Hukuk vs Adalet

Adalet - Hak, Hukuk, Hakkaniyet | | Mart 31, 2013 at 2:06 pm

Aslında hukuk adaletin kötü bir karikatüründen başka birşey değildir. Gerçek adaleti temsil eden bir hukuk dünyada hiçbir zaman var olmamıştır. Tam tersine, pratikte hukukun artık adalete karşı, onu esir almak ve yok etmek için geliştirilen bir sistem haline geldiği rahatlıkla savunulabilir.

Mısırlılar firavunlarının tanrı olduğunu düşünerek yaşayıp öldüler. Firavunlar ve onun adamları da met cezir gibi basit bazı doğa bilgilerine dayalı kandırma korkutma kışkırtma sistemleri ile muhteşem saltanatlarını sürdürebildi. Roma krallığı ve cumhuriyeti ayrıntılı hikayelerle tasarlanmış çok sayıdaki tanrılarıyla saltanatını sürdürdükten sonra tek tanrılı Hıristiyan iktidarıyla imparatorluğa dönüştü. Rahipler ve askerlerden oluşan bir bürokrasinin insanları sürekli savaştırarak sürdürdüğü iktidarlar bin yıldan fazla sürdü. Budizm, İslam gibi farklı dinler da ayni iktidar ve istismar amaçlarıyla ayni biçimlerde ortaya çıkmış ve varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Mesela, biz ülke olarak dünyanın en büyük hukuk saraylarına sahibiz, ama adaletimiz virane bir halde.

Eski Mısır, Pers, Yunan, ve Roma gibi medeniyetlere baktığımızda hep birkaç insanın cebir ve şiddet, ya da kandırma, korkutma, ve kışkırtma ile halkı köleleştirerek keyfince yönettiğini ve insanlığa hükmettiğini görüyoruz. Ama bu neyi gösterir?. Daha erken çağlarda despotizmin, cehaletin, yanılgının, batıl inançların ve köleliğin daha yaygın olduğunu… Ayni zamanda insan ve toplumun zamanla gelişebildiğini, tüm bunların insanların geleceğini belirleyen kurallar olmadığını da gösterir.

Bugün kavramları saptırmaya ve kandırma korkutma, kışkırtmaya dayalı iktidarlar ile insanın insanı sömürüsü hala tüm şiddetiyle sürmektedir. Hukukun adalet olduğunu sanıyoruz. Yanıbaşımızdaki bürokrasisi ve siyasi iktidarları ile yasama, yürütme ve yargının bizi korumak kollamak, bize hizmet etmek için var olduğunu düşünüyoruz. Buna göre bizi sömürenler, kapitalistler, komünistler, uzaylılar, emperyalistler, sırtlan ABD, çiyan AB’dir. Yani hemen yanıbaşımızdakiler değil de uzakta olan herkes olabilir. Milli emniyet ve milli güvenliğin sahip olduğu onca silah bizi onlardan korumak, kollamak içindir. Milli eğitim bize hayatta ihtiyacımız olan bilgileri belletmek için var. Beş yıl sonraki seçimlerde oyumuzu “A” partisi yerine “B” partisine verirsek iktidarın istemediğimiz özelliklerini düzeltmiş oluruz. Vb vb. Hala bunlara inanıyoruz.

Bütün bu tarihi medeniyetlerin hepsinde de bir çeşit hukuk hep vardı, ama adalet hepsinde eksikti veya hiç yoktu. Sömürü yoğundu ve insanların pek azı mutluydu. Şimdi de öyle. Çünkü hukuk ile adalet arasında organik bir ilişki hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü hukuk hükmetmenin aracıdır. Adaletin değil. Hukukun Adalet demek olduğu, ikisinin ayni şey olduğu hep bize telkin edile gelmiştir. Burada çok ciddi bir demagojik yanıltma söz konusu.

“Hukuk haklar demektir” denir. HAYIR, değildir. “hukuk Yasalar demektir” ve tüm yasalar aslında var olan haklarımızı kısıtlamak için yapılır. Eğer yasalar olmasaydı, kimseye zarar vermemek kaydıyla her istediğimizi keyfimizin istediği gibi yapmakta özgür olacaktık. Oysa yasalar, (yani Hukuk) bize neyi nasıl yapmamız, ve neyi nasıl yapmamamız gerektiğini belirleyen buyruklardır. İşimiz ve özel hayatımız dahil tüm eylemlerimiz ve hatta düşüncelerimize ve değer sistemlerimize ilişkin yasalar yapılmıştır.

İngilizcedeki “law” sözcüğünün bizdeki karşılığı hem kanun(yasa), nizamname, mevzuat ve hem de hukuk . Yani Türkçede rahatça kurabildiğimiz “yasalar hukuka uygun olmalı” gibi bir cümleyi İngilizceye çevirmeğe kalktığımızda anlamsız totolojik bir cümle haline geliyor. Buradaki abukluk bizdeki “hukuk” sözcüğünü “adalet” kavramıyla eşanlamlı yapmaya çalışma uyanıklığından kaynaklanan birşey. Oysa hukuk ile adalet aslında birbirinden tamamen ayrı, hatta zaman zaman birbirine taban tabana zıt olabilen kavramlardır. Hukuk kanun demektir ama kanunlar sıklıkla adaletsizliğin de kaynağı olur.

“Hukuk bir gün herkese lazım olabilir” denilir. HAYIR, herkese lazım olmaz. Hukuk sadece halka hükmetmek isteyenlere lazım olur. Herkese lazım olan, (yani sıradan sivil halkın ihtiyaç da duyduğu şey) sadece adalettir. Adaletten bağımsız bir hukuk siyasi iktidar ve bürokrasi dışında hiç kimseye gerekmez. Oysa Heyhat! Hukuk bilhassa adaletsizlik ve haksızlıklar üretmek için siyasi iktidarlar ve bürokrasi tarafından sürekli kullanılagelen bir şeydir.

Yargı kararları hiçbir ülkede kamu vicdanını tatmin edebilir haklılıkta değil.

Hukuk kanunlara hükmeder ve yargı bürokrasisinin işi de hukuk üzerinden devletin halka hükmetmesini sağlamaktan başka bir şey değildir aslında. Yasal bir şey hukukidir kuşkusuz ama ayni zamanda adil de olmak zorunda değil. Mevzuat dediğimiz şey bir bürokratik devlet kurumunun (yasalara göre yetkisi dahilinde) belirlediği kurallar bütününü ifade eder. Yasaları ve hukuku temsil eder. Hukuk ve yargı yürütmesinin başına tüm ülkelerde “Adalet Bakanlığı” deniyor. Sanki hukuk ve yargının esas işi adaletin tecellisi imiş gibi. Oysa bu başlı başına çok ciddi bir sahtekarlık değil midir?.

“Hukuk yasaları konu alan bilimdir” denir. HAYIR, hukuk bir bilim değildir. Bilime en uzak bir şeydir. Hukukun bilim sayılabilmesi için çıkartılan yasaların başkaları tarafından da genel kabul görmesi, ve kanıtlanmış olması gerekir. Böyle bir şey söz konusu değil. Yasaların baz aldığı şeylerin doğru olması, araştırılabilir olması ve yorumlanmış olması gerekir. Böyle bir şey de söz konusu değil. İncelemelerle, gözlemlerle tekrardan ispat edilebilir olmalı. Böyle de değildir. Yasalar çoğu zaman birbiriyle dahi tuarlı değildir. Başbakan ister, birileri hazırlar, el kaldırma vekilleri hepsi ellerini kaldırır. Kabul edilmiştir. İşte oldu sana yeni bir yasa daha.

“Haklıyı haksızdan ayıran kaideler ve esaslardır” denir. HAYIR, esas işte bu hiç değildir. Eğer hukukun ve yasaların tutarlı bir yanı olsa idi ülkeden ülkeye değişmezlerdi. Yargıçlar ayni ülkede dahi, ayni konudaki, ayni olayla ilgili beraatten idama kadar birbirinden 180 derece farklı kararlara imza atamazdı.

Geçenlerde Anayasa hukuku profesörü, ve parti yetkilisi bir zat “Devletin düzeni halk istiyor diye değiştirilemez !!” diye bir ifade kullandı. Birçok kişi de buna itiraz etti. Oysa son derece haklıdır. Gerçi Cumhuriyet “halkın halk tarafından idaresi” olarak tanımlanıyor ve Demokratik Cumhuriyet deyince “halk” kavramı bir ölçü daha koyulaştırılmış oluyor. Ama aslında tüm ülkelerde devlet halkın istediklerini yapmak değil, tam aksine halka hiç istemediklerini zorla yaptırtmak için vardır.

“Hukukun üstünlüğü prensibi” deniyor. Türkçeye batı dillerinden (rule of law) biraz hatalı bir çeviriyle geçen bu deyişin kaynağı henüz hükümet işlerinin padişah fermanlarıyla yürütüldüğü on yedinci yüzyıla dayanır. Hükümet kararlarının fermanlarla değil “yasalar uygulanarak gerçekleştirilmesinin gerekliliği” anlamında ortaya çıkmıştır. Hukuk, herkesin üstündedir ve dolayısıyla devlet “keyfi” değildir. Hukukun üstünlüğü, devletin içindeki tüm mekanizmaların, yani her devlet kurumunun önceden tespit edilmiş bazı görev ve yetkilere sahip olduğunu, kanun ve kurallar içinde işleyeceğini, kimsenin bu görev ve yetkileri aşma, değiştirme gibi bir gücü olamayacağını varsayar. Oysa pratikte bu varsayımların hiçbirinin geçerli olmadığını hepimiz hukukla daha ilk muhatap olduğumuz andan itibaren kolayca görebilmekteyiz.

