Geliyor gelmekte olan…

Sürekli Söyleşi | | Aralık 13, 2023 at 7:28 am

– Ortak iyiyi, ortak kötüyü ve üzerinde konuşabileceğimiz ortak bir zemini bulamazsak eğer nasıl bir toplum olabiliriz ki?  Toplum düzeni eğer bireyin kendi işi değil de siyaset kliklerinin işi ise ve bu siyasetler tüm bir toplumu köleleştirip, siyaset elitlerinin kulları haline getirecekse biz böyle bir toplumda yaşamaya razı mıyız? Rejimin feodal bir hanedan saltanatı olması ile demokratik halk cumhuriyeti adına sahip bir düzen olması asında ne fark var ki?  Beni, Muhammed bin Salman mı yönetsin yoksa Kim Jong Un mu?  Ortak temel değerlere sahip değilsek, özgür irademiz yoksa ve sadece birilerinin bize empoze ettiği değerlerle onların mantık safsatalarına ve algı yönetimine tabi olacaksak, nasıl bir seçim yapabiliriz?

Siyaset erbabı kurnaz, hazır denenmiş başarısı kanıtlanmış bazı teknikleri kullanıyor. Benim savunmama kıyas-ı batıl Strawman argümanıyla mı yoksa Ironmanning safsatasıyla mukabele edecek ben onu ne bileyim? Onun bildiği incelikli KKK  (Kandırma, Korkutma, Kışkırtma) ilimlerine ben hâkim değilim. Bana dese ki;  “Peki ama çocukların ölmesine izin mi verelim? Bunlar var ya seccademize bastılar, Resulullah efendimiz hazretlerine dil uzatmaya bile cüret ediyorlar, sen Müslüman değil misin?…” Onlara nasıl bir karşılık vereceğimi bilmiyorum. “Lozan’ın gizli maddelerini bilmiyor musun? sen yoksa dolarla mı maaş alıyorsun, çıkar telefonunu…” dediklerinde ben ne yapabilirim?

Siyaset kandırma korkutma kışkırtmaya dayalı sıfır toplamlı bir oyun. Yani onlar kazanınca ben vatandaş olarak hep kaybedeceğim. Onun donanımına sahip değilim ve zihninden en basit aritmetik işlemini bile beceremeyen necip vatandaş çoğunluğu karşısında onun eli hep full. 

Yaşanmış olan büyük felaketler dikkate alınırsa, yakın tarihten alabileceğimiz esas hikmet nedir? %33.1 oyla iktidarı kazanan NSDAP’ın (Milliyetçi Toplumcu Alman İşçi Partisi) başına geçip 1933’de şansölye 1938’de tek aday olarak Führer ilan edilen Adolf Hitler miydi esas kötülük?  Yoksa bütün bunlara izin veren toplum düzenleri mi? Tabii ki ikincisi. Yani şartlar müsait olduğunda Führer koltuğunu ele geçirmeye hazır bireyler her zaman olacaktır. Ama insanlık olarak o aşama çok gerimizde kalmış olmalı. Şimdi tamamen yeni bir noktadayız.

Yapay inorganik zekâlar çok gelişti. Organik beyinlerimizle çözümlememiz imkânsız problemleri bu beyinler çözebiliyor. Dünya şampiyonunu her oyunda yenebilecek zekâ halen cebimizde. Bu zekâlar bilim sanat teknolojide inanılmaz bir sıçrama ortaya koydu. Ama sadece sayısalda değil, sözelde de NLP (Natural Language Processsing) de de öyle büyük bir aşamaya ulaşıldı ki, karşısına dünyanın en büyük polemikçi demagogunu çıkar, Hegel’i çıkar Nietzsche’yi çıkar onunla asla aşık atamaz. Yapacakları her türlü mantık hatalarını, fallacy argumanlarını, bilgi muhakeme, önyargı arızalarını bulup çıkartır; sayar döker. Onların haksızken haklı çıkmalarını imkânsız hale getirir. Bu beceri şu an ulaşılan seviyede mevcut. Ama halen siyasi dünyamız buna hazır değil. Çünkü o durum yapay zekaların siyasi /ahlaki /duygusal konulara da girmesini gerektir ki insanların dünyası henüz buna hazır değil. Dünya toplumlarının evrim düzeyi henüz buna hazır değil görünüyor. Ama mutlaka sonunda ulaşacak.

