Girit Savaşı (1645-1669)
Tarihte Neler Oldu | Halil Inalcik | Haziran 9, 2017 at 4:42 pmGirit’i üs olarak kullanan Malta korsanları, Doğu-Akdeniz’de Osmanlı güvenliğini ciddi olarak tehdit etmekteydiler. İstanbul’dan Mısır’a gönderilen darussaâde ağası Sünbül Ağa gemisinin yağması, Venedik’e savaş ilanı (1645) ve Girit’in fethi için fırsat verdi. Girit’e hareket eden donanma, 73 kadırgadan oluşuyordu. Batı’dan sekiz Cezayir kadırgası, Mısır’dan 10 İskenderiye savaş gemisi donanmaya katıldı. Bu tarihlerde Osmanlı donanması, başlıca kadırgadan oluşmakta idi, ayrıca iki mavna, Felemenk ve İngilizlerden kiralanan 10 burton (briton) donanmanın gücünü artırmakta idi. Girit önünde Hanya kuşatmasında 50 Cezayir gemisi daha donanmaya katılacaktı. Burton’lar 30 – 40 topuyla 1590’lardan beri Akdeniz’in kadırga donanmalarına karşı büyük üstünlük sağlayan gemilerdi, Venedikliler de donanmalarına kira ile burton katmayı gerekli bulmakta idiler.
Girit fethine hareket eden donanmada, 3000 yeniçeri, 14.000 kapıkulu sipahisi, 50.000 timarlı sipahi vardı. Girit deniz seferi, Osmanlıların 1570 Kıbrıs seferinden beri en büyük denizaşırı seferdi. Donanma, İstanbul’dan hareketle (Nisan 1645) karşılık görmeden Girit’e vardı. Hanya kuşatmada teslim oldu (25 Ağustos 1645).
Kolay başlayan Girit seteri Osmanlı Devleti’ni 24 yıl uğraştıracaktır. Bu zaman içinde Venedikliler deniz egemenliğini sağladılar; güçlü donanmalarıyla Ege Denizi’nde kontrollerini kurdular; Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alarak İstanbul’dan Girit’e yardım gitmesini önlediler, hatta Osmanlı payitahtını tehdit ettiler. Bu dönemdeki ciddi mali ve askeri bunalımların önemli bir nedeni, uzayan Girit seferidir.
Girit seferi üzerine Venedik, Avrupa devletlerini, İnebahtı (Lepanto) arifesinde olduğu gibi, bir Haçlı seferinde Osmanlılara karşı birleştirmek için yoğun bir diplomasi faaliyetine girişti, Osmanlı Dîvânı bunu önlemek için karşı diplomasi faaliyeti gösterdi. Daha 1644 Ekimi’nde Avusturya’dan acele büyükelçi gelmesi, İstanbul’da kaygı ve kızgınlığa neden olmuştu; büyük Divan toplandı. Elçinin gelişi Macarlar ile Avusturya arasında bir anlaşmazlıkla ilgiliydi. Lehistan ile barışın devamı sağlandı. Budin eyaleti sınırlarında askeri önlemler alındı. 15.000 altun olan Erdel (Transilvanya) haracını indirmek için Erdel Prensi Rakoci’nin ricası kabul edildi, haraç 15.000 altından 10.000’e indirildi.
Avusturya’nın Rakoci ile problemleri vardı. Rakoci Avusturya’nın elinden bazı Macar kalelerini almıştı; İstanbul’a gelen Avusturya elçisi, bu kalelerin geri verilmesi için Divan’dan Rakoci üzerinde baskı yapmasını istiyordu (Aralık 1644). Fransa ve İsveç, Avusturya’ya karşı Yukarı-Macaristan’da Rakocı’yi harekete geçmeye teşvik ediyorlar ve bunun için Divan’dan izin istiyorlardı. Avusturya, İstanbul’daki elçisi vasıtasıyla bunu önlemeye çalıştı.
Kapudân-i Derya Yusuf Paşa’nın Girit’te çetin bir kuşatma sonunda önemli Hanya Kalesi’ni fethi, İstanbul’da sevinçle karşılandı; üç gün üç gece donanma ilan olundu. Geceleri Haliç, “kandiller ve tayyârât’ ile donanmış kayıklarla doldu, “azim çerâgân” oldu.
Girit’teki bu gelişme Avrupa’da büyük yankı yaptı. Venedik donanmasıyla papa, Malta, Floransa ve İspanya yardım gemileri Girit’te Suda limanına geldiler. Girit savaşı tekrar Haçlı Hıristiyan Avrupa ile boy ölçüşme haline geldi. Savaş, yeniçeriler ve eyalet askeri üzerinde bazı ıslahat önlemlerine yol açtı: Veziriazam Kara Mustafa zamanında kadrodan çıkarılan yeniçeriler, yeniden ocağa alındı; tımarları geri alınan sipahilere tımarları geri verildi, kapıkulu altı sipahi bölüğüne yeniden 2000 kadar sipahi yazıldı. Sipahi bölüklerinden ulûfeci bölükleri Girit’e gönderildi.
Girit’e gönderilen 2000 yeniçeri yine serkeşlikte bulunmaktan geri kalmadılar. Haçlı donanması 32 kadırga, dört mavna ile Osmanlı gemilerine saldırdıysa da, fırtınada dağıldılar. Fırtına dindikten sonra çetin bir deniz savaşı oldu. Osmanlı donanması; Hanya limanına sığındı (Eylül 1647). Sonra İstanbul’a dönebildi. Önemli bir gelişme, enerjik bir kumandan olan Deli Hüseyin Paşa’nın Girit’e serdar (baş-kumandan) gönderilmesidir. Ordu, kıtlık çekmekteydi. Esas sorun, Girit ordusuna erzak ve mühimmat yetiştirmekti.
1646’da Osmanlı donanması Girit’e tekrar büyük kuvvetler getirdi (40.000 kişi). Suda Kalesi kuşatıldı. Resni Kalesi saldırıyla alındı (13 Kasım 1646). 1647’de Osmanlı ordusu, adanın merkez kalesi Kandiye’yi kuşattı (Deli Hüseyin Paşa idaresinde asıl kuşatma 1648’dedir). Venedik, adadaki esas kuvvetlerini (5000 yaya, 500 atlı) iyi berkitilmiş Kandiye Kalesi’nde topladı. Kandiye, Girit savaşının kilit kalesi durumunda idi. Kale, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’ya teslim oluncaya (27 Temmuz 1669) kadar Osmanlılara büyük kayıplar verdirmiş, başarısız saldırılar İstanbul’da zaman zaman bunalımlara yol açmıştır.
Kandiye Kalesi yeni tabya-istihkâm bilimine göre berkitilmişti, güçlü bir topçu kuvvetiyle savunuluyordu (Avrupa’da bu metotla kalelerin berkitilmiş olması XVII. yüzyıl askeri devrimin başlıca gelişmelerinden biri olup Osmanlıların kale kuşatmalarında başarısızlığının başlıca nedenidir. Avusturyalılar Viyana yolu üzerinde Güns (Yanık) Kalesi’ni ve Viyana’yı bu usule göre berkitlemişlerdir). Ege Denizi’nde Venedik donanması devriye geziyor, Boğaz’ı abluka altında tutuyordu. Osmanlıların Girit’e asker ve malzeme sevkiyatı başlıca Ege’de Çeşme ve Sakız üzerinden yapılıyordu. Ege’de Venedik stratejisi, savaşın uzaması nedenlerinin başında gelir. İngilizlerden kiralanan ateş gücü yüksek gemilerle takviye edilen Venedik donanması, Ege’de üstünlüğünü kurmuştu. Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alarak Osmanlı donanmasının Girit’e yardım götürmesini önlemeye çalışıyordu. Bu taktik başarılı oldu.
Abluka gevşediği zaman Osmanlı donanması Ege’ye çıkarak Midilli, Sakız ve Foça limanlarını kullanıyordu (Fazlı Paşa seferi). Girit’e Rumeli’den ve Mısır’dan zahire ve barut gönderiliyordu. Ege Adaları’ndaki sancakbeyleri gemileriyle Venedik donanmasını taciz çıkışları yapıyorlardı. Boğaz’a yakın Bozca-Ada iyi tahkim edilmiş olup donanma için güçlü bir deniz üssü idi. Güneyde Rodos Adası, savunma sisteminin kilit noktası idi. Venedik, Ege’de devamlı bir üs kuramadı, ancak 1656 savaşında Osmanlı donanmasını mahvettikten sonra Bozca- Ada’yı ele geçirecek ve Boğaz’ı ve İstanbul’u tehdit altına alabilecektir.
Osmanlılar yeni stratejide, Agriboz Adası’nı Cezayir deniz kuvvetlerinin başlıca üssü haline getirdi. 1647’de Venedik, başarılı bir karşı saldırı kaydetti: Kaptan Grimani Magrip gemilerini Agriboz’da tuttu, Sakız’da Osmanlı donanmasına saldırdı, Çeşme limanını abluka altına aldı. Osmanlı kapudân-i deryası Midilli’ye çekildi. Osmanlı donanması karşı çıkmaktan kaçındı. Özetle, 1647 yılı Ege harekâtı, Venedik için başarılı olmuş ve savaşın genel gidişini etkilemiştir. Venedik donanması Papalık ve Malta’dan yardım alıyordu (toplam 87 savaş gemisi). Özetle, Hanya’nın fethinden (1645) sonra, Girit savaşı Osmanlılar için çetin bir aşamaya girdi. 1646’da Venedik Senatosu’nda bir grup, Girit’i gözden çıkarmayı kabul etmekte idi. Özellikle, tüccar, Levant ticareti baltalandığından bu savaşın sürmesini istemiyordu. Osmanlılar Rumeli’de, Venedik Balkan ticaret limanı Spalato’yu tehdit ediyordu. Dalmaçya’da 1647’de Venedik karşı saldırıya geçti.
1648 kışında ve baharında Venedik bir barış atağı yaptı. Ticari-mali kayıplar dolayısıyla Senato’da barış yandaşları arttı. Girit için yıllık haraç teklif olundu, fakat Osmanlılar Girit’in terkini istiyordu. Nisan 1648’de Girit serdarı Deli Hüseyin Paşa kumandasında Kandiye kuşatması sistemli biçimde başladı. Kale savunucusu Leonardo Mocenigo, azimli cesur bir askerdi. Raporlara göre, Osmanlılar kale önündeki 30.000 askerden 20.000’ini kaybetti. Kandiye kuşatmasıyla Girit savaşı yeni bir aşamaya giriyordu. Sonuç alamayan Hüseyin Paşa, Kasım ayında Hanya’ya çekildi, donanma da Hanya limanında idi. Paşa acele İstanbul’dan takviye istedi.
Venediklilerin, yerli Rum halkı ayaklandırma girişimi sonuç vermedi. Rum Kalegis’in çete saldırıları da sonuçsuz kaldı. Öte yandan, Dalmaçya’daki Venedik başarıları İstanbul’da kaygıyı artırdı (1648’de Klis düştü).
24 Mayıs 1648’de Venedik donanması Boğaz’ı abluka altına alınca, İstanbul’da bunalım had safhaya ulaştı. Osmanlı tahtında zaten haremdeki taşkınlığı ve sorumsuzluğuyla bilinen Sultan İbrahim vardı ve olup bitenin tamamen dışındaydı. Valide Kösem Sultan ise güçsüzdü. Girit’ten kötü haberler geliyor, herkes Sultan İbrahim’den kurtulma çaresini arıyordu.
Bu koşullar altında İstanbul’da tırmanan bunalım sonucunda önce sipahiler, arkasından yeniçeriler ayaklanmış, 1648 Ağustos başlarında asker, ulema, hatta Kösem Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesinde birleşmişlerdi. 8 Ağustos 1648’de IV. Mehmed çocuk yaşta tahta oturtuldu, 18 Ağustos 1648’de İbrahim’in karşı-darbe tehlikesine karşı idamına karar verildi. 28 Ekim 1648’de yeniçeri ocak ağaları-Kösem ittifakıyla İstanbul’da devlet otoritesi yeni koşullarda kurulmuş bulunuyordu. Bu yönde bazı köklü önlemler alınırken, İbrahim’in katli üzerine Anadolu’da sipahi isyanı patlak verdi. Ocak ağaları diktası ve kötü idare merkezde devleti iş göremez hale getirmekteydi. Bu gelişmeler Girit savaşıyla doğrudan ilgilidir.