İslam hukuku demek olan şeriatın adalet anlayışı da bir tuhaftır. Küçük bir çocuğun ekmek çaldığı için eli kesilebilir. İffetsizliğin cezası olarak öngörülen Recm şöyledir; Kızı sürükleye sürükleye bir meydana getirirler. Hafif bedenini meydanda kazılan bir çukurun içine gömerler. Yalnızca beyaz örtülü başı dışarıda kalır. Sonra orada bu iş için toplaşan ahali küfürler içinde taş atmaya başlar. Başındaki beyaz örtü kıpkırmızı kesilinceye kadar.

Türkçedeki bilhassa “üstlük – üstünlük” ifadesi “yasaların, yargı kararlarının, bunları yürüten kişilerin üstünlüğü ve tartışılmazlığı” gibi bir hava vermek için de kullanılmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı mensuplarının, bürokrasinin kendisine tabi olan halkın üstünde olduğuna dair sanki ilahi bir vurgu yapar.

Bu vurgu dini (şer’i) hükümler ile adli(laik hukuk) hükümlerinin birbirinden ayrılması sonucu ortaya çıkmıştır. Şeriat “Allahın” yasalarına dayalı olarak tanımlanan bir hukuk olduğundan, onun uygulayıcıları da otomatikman ilahi yücelikteki bir mertebeye yükselmekteydiler. Şimdi ise onun yerine artık “kabul edenler – etmeyenler – kabul edilmiştir..” esasına göre yani “kul yapısı” yasalara geçildiğinde de o yasaları yapan, yürüten ve ona göre yargılama yapanlara özel bir yücelik getirilmesi maksadı söz konusudur.

“Hukuku (Yasaları) Uygulamak” deniyor. Eğer bir memur sizi yasaları uygulamakla tehdit ederse bundan ciddi olarak korkmalısınız. Sözgelimi bir dükkanınız var ve orada ekmeğinizi kazanmaya çalışıyorsunuz. Orada üreteceğiniz katma değerin yüzde yetmişe varan bir oranı zaten doğrudan ve dolaylı olarak devlete gidecek. Devlet sizin her türlü kazancınızda daima büyük ortağınız ama zarar nasıl olsa hep sizin kendi cebinizden çıkacak. Bir de devletle olan ilişkinizi belirleyen yasalar sizi ayrıca sayısız mükellefiyet altına sokmaktadır. Uymamanızın şiddetli cezası vardır. Sözgelimi bir tabela asmaya mecbursunuz, ve eğer o tabela haberiniz olmadan bir şekilde yerinden düşerse ve devletin bir memuru da gelip yasayı uygularsa size 40bin dolar boyutunda müthiş bir ceza kesebilir. Ödeyemediğiniz zaman cezası 730 güne kadar varan hapistir. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa bunu öngörmektedir.)

Banka çekleriyle ilgili yeni getirilen bir yasanın uygulanması sonucu geçen yıl 240bin firma sahibi hapse mahkum oldu. Yargıtay da bu mahkumiyetleri neredeyse onaylamak üzereydi. Ancak, kapasitesi halen %105 dolu durumda bulunan hapishanelere ilave bu kadar kişinin sığdırılması mümkün olamayacağından yasa değişti, firma sahipleri hapse girmekten kurtuldular.

Oysa devlet yasalarını uygulayarak (veya yasadışı bir biçimde) kendi halkını bombalayabilir, 4 bin 500 köyü boşaltabilir, üç milyon insanı topraklarını terk etmek zorunda bırakabilir. Bunları gerçekleştirdiğinde vatandaşın devletine karşı uygulayabileceği bir hukuk (yasa) yoktur.

Öz Türkçe Tüze, Türe gibi adlar da verilen “Hukuk” – ve onun izinde ulusun tüm kolektif güçleri – ona izafe edilen esas yönünden tamamen sapmıştır. Hayır bu burada ve bugün olan bir şey değil. Tüm dünyada ve daha en baştan beri böyle. Üstellik hukuk sadece esas yönünden sapmakla da kalmamış onun tam tersini hedefleyen bir güç halini almıştır. Hukuk bireyin haksızlık ve ihtiraslarını denetleyip frenleyeceği yerde her tür ihtiras ve açgözlülüğün esas aracı haline gelmiştir. Aklımın vicdanımın hak ve adalet olarak tanımladığı bir kavram ile bir dinin veya devletin koyduğu yasalar nasıl ayni şeymiş gibi kabul edilebilir.