Peki ne olacak? İşte asıl tehlike de burada;

Cennet vs Cehennem

1. Eğer yapay üstün zekâ KKK’cı siyasilerin kullanacağı bir tool haline gelirse karşısına çıkacak tüm organik siyasi zekaları kolayca alt edip yok edebileceği için onlar üzerinden tüm insanlığı da köleleştirebilir.

2. Ama eğer dünyadaki “tüm akıllı bireylerin cebindeki sağduyu” haline gelirse, işte o zaman tüm KKK siyasetlerini bitirir. Ulus devlet siyasetleri ortadan kalkar ve dünya tüm siyasetleri ortak aklın belirlediği küresel bir cennet haline gelir.  

Genel Yapay Zekâya (AGI) eli kulağında ulaşıldı ulaşılacak, bunun da bizi kısa bir süre sonra öngörülemezlik getiren tekillik (singülerite, garabet) noktasına ulaştıracağı konusunda herkes hemfikir. Bu öyle bir kapı ki aklı erenler onun arkasında insanlığı cenneti mi yoksa cehennemi mi durduğu konusunda kararsız. 

Ama geliyor işte gelmekte olan…

Bir belgeselde izledim: Kurak bir mevsimde iki karınca ya da termit kolonisi iki değişik karar alıyor;  birisi daha uzaklara giderek yemek aramayı seçiyor diğeri yuvasına kapanıp kuraklığın geçmesini bekliyor. Kuraklık uzun sürdüğü için dışarıya giden koloni yok oluyor. Bazı karınca veya termit kolonileri, yemek kaynaklarının azaldığı veya ortadan kalktığı durumlarda, yuvalarında kalarak hayatta kalmaya çalışırlar. Diğer koloniler ise, yemek kaynaklarının daha uzaklarda olduğunu fark ederek, daha uzak bölgelere doğru göç ederler. Yapılan araştırmalara göre, bu tür kararların sonuçları değişebilir. Bazı durumlarda, yuvasında kalan koloniler daha şanslı olabilir ve kuraklık sona erdiğinde tekrar yemek kaynaklarına kavuşabilirler. Ancak diğer durumlarda, daha uzak bölgelere göç eden koloniler hayatta kalmayı başarabilir ve yemek kaynaklarına erişim sağlayabilirler. Siyaset dediğimiz de aslında bu bilinmezler içinde verilecek karar. Bu yüzden; oynanan kumarı akıllıca oynayan, daha çok bilgiye dayanarak oynayan koloniler kazanacaktır.

Ben de bir ara benzer bir yayın okumuştum. O teoriye göre bazı insanlarda da karıncalardaki gibi şaman genleri fazla. Bu kişiler uzaklarda bir yerlerde güzel topraklar olduğuna inanıyor, insanları da etkiliyor ve peşlerinden sürüklüyorlar. Bu genlerin daha fazla olduğu kabilelerde de göçler daha fazla oluyor ve bu genlerin yaygınlığı da bu nedenden fazlalaşıyor.

-Harari; Sapiens’de yazmıştı sanıyorum survival konusunda yeryüzünde insandan daha başarılı tek mahlûkat olarak karıncaları gösteriyor. Hem kutuplardan ekvatora her coğrafyaya yayılma becerisiyle ve hem de yeryüzünde kapsadığı toplam ağırlık yönünden. Ama bu survival becerisinin karıncaları “eşref-i mahlukat” yapacağına kesinlikle inanmıyorum. Ekstremofil mikroorganizmaları hariç tutacak isek ve kara hayvanları içinde biyogenetik üstünlüğün böceklerde olduğu kesin ise eğer o zaman benim oyum hamamböceklerinden yana. Çünkü onların genetiği yoğun radyoaktivite olan havasız dış uzay ortamı dahil farklı ortam koşullarında bile daha üstün hayatta kalma becerisine sahip. Ama onlar arılar ve karıncalar gibi koloni hayvanı değil bireyci takılıyorlar. Koloni(sürü) hayvanı karıncaların da arıların da evrimsel yetenekleri çok sınırlı. Kölecilik becerileri bile gelişmiş ama alet yapma becerileri sıfır. Kraliçe karınca, bilinmezler içinde o kumarı akıllıca oynayıp koloninin hayatta kalma şansını arttırma yeteneğine sahip değil. Gaipten haber alma becerisi de olmadığına göre bu durumda fuzzy logic “yazı-tura” yüzde 50 kartını çeker. Her iki sonuca göre de kolonilerin yarısı hayatta kalacaktır. Yani kraliçe karıncanın üst akıl üstün iradesinin survival’a katkısı sıfır, öyle değil mi?

