Şimdiki enerji siyasetimizin sonu iflas !
Gelecek De Gelecek | canakci | Şubat 24, 2013 at 3:10 pmDevletimizin yasa üstüne yasa çıkartarak, (hastanede, veya askerdeki gence zorla bedava sigara vererek) hepimizi sigaraya alıştırmaya çalıştığı 30’lu 40’lı yıllardaki (Bkz. Sigara ferahlık verir, zihin açar, dikkatinizi toplamanıza yardımcı olur) gibi şimdilerde de fosil enerjisi bağımlısı yapmak için çok büyük bir gayret sarfettiğini görüyorum.
Gerçekçi düşünürsek kendi açısından oldukça akıllıca. “1” liralık petrol veya doğalgaz ithal edip bunu kendi vatandaşına “3” liraya satmak dünyanın en karlı ticareti.
Hükümet 7 yeni proje daha hazırlamış, bunlar için 65 milyar TL harcanacak: 1)Marmaray(çevreyolları) 2)İstanbul -Ankara hızlı tren (3 saatte gidecek). 3) Boğaza “lastik tekerlekli araçların geçeceği” ikinci tüp geçit. Asya – Avrupa (Sarayburnu, Haydarpaşa) arasında günde 1.5 milyon insan geçecek. 4) 434 km’lik İstanbul-İzmir otoyolu. İçinde 3800 metre ile Dilovası Altınova arasında dünyanın en büyük üçüncü asma köprüsü de olan İzmit körfez geçişi var. 5) Üçüncü boğaz köprüsü: Garipçe Poyrazköy arasında. Dört şerit gidiş dört şerit dönüş. Ortada iki şerit demiryolu. Köprü açıklığı 55 metre. 6) Dünyanın en büyük havaalanı. Tamamlandığında 150 milyon yolcu taşıyacak. 7) Kanal İstanbul Procesi (İstanbul’a bir İstanbul Boğazı daha açılcek)..
2015’e kadar bitirilmesi planlanan bu yatırımların (tıpkı Osmanlı’nın son dönemindeki bize Düyunu Umumiyeyi getiren büyük yatırımları gibi) hepsi borçla yapılacak.
Bu projelerin hepsinin ortak yönü bizi daha ve daha fazla fosil yakıt yakmaya mecbur etmesi.
Bir de bunları “hadi gine iyisiniz, bakın sizin için neler neler planladık” şeklinde bir tavırla yapmaları yok mu. İşte o insanı çıldırtır.
Bir kere bu petrol ve doğalgaz tekelleri fiyatlarını maliyetlerinin çok üstünde ve mümkün olan en yüksek fiyatan satmaktalar. Üst sınırı da arada bir zorluyorlar. Daha da yukarı çıkmaya kalktığında sanayi üretemez (ve petrol kullanamaz) hale geliyor, kriz çıkıyor. O zaman gelirleri düştüğünden mecburen fiyatı yeniden indirmek zorunda kalıyorlar. Tıpkı vaktiyle Osmanlı mültezimlerinin (zaten boğazı tokluğuna çalışmakta olan) köylünün üzerindeki vergi yükünü insafsızca arttırmaya kalktıklarında topluca köyünü terketmesi ve ertesi sene mültezime vergi toplayacak hasat kalmaması gibi.
Biz de devletimizin bu projelerinin doğal bir sonucu olarak o trenlere binip, boğazı tokluğuna fabrikalara sanayi işçiliği yapmaya gideceğiz. Varsayım böyle. Ama bu proje esastan çökebilir. Fosil yataklarının gittikçe tükenmesi, iklim değişikliğiyle gıdaların çok daha pahalı hale gelmesi yakın gelecek için öngörülen sistemi tümden çökertebilir.
Aslında alternatifimiz yok değil.
Çatımızda çok fazla güneş var. Yaz aylarında sıcaktan kavrulmamak için de klimalarda fosil yakarak elde edilen enerjiyi kullanıyoruz. Enerji ihtiyacımız tavana vuruyor. Yüksek enerji maliyetleri nedeniyle üretim maliyetlerimiz yükseliyor. Sanayimiz rekabet edemiyor. Fabrikalarımız kapanıyor. Boğazı tokluğuna çalışılan sanayi işçiliği işlerini de bulamaz hale geliyoruz. Tam bir çıkmaz sokak.
Aslında çatımızda metrekareye düşen 1 – 1.5 kW enerjiyi kullanabilsek ithal fosilleri yakmaya hiç ihtiyacımız kalmayacak. Üstelik uzmanların hesaplarına göre petrolün dünya üzerindeki rezervleri bu yüzyılın ortalarına doğru bitecek. Halen ilaç ve plastikten tutun, günlük hayatımızda kullandığımız hemen hemen her ürünün içinde petrol var. Petrol cayır cayır yakılacak bir ürün değil yani. Eskiden yakıt olarak “balina yağının” kullanılması ne kadar saçma idiyse, gelecekte de petrol azaldıkça petrolün yakılması öyle olacak, petrolün fiyatının (tıpkı balina yağı gibi) bugüne göre 10 katına çıkmasını doğal kabul edeceğiz.
Oysa içine dolup yaşamamız için yapılan TOKİ toplu konutları ve kentsel dönüşüm projeleri halen güneş enerjisinden bu şekilde yararlanmamıza engel olacak biçimde üretiliyor. Bizi bol fosil tüketen bir enerji modeline mahkum ediyor. Çok katlı apartman toplu konutlar yerine herkese yeterli güneş düşecek yerleşim biçimleri tercih edilse (ve enerji tüketildiği yerde üretilebilse) konutlar ve fabrikalar kendi ihtiyacı olan enerjiyi üretse ve depolasalar sorun tamamen çözülebilir.
Halen evlerde 7 bin euro gibi bir maliyetle kurulabilen güneş hücreli elektrik sistemi yatırımı 10-12 yılda kendini geri ödüyor. Yani devlet desteklemese de fizibil. Ama büyük kentlerde kurulan toplu konut ve kentsel dönüşüm modelleri bunun uygulanmasına müsait değil. Güneş enerjisi santrallarına gelince; bir firma Kıbrıs’a 1,3 megavatlık Türkiye’nin ilk güneş enerjisi santralini kurdu bile. Ama kamunun mevzuat yönlendirmesi bu tür yatırımları teşvik edecek biçimde değil.
Türkiyenin halen toplam enerji ihtiyacı olan 200 bin GWs(gigavatsaat) üç bin kilometrekarelik, yani Tuz Gölü kadar bir alanı kaplayacak güneş enerjisi panellerinden sağlanabilir. Kentlerde bunun şimdiki “toplukonut” sistemi ile bireysel üretim olarak gerçekleştirilmesi olanaksız. Oysa daha az merkeziyetçi bir sistemle yılda altmış milyar doları aşan enerji ihtiyacımız tamamen yerli yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanabilecektir.