu tür mahkemeler gelecekteki olası soykırımcıların Hitler’in “Ermenilerin yok edilişini kim hatırlıyor ki” şeklindeki (Holokost’la ilgili de ayni şeyin olacağı) beklentisini paylaşmasını engelleyecektir.    

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.