Venedik, İstanbul’da olup bitenlerden cesaretlenmiş, daima haraç ödemek kaydıyla Girit’i elinde tutacağı umudunu besler olmuştu. Buna karşı İstanbul’da yeni idare, özellikle ulema, Girit sorununu fetihle bitirmek zorundaydı. 1649’da Venedik elçisi bir ara zindana ardınca, İngiliz ve Fransız elçileri protesto için Divan’a geldiler. İstanbul’da ocak ağaları ve Kösem – yeniçeri ittifakı karşısında bağımsızlığını korumak isteyen Veziriazam Sofu Mehmed Mayıs 1649’da azil ve Ağustos 1649’da katl edildi.
Yeni veziriazam Kara Murad’ın 15 ay kadar süren sadaretinden sonra yerine Melek Ahmed’in gelişi üzerine, Kapudan Haydar-ağazade komutasında donanma – başta 3000 yeniçeri ve zahire olmak üzere– takviye kuvvetleriyle Ağustos 1650’de Girit’e yola çıktı.
Öte yandan, beş gemiyle Venedik’ten Kandiye’ye takviye gelmesi gecikmedi. Osmanlı yardım gemileri, Sakız tarafında “iki kafir gemileri görmekle akılları başlarından gidüb” Sakız Adası’na kaçtılar. Bereket, bu sırada (Eylül 1650) Girit komutanı Hüseyin Paşa, Kandiye’ye yardıma gelen “birkaç binlik” Venedik kuvvetini baskınla bozguna uğrattı. “Büyük gazâ” İstanbul’da sevinçle karşılandı. “Serdar-i Gazi” Hüseyin Paşa’ya armağanlar gönderildi.
1651 kışı başında Hüseyin Paşa’ya yardıma gönderilen donanma, nihayet Girit’e varabildi.
İstanbul’ da Girit haberleri yakından izlenmekteydi. Kış mevsiminde Kandiye’de aç kalan Venedik askeri arasında kargaşa haberi İstanbul’a erişti. 1651 baharı için Venedik’in büyük hazırlıklar yaptığı haberi İstanbul’da telaş uyandırdı. Tersanede yeni kalyonlar inşasıyla bizzat veziriazam ilgilendi.
1651-1656 yıllarında Venedik donanması Çanakkale Boğazı önündeki ablukayı güçlendirdi. Osmanlılar için güçlü bir donanma yapmak büyük masraflara mal olmakta idi. Özellikle, para ile gemilere Anadolu’dan kürekçi yazmak büyük meblağ tutuyordu. Öte yandan, gelir gideri dengelemek sorumluluğunu üzerine alan yeni veziriazam Tarhoncu Ahmed Paşa, giderleri olabildiğince kısmak kaygısındaydı (Haziran 1652-Mart 1653). Padişah (gerçekte Valide Turhan Sultan) huzurunda iki taraf birbirleriyle tartışma ve kavgaya tutuştu. Tarhoncu, “Bütün hazineyi kendisine versen kanaat etmez” diye kapudân’dan şikâyette bulundu, kapudân ile karşılıklı hakarette bulundular. Nihayet Şubat 1653’te tersane bahçesinde, devlet işlerini görüşmek üzere padişah huzurunda meşveret meclisi toplandı. İflas halinde bulunan hazineye para bulması, maliyede köklü ıslahat yapması için Tarhoncu Ahmed Paşa’ya olağanüstü yetkiler verildi.
O arada Osmanlı hükümeti haber aldı ki, Venedik, Hıristiyan devletlerden –Papalık ve Malta’dan- savaş gemileri olmak üzere yardım alıp güçlü bir donanma kurmakta ve gelecek sefer mevsiminde Osmanlı donanmasını Girit’e hareketini önlemek kararındadır.
Hüseyin Paşa, Girit’te asker maaşı, malzeme ve zahire için İstanbul’dan umutsuzca yardım bekliyordu. Aynı zamanda Girit’in Rum halkını Osmanlı tarafına bağlamak için Patrik’ten Osmanlı eline geçen şehir ve kasabalar için piskoposlar tayin edilmesi istendi. 1654’te patrik, Hanya için bir başpiskopos ve yedi piskopos tayinini kabul etti.
Aynı yıl Girit savaşında kesin sonuç almak için harekete geçmeye karar verildi. Venedikliler de Çanakkale Boğazı’nda tam bir abluka gerektiğini anladılar. Boğaz ablukasına karşı Osmanlıların Ege adalarındaki donanmalar Venedik donanmasını geriden rahatsız ediyordu. Venedik’in esas stratejisi, Çanakkale Boğazı’nı sürekli abluka altında tutmaktı, bu amaçla donanma güçlendirildi ve Giuseppe Delfino filo kumandanlığına getirildi.
