Kocatepe muhribinin batırılışı

Tarihte Neler Oldu | | Kasım 30, 2010 at 12:17 pm

Donanmamıza katılmasından 14 gün sonra kendi uçaklarımızın vurup batırdığı ve 54 askerimize mezar olan Kocatepe Muhribimiz

22 Temmuz 1974 günü A.B.D.’den henüz satın alınıp daha 14 gün önce donanmamıza katılmış olan Kocatepe isimli destroyer’imiz ile Adatepe ve Mareşal Çakmak’tan oluşan üç parça savaş gemimiz Kıbrıs’a doğru yol almaktadır. O sırada yunan filosunun adaya çıkartma yapacağı istihbaratı alınır. Radarda 4 destroyer ile 7 yük gemisi görünmektedir. 301. filodan deniz karakol uçakları gönderilir. Keşiften gemilerin parolayı bilmeyen ama Türkçe konuşan, Türk bayrağı taşıyan yunan gemileri olabileceği bilgisiyle dönülür. Muğla’daki İl Jandarma Komutanlığı’ndan Muğla valisine, ondan Jandarma Genel Komutanlığı’na, bu komutanlıktan Genelkurmay’a, Genelkurmay’dan da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na “Rodos’ta, Mandrake Burnu açıklarında asker yüklü 10-12 gemi olduğu raporu gelir. Deniz kuvvetleri komutanına sorulur. Deniz kuvvetleri komutanımız Kemal Kayacan kendisinin orada gemisi olmadığını gemileri vurabileceklerini söyler.

Bu arada dışişleri bakanı Turan Güneş o sırada Ankara’da bulunan ABD’nin Kıbrıs temsilcisi Joseph Sisco aracılığıyla eğer geri çevrilmezse konvoyun batırılacağını Yunan tarafına bildirir. Yunan deniz kuvvetleri komutanı amiral Arapakis de Kıbrıs’a doğru giden hiçbir Yunan gemisinin olmadığını belirtir. Bu bilgi o sırada ABD’nin ege’de bulunan 6. filosu ile diğer amerikan haberalma kaynakları tarafından da doğrulanır. Buna rağmen Türk tarafını inandırmak mümkün olmaz. Tüm hazırlıklar yapılarak ertesi gün harakata başlanır.

Saat 1:00’da gemileri vurma kararı verilir. “Şenlik Başladı” parolasıyla Ankara-Mürted, Eskişehir ve Antalya askeri hava üslerinden kalkan (111nci filodan F-100D ve 141nci filodan F-104) türk jet uçakları saat tam 2:00’de gemileri vurur.

Ortada hiç yunan gemisi felan yokk.. Milliyet'in Genelkurmay kaynaklı haberinde hava kuvvetlerimizin ağır zayiat verdirdiğinden söz edilen yunan gemileri aslında bizim kendi deniz kuvvetlerimize ait gemilerimiz. Öldürülenler kendi askerlerimiz..

289 kişilik mürettebatıyla Kocatepe muhribimiz (Akrotiri yakınlarında) tam isabet alarak (6 saat can kadar çekiştikten sonra) batar. Diğer gemiler ise nispeten hafif isabet almıştır. Türk Jetleri görevi başarıyla yerine getirmenin mutluluğu içinde üslerine döner. 56 (bazı kaynaklara göre 54-57) denizcimiz öldürülmüş çok sayıda denizcimiz yaralanmış ve denize saçılmıştır. İmdadımıza yetişen İsrail ve İngiliz bahriye gemileri olur. Az sayıdaki denizcimiz de ayakta kalan diğer iki gemi tarafından kurtarılır. 72 denizcimizi denizden toplayıp kurtaran kaptan İngiliz Ian Mckechnie‘ye daha sonra Türk ordusu tarafından özel liyakat madalyası verilecek, batan Kocatepe’nin 42 denizciyle birlikte kurtarılan kaptanı Güven Erkaya daha sonra yeni deniz kuvvetleri komutanımız olacaktır. 42 denizcimizi kurtaran Mevuot Yam isimli İsrail Denizcilik Okulu gemisinin kaptanı Reuven Pinhasi daha sonra Dz. K. K. Erkaya tarafından İsrail’de ziyaret edilmiştir.