Varoluş, yetenekler ve özümseme diğer bir deyişle kişilik, özgürlük ve varlık. İnsan bunlardan oluşur. Demagojik muğlaklıkları bir yana bırakırsak bunlar tüm insani yasaların(hukukun) önünde ve üstündedir.

Kişilik, özgürlük ve varlık yasalar sayesinde var edilen şeyler değildir. Tam tersine kişilik, özgürlük ve varlık var olduğu için yasalar insanlar tarafından yapılabilmiştir. Kendi kişiliğimizi, özgürlüğümüzü ve mülkümüzü korumak her birimiz için doğadan, ve doğuştan gelen bir hak. Becerilerimiz kişiliğimizin, ve mülkümüz de kendi becerilerimizin bir uzantısı değil midir?. O halde bu üç şey hayatın unsurlarını muhafaza için gereken temel bileşenler, yani birbiriyle birlikte tanımlanan ve hayatın olmazsa olmaz unsurlarıdır.

Eğer her insan kendini, malını ve özgürlüğünü (gerekirse zor kullanarak) korumak ve muhafaza etmek hakkına sahip ise, o zaman bir grup insan korunma haklarını genişleterek, bu savunma için ortak bir güç düzenleme ve oluşturma hakkına da sahiptir.

O halde kolektif hak temel prensibini, varlık nedenini ve yasallığını bireysel hakta bulur. Mantıken ortak bir güç ikame ettiği münferit güçlerden farklı bir misyona ve amaca sahip olamaz. Bireylerin tekil ve toplu istek ve ihtiyaçlarına aykırı bir iradeye toplumsal irade ve hukuk demek ve onun her durumda gerekliliğini savunmak mümkün değildir.

Bir bireyin gücü nasıl bir diğer insanın kendine, özgürlüğüne ve mülküne hukuken dokunamazsa ayni nedenle bir ortak güç de hukuken bir insanın (ya da bir sınıf insanın) kendini, özgürlüğünü ve mülkünü tahrip etmekte kullanılamaz.

Vatandaşını bombalayan bir kolektif hukuk kendisini nasıl var edebilir?.
Bir yandan kendisinin bir hukuk devleti olduğunu iddia ederken öte yandan vatandaşın yaşadığı köyleri boşalttığında, evleri yaktığında yıktığında, vatandaşını evini barkını terk etmek zorunda bıraktığında o devlet kendini nasıl halkın ve milli iradenin temsilcisi olarak tarif edebilir? O kamusallık nasıl olup da hem halk ve hem de devlet olarak anılabilir?. O hukuk nasıl olup da kendisini “adalet” olarak sunabilir.

Bir yandan belirli bir dinin koşullandırmasını yapar ve vatandaşlarını o dinin gereklerine göre yaşamaya zorlarken nasıl olur da kendisini “laik” demokratik bir hukuk devleti olarak tanımlayabilir?

Hukuk birilerine saygınlık, refah, imtiyaz, ikbal, korunma ve dokunulmazlıklar sağlamak için, varsa eğer, böyle bir hukuk kim için gerekli olabilir ki?

İkiliDüşün (DoubleThink) George Orwell’in 1949’da yayınlanan ve dünyada 1923’den bu yana yazılan en iyi 100 eserden biri (ve en etkileyici distopya) olarak kabul edilen 1984 isimli eserinin hayal dünyamıza getirdiği kavramlardan biri. İkiliDüşün kavramı iki zıt fikri aynı anda taşıma, ve herikisine de körü körüne bağlanma halini ifade etmektedir. Eserde dünya Oşinya, Avrasya ve Uzasya isimli üç büyük ülkeden oluşmaktadır. Bu mucize (ikilidüşün kavramı) Oşinya devletinin geliştirdiği Yenikonuş (NewSpeak) dili sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Ülkedeki barış bakanlığı savaşları, bolluk bakanlığı fukaralığı, sevgi bakanlığı da işkence işlerini düzenlemektedir. Düşünce polisi halkın henüz eyleme geçmemiş düşüncelerini yakalamakla görevlidir. Buna göre savaş barıştır ve mutsuzluk da mutluluktur. YeniKonuş dilinde birşeyin hem siyah hem de ayni zamanda beyaz olduğunu ifade eden SiyahBeyaz gibi kavramlar çokça bulunmaktadır. Tüm bunlar size de çok tanıdık gelmiyor mu?

 

 

 

 

 

Savaş barıştır / Özgürlük köleliktir / Cehalet Güçtür
(Kamu biziz, Ülke bizim, Hukuk adalettir vb)

 

 

 

 

 

Yorum gönder

Yorum göndermek için giriş yapmalısınız.