Venedik Büyük Saldırıda: İstanbul Tehlikede !
Aynı zamanda Osmanlı Divanı, Venedik ablukasını aşmak için güçlü bir donanma çıkarmaya karar verdi. 11 Haziran 1654’te Kapudân-i Derya Murad Paşa, 42 kadırga, 7 mavna ve 24 yardımcı gemiyle oluşan donanmasıyla Boğaz’dan çıktı. Donanmanın öncü gücü Ali Paşa, Venedik donanmasını yarıp Bozca-Ada’ya vardı. Mısır’dan 15 gemi gelip kendisine katıldıktan sonra, Osmanlı donanması Bozca-Ada’dan hareket etti. Ege Adaları’nda Tunus’tan gelen gemiler donanmaya katıldı. Güçlenen Osmanlı donanması, Delfino’nun kumandası altında Çanakkale Boğazı’nı ablukada tutan Venedik donanması üzerine yürüdü. Venediklilerin esas donanması uzakta olup Osmanlı donanması beklenmiyordu.
Osmanlı donanması, Değirmenlik –Adası açıklarında bekleyen esas Venedik donanması ile de karşılaştı. İki taraf da kesin bir saldırıdan kaçındı. Murad Paşa, esir aldığı altı gemi ve 500 esirle 1 Kasım 1654’te İstanbul’a döndü. Ertesi yıl, 1655’te Venedik donanması Egina Adası’nı işgal ettikten sonra kaleyi yıkıp çekildi. Amiral Morosini bundan cesaret alarak 27 kalyon, 24 kadırga, sekiz mavna ve yedi Malta kadırgasıyla Çanakkale Boğazı’na girdi, sonra Ege’den Girit’e yardım götüren bir Osmanlı filosunu durdurmak için Boğaz’dan ayrılıp Benefşe Adası civarına gitti.
O zaman kapudân-i derya 50 kadırga, sekiz mavna, 40 kalyon ve 30 yardımcı gemiden oluşan büyük donanmayla Çanakkale karşısında bırakılan Venedik filosunu yarıp Girit’e yöneldi. Midilli önünde Morosini’nin donanmasını püskürtüp yoluna devam etti. Boğaz’ı kapamaya çalışan Venedik donanması amirali Delfino yetersiz kuvvetleriyle saldırdı, deniz muharebesi Venedik için bozgunla sonuçlandı. Venedik, en büyük gemilerini ateşe verilerek veya batırılarak kaybetmenin yanı sıra, 3000 ölü vermişti. Osmanlı kayıpları da ağırdı. Bununla beraber Murad Paşa ablukayı yarmıştı.
Divan’a arkası arkasına gelen haberlere göre, 1656 yılında Venedik Avrupa devletlerinden yardım istemiş, büyük paralar harcayarak 70 parçalık büyük bir donanma ile gelip Boğaz’ı kapamak üzere harekete geçmişti. Venedik, İstanbul’da kulların isyanı (Çınar Vakası) dolayısıyla anarşinin hüküm sürdüğünü, mali bunalımı öğrenmiş, 1654 deniz yenilgisinin öcünü almanın zamanı geldiğine hükmetmişti. Venedik kaynağı, Valerio İstanbul’da “ayaklanmaların hazineye büyük zarar verdiğini” kaydetmiştir. Venedik kesin bir darbe ile Osmanlıları uzlaşmaya zorlamayı düşündü. Çanakkale Boğazı’na saldırmaya karar verildi.