Genelkurmay basın bildirisi


Olay ilk gün Türkiye Türklerindir(Hürriyet) gazetesinin ilk baskısında “Kahpe Rumlar gemilerimizi vurdu”” şeklinde manşete taşındı ise de daha sonraki baskılarında haber geri çekildi. Öldürülen denizcilerimiz için şehit cenaze törenleri yapıldı. Ama ne olduğu ve olayın nasıl olduğuna dair hiçbir haber basında yer almadı. Habere genelkurmay tarafından ambargo konulmuştu ve o yüzden bazı gazetelerin üçüncü beşinci sayfalarında “galiba bir kaza olmuş” şeklinde yer alırken denizcilerimizin niye öldüklerine dair bir haber basında ve medyada hiçç yer almadı. Ordusu bile olmayan ülkeye karşı açılan savaşta kazanılan büyük zaferin sarhoşluğu içinde herşey unutuldu gitti..

O hafta (abonesi olduğum için) elime geçen Newsweek dergisinin kapağında olay Embarrassing Blunder (Türk ordusunun utandırıcı yanlışlığı) şeklinde yazılmaktaydıysa da derginin (ambargo konulduğu için) tezgâhlarda satılamadığını öğrendim. Etrafımdakiler de şaşırtıcı bir şekilde “yalandır, hiç olur mu öyle şey canım?, kendi gemimizi niye vuralım ki??. Amerikalılar yalan yazıyor, çünkü onlar da Yunanlılardan taraf” şeklinde tepki vermekte idiler. Olaydan tam iki yıl kadar sonra ilk olarak M. Ali Birand idi sanıyorum. “””Bir kaza olmuşsa da olmuştur, bu tür yanlışlıklar her orduda olabilir zaten””” havasında üstü kapalı olarak açıkladı. Daha geniş ayrıntının açıklanması bugün bile hala yasak olabilir. “Kol kırılır yen içinde kalır” hesabı, vatan hizmeti için orada bulunan askerlerimizin niye öldükleri hiçbir zaman soruşturulmadı, kovuşturulmadı… Kusurların üstü örtüldü. Ölenler şehit oldu, olaya sebep olanlar terfi ettiler.

Tüm bunları söyledikten sonra şu gerçeği teslim etmemiz gerekir ki böyle askercil felaketler sadece bizim başımıza gelmiyor. Benzeri olaylar tüm dünyada yaşanmaktadır. Mesela yanlışlıkla dost ateşi (friendly fire) veya istenmeyen zarar ziyan(collateral damage) şekillerinde olabildiği gibi insanlığından çıkmış kötü niyetli yetkililerin savaş suçları(war crimes) da söz konusu olabiliyor.

Mesela 1991 Ocağında yapılan ve ıraklıların “bütün savaşların anası”, Amerikalıların “çöl fırtınası harekâtı” adını verdikleri körfez savaşına Irak toplam 1,2 milyon asker, 750 savaş uçağı, 5800 tank ile amerikan tarafı ise daha da büyük bir güçle katılmıştı. Orduların karşı karşıya çarpışması gibi bir durum neredeyse hiç yaşanmadı. Kara harekâtının başlamasından 100 saat kadar sonra çoktan dağılmış durumda olan Irak ordusu ile ateşkes imzalandığında A.B.D. tarafı toplam 370, Irak tarafı ise 35bin kadar(100 katı) bir asker zayiatı vermişti. Bu zayiatın içindeki İngiliz askeri sayısı toplam 20’den azdı ve bunun yarıdan çoğu da dost ve kardeş A.B.D. askerlerinin ateşiyle ölmüştü. A.B.D. tarafında da kazalar ve kendi askerlerinin ateşi yüzünden ölenlerin sayısı düşman ateşiyle ölenden fazla idi.