Oysa insanda durum çok farklı. Çünkü insan aslen bir sürü hayvanı değil, hamamböceği gibi özde bireycidir. Sürü hayvanları gibi temsili irade altına girdiğinde yaratıcı otonom genetiğinin getirdiği üstün becerilerin imtiyazından (ayrıcalığından) tamamen mahrum kalmış olur. O yüzden temsili kolektif irade(siyaset) bence insanın evriminde net bir arızaya denk gelmektedir. Çünkü siyasetin (din, ideoloji, doktrin) güç kazandığı dönemlerde insanlık bir adım bile ilerleyemiyor. Koca insanlık tarihi boyunca siyasi iradenin insanoğlunun sofrasına kattığı tek bir lokma bile yok. Bireysel iradenin yok edildiği toplumda varsa yoksa savaşlar, yoksulluk, hastalıklar…Bilim, sanat, teknoloji her yerde siyasi iradeye “rağmen” gelişmeye çalışmış.

İnsanoğluna uzayın yolunu açan ilk uydu Sputnik’in nasıl ortaya çıktığını hatırlayın. Mühendis Sergey Korolev’in birkaç Alman arkadaşı ile sürdürdüğü Roket hobisi sayesinde. Stalin, Korolev’i izinsiz yurt dışı görüşmeler yapması nedeniyle mimliyor ve Sibirya’ya sürgüne gönderiyor. Uzun bir süre sonra oradan geri dönebilmesi sayesinde kendisi Sputnik mucizesini ortaya çıkıyor. Büyük sansasyon yaratan bu olay dünyada sanki SSCB başarısı izlenimi vermiştir.

Bu kez ABD (Dwight D. Eisenhower) galeyana geliyor ve diyor ki; “Biz daha iyisini yaparız..” Bu devlet-i aliyye isterse bütün füzelerin yelkenlerini atlastan yapar! Büyük bir bütçe ile hemen NASA kuruluyor (1958). Sonra J.F. Kennedy de işe asılıyor. Yaparsa devlet yapar! Ama, NASA’nın çalışmaları ““İşte biz bu konuda da Rusya’yı geçtik”” denilinceye kadar bir süre ilerlendikten sonra neredeyse resmen duruyor. Çünkü milyarlarca dolara mal olan tüm uzay araçları hepsi çöp, hiçbiri geri dönemiyor. Geri dönebilen bir araç yapılamıyor. Taaa ki Elon Musk ortaya çıkıncaya kadar.

Yani Hayır! Devlet yapamaz işte..  “”Sergey Korolev yapar, Elon Musk da yapar, ama temsili kolektif irade asla yapamaz. Enerji, otomotiv, uzay endüstrisi de dahil hiçbir sanayi ve teknoloji resmi vesayet altında gelişemez, ilerleyemez. Tüm sektörler ve tüm dünya buna şahittir. Eğer bir ülkenin yeraltı zenginlikleri devletlilere emanet edilmiş ise (Venezüela, S. Arabistan, İran, Irak, Suriye, Rusya…) o ülkenin başı dertten asla kurtulmaz… Mahşerin dört atlısı (savaş, kıtlık, hastalık, ölüm) o halkın hep üstünedir. Eğer biliyorsanız lütfen bana bunun aksine bir tek örnek gösterin.