Kenan Paşa kumandasında 45 kadırga, yedi mavna ve 27 kalyondan kurulu Osmanlı donanması, 16 Haziran 1656’da İstanbul’dan hareket etti. Batılı kaynaklar devletin güç koşullarda böyle büyük bir donanmayı denize indirmesini hayretle karşılamaktadır. Veziriazam Siyavuş Paşa, Kenan Paşa’yı Rumeli beylerbeyliğinden kapudân-i deryalığa atamıştı. Donanmada yeterince cenkçi asker yoktu. Kenan Paşa’ya Anadolu levendlerinden (başıboş köylülerden) asker yazması emredildi. Fakat gündeliklerini savaş sırasında alacaklardı. Hazinede para olmadığı için ödemeler yapılamıyordu. Yazılan levendler bırakıp kaçtılar. Gemilerdeki cenkçi askerin çoğu da kalyonlardan kaçıp sahile döküldü. Donanma ister istemez bu halde düşmanı karşılamak için hareket etti” ve bir engelle karşılaşmadan Çanakkale Boğazı’ndan çıktı. Güçlü Venedik donanması Amiral Marco Bembo komutasında süratle Boğaz’a doğru hareketle, Osmanlı donanmasının karşısına çıktı. O sırada rüzgâr Osmanlı donanmasına karşı esmeye başladığından, Bembo hemen saldırıya geçti, iki tarafın gemileri çatıştı; düşman şiddetli top ateşi eşliğinde, çekilen Osmanlı gemilerine baştankara etti. Asker gemilerden denize atlıyordu, kapudan onları korumak için çekdirileri ileri sürdü, fakat düşman ateşi altında yardıma gidemediler. Osmanlı gemileri ya esir alındı ya da düşman tarafından yakıldı. Donanmadan, en iyi hesapla, baştarda ile sekiz tersane gemisi, 12 bey gemisi kurtulabildi.
Osmanlı tarihçileri bozgunu etraflıca tartışmışlardır. Mâlî güçlük yüzünden donanmada gerekli askerin bulunamadığı, Kenan Paşa’nın zengin olduğu için kapudânlığa seçilişi, fakat askeri donanmada tutamayışı (gemilerde askerin yalnız üçte biri hazır imiş), donanma erlerinin savaşta emir dinlemeyişi tartışılan başlıca hususlardı. Şiddetli rüzgârla gemiler Anadolu kıyısında sığ bir yere çekilmiş, asker denize atlayıp kaçmıştı. Osmanlı kayıpları büyüktü. Yanan gemilerden başka 10 tersane gemisi, 10 kadırga, yedi kalyon düşman eline düşmüştü. On beş tersane gemisi, iki mavna, 20 kadar burton (İngiliz kalyonu) yakılmıştı, toplam 70 kadar gemiyi düşman zapt etmişti. Bundan başka 1000 kadar top, tüfek, cephane ve çekdiri gemilerindeki 8000 kadar kürekçi Rus-Kazak esir; düşman eline düşmüştü.
Sıngın donanmadan kaçabilen gemiler Boğaziçi’ne, Anadolu-Hisarı önüne sığındılar. Düşman donanmasının İstanbul’a Boğaziçi’ne kadar ilerlemesinden korkuluyordu, Hisar’da top ateşi için hazırlık yapıldı. Ahmed Paşa, Venedik donanmasına karşı savunma için Çanakkale Boğazı’nda Kilidülbahr (Eceabat) Kalesi’ne hareket etti. Venedikliler Boğaz’a girip bazı köyleri yağma ettiler. Kayıpların ağırlığını belirlemek için çağdaş tarihçiler (bu arada Karaçelebizâde Abdülaziz) bozgunu 1571 İnebahtı (Lepanto) deniz felaketiyle kıyaslarlar. Çağdaş bir şair tarih düşürdü: Verdiler küffâra donanmayı bî ceng ü cidâl
Venedik kaynakları bu zaferi, “Venedik savaş tarihinin en olağanüstü ve sonuçları açısından en parlak savaşlarından biri” olarak kaydeder. Bir kaynağa göre 70’ten fazla Osmanlı gemisi batırılmış, yalnız 14 kadırga kaçabilmiş ve Çanakkale Boğazı hisarları altına sığınmışlardır. Yine de Venedik Girit’te Hüseyin Paşa kuvvetlerine karşı harekâta girişmeyi göze alamadı. Donanmaları Bozca-Ada’yı gidip işgal etti.
Bozgun sonunda genel olarak düşman donanması Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alarak Girit’e yardım gönderilmesini önlemiş, Osmanlı pâyitahtını tehdit altına almış, Hıristiyan Avrupa’nın birleşip topyekûn bir saldırı tehlikesi ortaya çıkmış, özellikle Habsburglar karşısında devlet zayıf düşmüş, düşmanın Erdel (Transilvanya) ve Macaristan üzerinde nüfuzu artmıştır. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin başındakiler, özellikle Valide Turhan Sultan, çaresizlik içinde Köprülü Mehmed Paşa’yı çağırıp kendisine bir dikta rejiminin tüm yetkilerini tanımak zorunda kalacaktır.