Tüm bu olaydan şu ibretlik sonuçlar çıkartılabilir;
Merasimlerde gösteriş yapmakta kullanılan milyonla asker, binlerle tank ve uçak ülkenin savunmasında hemen hemen hiçbir fayda sağlamamıştır. Irak’ın ordusu bile olmayan komşu Kuveyt ülkesine giriştiği işgal harekâtı, kısa zamanda kendi ülkesinin kolayca işgal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Büyük ordusu ve askeri gücü Irak’ın kendi yurt savunmasında hiçbir işe yaramamış, işgalci düşman güçlerine neredeyse hiç zayiat verdirememiştir. Amaçlarının hiçbirine ulaşamayan ve sonuçta ülkesinin mahvına yol açan Iraklı ulu önder Saddam her şeye rağmen iktidarını korumuş, buna mukabil taktik ve teknik başarısıyla savaşın müttefik güçlerce “hemen hemen hiç zayiat vermeden” kazanılmasını sağlayan muzaffer komutan Schwarzkopf bir tek siyasi konuşması nedeniyle görevden alınıp erken yaşta emekli edilmiştir.
Savaşa katılan taraf ülkelerden hiçbiri savaş için siyasi hedef olarak gösterilen hiçbir gerçek amacına ulaşamamış, askeri başarı dahi olsa kendi ülke halklarına ekonomik yükten başka bir şey getirmemiştir.

Tarihe baktığımızda bunu daha belirgin olarak görebiliriz. Elde kaydı bulunan sayılara göre sadece son yüzyılda 262 milyon kişi demosid yani kendi devletinin kurbanı olarak ölmüş. Bu sayı savaşta ölenlerin sayısının tam altı(6) katı. Yani dünyada düşmanlar tarafından(yüzünden) ölen/öldürülen her bir(1) kişiye karşılık altı(6) kişi kendi ülkesinin askeri veya resmi görevlisi tarafından öldürülüyor, ya da ölümüne yol açılıyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği(SSCB) bu konuda erişilmesi güç bir rekorun sahibi. 1917-87 arası 70 yılda SSCB vatandaşlarından 61.911.000 kişi resmen ölmüş / öldürülmüş…

1932-33’de Ukrayna’da milyonlarca insan açlıktan öldürüldü

Ülkesini kendi heykelleriyle donatan ulu önder Jozef Stalin bu konuda kendi başına efsaneleşmiş bir isim. Sorumlu tutulduğu tam 43 milyon ölümün içinde 5 milyonluk Holodomor’un lafı bile olmaz… Oysa kan gövdeyi götürdüğü söylenen Fransız ihtilalinin sonucu toplam ölüm sadece 263 bin kişi. İttihatçı Osmanlı Cuntasının (Enver Talat, Cemal) sorumlu tutulduğu demosid ölümlerinin, (yani kendi ülkesinin halklarından olduğu halde savaş dışı nedenlerle, sırf ermeni, rum, asuryen v.b. farklı etnisiteden olduğu için devlet tarafından çeşitli biçimlerde ölümlerine sebep olunduğu iddia edilenlerin) toplam sayısı 1,9 milyon.

Diyeceksiniz ki; ülke halkını dışardan gelebilecek saldırılara karşı korumakla görevli güçler ulu önderlerinin, cilalı üniformalı komutanlarının idaresi altında kendi halkına bu en büyük eziyetleri, nasıl yapabiliyor. Halk böyle bir duruma nasıl razı gelebilir?

Sansür yani, “muhaberatın resmen engellenmesi mevzuatı” sayesinde. Kandırma, korkutma, kışkırtma ile halkların asıl gerçekleri öğrenmesi engellenmekte, onlara tamamen gerçek dışı bir tablo sunulabilmekte ve halk da buna mecburen inanmaktadır.

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.