Birkaç on bin yıldır sürmekte olsa da temsili kolektif iradenin birey üzerindeki sınırsız gücünün muhtemelen bu yüzyıl içinde biteceğinin ve toplumların aslına (asıl yapıtaşı olan birey iradesine) döneceğinin sayısız işareti bence ortada. Koca Roma İmparatorluğu’nun sonunda parçalanıp yıkılma nedeninin köleciliğe ve dine dayanması olduğunu biliyorsunuz: Daha sonraki imparatorlukların da (SSCB dahil) bireysel iradeyi yok saydıkları için hepsinin 20. yüzyılda yıkılmaları ayni temel nedene dayanıyor. Peki, temeli ayni güce dayalı ulus devletlerin ilanihaye sürüp gitmesine siz ihtimal veriyor musunuz? “İnsan hakları” ahlakı ile özde uyuşması mümkün olmayan cebir şiddet tekeli Leviathan siyasetlerinin baki kalması olası mıdır?

Siyasetin aslında ne olup olmadığına yönelik yarım yüzyıl kadar önce bir gün babamla aramızda şöyle bir tartışma geçmişti. Ben dedim ki; Arapça’da “siyaset” sözcüğünün kökeni bedensel (el, kol, ayak kesme göze mil çekme, kürek gibi) cezalar verme yetkisi imiş. O da dedi ki; “ Çok saçma, kim uydurmuş ki bunu? Siyaset, politika demektir.” Çıkardım bazı Osmanlı mahkeme kararlarının tıpkı basımlarını gösterdim. Tabii babamın Osmanlı harfleriyle okuma yazması var. Kendisi okudu, “…Siyaset, irade edildi” şeklinde geçiyor. Görünce inandı. “Müşriklerin (dinden dönenlerin) el ve ayaklarını çapraz kesin…”” şeklindeki (Resulullah hazretlerine izafe edilen) hadis iradesi de zaten böyle bir şey.

Bazen bir haydut etrafına topladığı birkaç kişiyle KKK yapıyor, etrafını haraca kesiyor. Başarılı olunca gücü artıyor, bulunduğu halde yerleşik hale gelip hükmetmeye başlıyor. Bugüne kadar var olmuş tüm hükümetlerin aslı esası kökeni budur.  Yemek tek başına yapılır ama kolektif bir midede öğütülemez. Vücudun ve ruhun işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamaz, devredilemez. Kolektif beyin diye bir şey yoktur. Siyasi hükümetler halkın kolektif iradesini asla temsil edemezler çünkü var oluş biçimleri halkın rızasına/iradesine karşıdır. Hemen daima halkın(amme) menfaati ile kamunun(devlet) yararı çelişki halindedir. Yargıyı (cebir şiddet kullanma güç ve yetkisini) ele geçiren hükümet daima halkın canına okur. Temsili kolektif irade ikincil eylem niteliğindedir. Birincil eylem ise mantık süreci – yani herkesin tek başına yapması gereken bir şeydir. Kamu iradesi bireyin mantık sürecinden kopuk olduğu için kararın gerektirdiği ilk prensip ihlal edilmiştir.

Elon Musk, bizim bir “”Spacefaring species”” olmamızı hayal ediyor;  öngörüyor. Sizce kraliçe karınca siyasetleri ile uzay yolculuğu yapan tür olabilmemiz mümkün mü? (Sputnik sonrasında anneannem “”bir gün oradan kocaman bir şaplak yiyip geri dönecekler”” demişti. Namazında niyazında bir insandı.) Bahçeli de dedi ki “Elon Musk’lar Türkiyede türemesin…” Siz; genç yaşta çok büyük bir servet edinseniz ne yaparsınız? Yatlar, katlar, zevk-ü sefa alemi değil mi? Başarı şansınızı %40’dan az gördüğünüz işlere hepsini birden yatırır mıydınız? Her birine büyük servet gömdüğünüz füzelerin üçüncüsü de helak olduktan sonra geri kalan son kuruşunuzla dördüncüsünü atmaya teşebbüs eder miydiniz?  Anneannem ona çıldırmış derdi, Bahçeli de, Joe Biden da. Hatta Bill Gates de asla yapmazdı… 

Sizce karınca toplumunun insanlarının Terraforming (kendi yaşam formuna uygun dünya yaratmak veya bir gezegeni kendi yaşamasına uygun hale getirmek) potansiyeli gücü, cesareti var mıdır?

Mars’ı yaşanır hale getirip oraya toplum ihraç etmeye? Peki beyninize binlerce elektrot bağlayıp iletişim bant genişliğinizi onbinlerce kat genişletmeye çalışmaya? Karbon salınımı ve küresel ısınmayı durdurmaya?  Aracınızı her şeyi sizin için yapabilen bir yol arkadaşı haline getirmeye. Evdeki işlerinizde de size hizmet edecek bir android geliştirmeye?  Peki, yalanların gerçek olarak inşa edildiği post-truth çağını geri döndürmeye. Twitter’daki her lafın aslını araştırıp içindeki yalanı ve sahteyi bulup afişe eden bir asistan yaratmaya. Cebinize koyduğu akıllı asistan ise IQ eksiğinizi 50 puan yükseltmeye. Bunlara kim cesaret edebiliyor?

Var böyle insanlar.. sahiden.. Sayıları pek az ama iyi ki varlar.  En büyük hayalim dünya insanının artık onlara güvenmeye başlaması ve siyasi iradesini RTE, Bahçeli, Perinçek, Putin, Trump, Biden gibilerden çekip onlara yöneltmesi. Sizce çok şey mi istiyorum?

-Çok güzel söylemişsin, benim karınca örneği ile anlatmak istediğim, toplu olarak bir karar alınırken çizilecek strateji siyaset şeklindedir. Onlar yazı tura olarak alabilirler ama yazı tutayım geçmiş hayatta kalanların genleri belirler. Bakınız özgür irade var mıdır sorusu. Bireyde de özgür iradenin ne kadar olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak verdiğin tüm örnekler, kurumların toplumun belirlediği seçimlerin sonucu. Arkadaşıyla hobi olarak füze yapmış demek, arkadaki siyasi aklın o hobiyi finanse etmesi, öncelikle sirkesi olmasa olabilecek birşey mi? Elon Musk;  ABD’nin yarattığı iklimin bir çocuğu, o çöpe gitmiş projeler olmasa, fikri gelişmeye müdahale etmeme kültürü olmasa ki bunlar da ABD anayasasını yaratan siyasi akımın eseri, herhangi bir Elon Musk çıkması mümkün mü?

-Osmanlıca siyasete öyle denirmiş” gibi anlamların ötesinde siyaset değerleri, kuralları belirleyen bir sistem. Bu arada Norveç, Katar kadar petrol çıkartıyor ve 1 trilyon dolara yakın değerde bir fon da tutuyor, petrolden gelen paranın ülkeyi rekabetten düşünmemesi için. Bu da tamamen siyasi bir tercih…

  • ABD’yi bugün üstün yapan büyük yapan neredeyse tüm insanlar Expat.  Rejimin siyasetlerine muhalif insanlar.  Hükümet de bir bakıma onlara tamamen kontra gidiyor. Hükümet onların ürettiği parayı saçma işlerde çarçur ediyor. ABD’nin gelişmesine ABD hükümetlerinin gram katkısı yok. Herkesin özgür iradesi yok. Elon Musk gibilerde var. Onun yaptığı hemen her şey onun şahsi özgür iradesinin ürünü. Üstünde onu yöneten bir üst akıl üst irade yok. Sadece özgür bireyler var. İnsanlar, onun özgür iradesine güvenip paralarını yatırıyorlar. Onun başarısı üzerine kumar oynayıp kazanıyorlar. Hiçbiri özgür iradesiyle devletin iradesine para yatırmaz diye düşünüyorum.

-Nedense tum bu expatler ABD’ne gidiyor neden?

-Fikirleri hayata geçirebilecek insan kaynağı ve sermaye orada mevcut. Az buçuk başka yerlere de (AB, İngiltere gibi ) gidiyorlar. Oralarda da muazzam işler çıkıyor. Kimse Venezüela’ya, Rusya’ya, Türkiye’ye gitmek istemiyor.

-Tamam, ben de bunu söylüyorum; neden?

-Konjonktürel bir durum.  2 büyük savaş sonrası ve Soğuk Savaş sırasında ABD adım adım özgür dünyanın (Küreselleşmenin) bayrağını taşıyan ülke haline geldiği için sanayi ve ticaretin, bilim sanat teknolojinin bir tür merkezi oldu. Küreselleşmeye açılınca win win her ülke kazandı. Rusya da kazandı Çin de. Şimdi geri dönülünce geri dönenlerin hepsi gerilemeye başladı. Öncelikle Venezüela: Küreselleşmeden ilk çekilen ve en çok kaybeden ülke. Bence otoriter idare daima hatalı karar vermeye mahkumdur.

-Siyasetle otoriterligi karistirmamak lazim. ABD’deki sistem de İsviçre’deki de siyasi tercihlerdir.

-Şu dünyadaki her insanın kendi hayatıyla ilgili aldığı her karar her tercih bir siyaset yansıtır. Ama biz  siyaset denince bireyin tercihlerini anlamıyoruz.  Temsili bir iradeyi anlıyoruz ki bu irade daima temsil edilen bireylerin iradesinden farklıdır. Yarısından değil çoğunluğun iradesinden farklıdır. Sadece küçük bir azınlığın tesadüfi iradesini yansıtır. Yani özde daima gayrimeşrudur. Tabii Çin’de de ABD’de de Brezilyada da resmi siyaset halkın iradesini yansıtmıyor. Ama İsviçre’de öyle değil. İsviçre’de bir tür doğrudan demokrasi var. Çok ayrıntıda kalan şeyler bile mecburen halka danışılıyor. Halkın çoğunluk iradesi uygulanıyor. Ama yine de vatandaş açısından tamamen kendisini temsil ettiği söylenemez.

-İlkokullarda müfredatı ilköğretim öğrencileri belirlesin o halde? Peki ya temsil sistemi, cahiller adına aslında her zaman muazzam işlemişse? Benim iddiam bu. Cahiller hemen her zaman temsil sisteminden faydalanır. Diğerleri kimi zaman faydalanır, ama genellikle zarar görür.

– Haklısın. Emeği beş para etmeyen geniş bir nüfus var. Bunlar ne üretip nasıl yaşayacak? Hayatta kalması için her gün en az 500 TL kazanması lazım ama ama robota göre 10 kat pahalı. Sosyal devlet mecbur onları besleyecek.  Gerçek katma değer üreticisinden alıp onları beslemek zorunda. Ama şu andaki sistem buna da uygun değil. İşte çıngar o yüzden çıkıyor.

Öte yandan; Yapay zekaların gelecekte insanlık için yaratabilecğei en büyük felaket konusunda şimdiye kadar duyduğum en ilginç  distopik senaryo da bu konuda. Gelecekte insanlığın bekası açısından AGI süper genel zekanın yaratabileceği  en büyük risk için Jasmes Douma şöyle söyledi;

“Düşünün ki yapay zeka insanın yapabileceği her şeyi ondan daha iyi yapıyor. Yaratıyor, yoktan var ediyor: bol enerji üretiyor onu harcayan makineler üretiyor onlar da insanoğlunun ihtiyaç duyabileceği her mal ve hizmeti hiç  insana ihtiyaç duymadan üretiyor. Yiyecek içecek, eğlence vb.”

Ekmek elden su gölden ne istersen var. Çalışman hiç gerekmiyor. Böyle bir insan hayatı düşünün. Douma insanlık için en korkuç distopyanın böyle bir durum olacağını söyledi. Sizce haksız olabilir mi?

-Ekonomi bilimine göre imkansız. Ekonomi, sonsuz ihtiyaçlara sınırlı kaynakların idaresi ise paydası sonsuz olan bir şey mümkün değil. Yalnızca ihtiyaçlar artacaktır. Bugün de 100 yıl öncesine göre sıradan bir insanın karşıladığı ihtiyaçlar karşılaştırılamaz ama gene de kimse “tamamdır” demiyor. Boşuna dertlenmeyelim.

– Daniel Susskind ekonomist değil ama kitapta referanslar var, imkansız görmüyor ekonomistler, aksine, gayet mümkün görüyor.

– Çok yakın bir zamanda bunun mümkün olup olmadığını hep birlikte göreceğiz!

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.